1
David Attenborough, The Private Life of Plants, s.81-83
2
Ateş böceklerinin yaydıkları ışığın en önemli özelliği, ateşle ve sıcaklıkla ilgisinin olmamasıdır; buna "soğuk ışık" denilir. Bu, günümüzdeki aydınlatma teknolojisinin ulaşmaya çalıştığı bir hedeftir. Normal bir ampul, elektrik enerjisinin ancak %3-4'ünü ışığa dönüştürüp, kalan kısmını ısıya dönüştürür. Ateş böcekleri ise %100 bir verimle ışık üretirler.
Bilim ve Teknik, Sayı 239, s.10
3
Deligeorges, S., Recherche, Kasım 1996
4
Bilim ve Teknik, Sayı 255, s.35
5
Bazı kuşlar yaralanmış veya uçamıyormuş gibi yaparak yavrularını düşmanlardan korurlar. Bir düşman yaklaştığında anne kuş yuvasından sessizce uzaklaşır. Çığlıklar atarak ve kanatlarından birini sallayarak, yerde kanat çırpmaya başlar ve yaralı taklidi yaparak düşmanın dikkatini kendi üzerine çeker. "Yaralı" kuşu yakalamaya çalışan yırtıcı hayvan, anne kuş tarafından bu yöntemle yuvadan çok ilerilere götürülür. Yavrusunu güvenceye aldıktan sonra anne kuş uçarak düşmandan uzaklaşır.
Russel Freedman, How Animals Defend Their Young? s.51
6
David Attenborough, Yaşadığımız Dünya, s.64
7
Russel Freedman, How Animals Defend Their Young? s.63
8
Kunduzlar, insanlar gibi su kanalları, ağaçtan kulübeler, yeraltı inleri ve özellikle akarsular üzerinde barajlar yaparlar. Bu barajların uzunluğu bazen 20 m.'yi bulur.
Wild Encounters Tale of Beaver, Karvonen Films Ltd.
9
Afrikalı terzi kuşu, yuvasını yaprakları dikerek gizler. Erkek terzi kuşu bir dalın sonunda, birbirine yakın gelişen iki ya da daha fazla geniş yeşil yaprağı seçer. Sivri gagasıyla her bir yaprağın kenarına delik açar. Sonra da bir terzinin ipliği kullanması gibi topladığı örümcek ağlarını veya bitki liflerini kullanır. Lifleri deliklerden çeker ve düşmesini engellemek için her ilmiği düğümleyerek yaprakları birbirine diker. Bu yapraklarla kaplı kesenin içinde ayrıca eşinin yumurtalarını koyduğu gizli bir yuva dokur.
The Encyclopedia of Animal Behaviour, s.42
10
Nat. Geo. Soc., The Marvels of Animal Behaviour, s.49-64
11
Bilim ve Teknik, Sayı 254, s.57
12
Uzun kulaklı yarasanın gözleri, uzak mesafede bulunan cisimleri seçemez. Yarasalar, insan kulağının duymadığı ses dalgaları yayarlar. Bu ses dalgaları havadaki bir cisme çarpmazlarsa boşlukta kaybolurlar. Bir cisme çarparlarsa yansıyarak çevreye dağılırlar. Yarasa yansıyan bu ses dalgalarını alır, değerlendirir ve avının yerini bulur. Yarasaların görmeden avlarını nasıl yakaladıklarını inceleyen insanlar aynı ilkeye dayanarak radarı icat etmişlerdir.
David Attenborough, Life on Earth, s.236
13
The Ocean World of Jacques Cousteau, s.28
14
Bilim ve Teknik, Sayı 304, s.235
15
The Ocean World of Jacques Cousteau, s.44
16
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 5, s.1784
17
Fındıkkıran kuşları ölü ağaçların yumuşak tahtalarında yuva deliği açarlar. Yuva hırsızlarına karşı etkili bir korunma geliştirmişlerdir. Bir deliği açtıktan sonra, bir fındıkkıran yakındaki bir su birikintisinden çamur toplar ve yuva deliğinin girişini bununla sıvar. Tam bir fındıkkıranın kıpırdayabileceği genişlikte bir giriş bırakır. Böylelikle sığırcık gibi daha büyük kuşlar bu delikten yuvaya giremezler.
Russel Freedman, How Animals Defend Their Young? s.13
18
David Attenborough, The Life of Birds, s.46
19
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.26
20
Ağustos böceklerinin yakınına minik mikrofonlar yerleştirilerek 158 desibellik bir ses çıkardıkları tespit edilmiştir. Bu, bir el bombasının patlamasıyla aynı değerdedir. Eğer böceğin işitme organı karnının uzağında bir kapsülün içinde korunmuş konumda olmasaydı, böcek bu yüksek sesten dolayı sağır olurdu.
Science et Vie, n.976, s.33
21
David Attenborough, The Life of Birds, s.59
22
Bilim ve Teknik, Sayı 309, s.634
Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' bulunuyorlar." (Rum Suresi, 26)
23
Bazı hayvanlar görsel sinyaller kullanırlar. Bir Virginia geyiği ilk tehlike işaretinde kuyruğunu yukarı doğru hafifçe vurur. Kuyruğunun alt tarafı tamamen beyazdır. Bu parça hayvanın tüm vücudu üzerindeki tek beyaz parçadır. Bu beyaz kısmın görünmesi sürüdeki bütün geyikleri aniden uyarır.
Russel Freedman, How Animals Defend Their Young? s.29
24
Sibirya semenderleri (Hynobias Keyserlingii), donmuş toprakların metrelerce derinliklerinde yıllarca kaldıktan sonra buzları çözülür ve normal yaşama dönerler. Bu canlıların –500C sıcaklıkta bile yaşayabildikleri saptanmıştır. Sibirya semenderlerinin tek problemleri ani donmadır. Çünkü bu canlıların soğuğa alışmak ve antifiriz maddelerini üretmek için zamana ihtiyaçları vardır. "Antifriz maddeleri" semenderin kanındaki hücrelerde bulunan suyun yerine geçerek, dokuların keskin buz kristallerinden zarar görmesini önler. Bazı hayvanlar bu işlemleri yaparken donmamak için glikoz kullanırlar. Sibirya semenderinin bu mekanizmasının nasıl işlediği ise tam olarak bilinmemektedir.
New Scientist, Cilt 139, s.15
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)
25
Yüksek hızlarda uçan kuşların özel kanat yapıları vardır. Havada uçan en "hızlı" kuş olan doğanlar, avlarına doğru hız aldıklarında, -ki bu genellikle başka bir kuş olur- öncelikle kanatlarını çırparak hızlarını artırırlar ve sonra alçalmalarının son aşamasında kanatlarını arkaya doğru iterler. Bu duruş, süpersonik jetlerin görüntüsünü andırır ve böylece saatte 320 km.'nin üstünde bir hıza ulaşırlar.
David Attenborough, The Life of Birds, s.57
26
Bilim ve Teknik, Sayı 307, s.461
27
Bilim ve Teknik, Sayı 304, s.226
28
National Geographic, Ekim 1992, s.105-109
29
Su örümceği bütün ömrünü su içinde geçirir. Su içinde yaşar, avlanır ve ürer. Buna rağmen bir su canlısı değildir. Yani sudaki oksijeni balıklar gibi alıp kullanamaz. Suda yaşayabilmek için çok ilginç bir yönteme başvurur. Örümceğin su dışına çıktıktan sonra tekrar ani suya dalışlarında irili ufaklı hava kabarcıkları ayaklarına ve vücudunun çeşitli yerlerine asılı kalır. En çok hava kabarcığı da karnının altında kalır ki örümcek bunu su altında "hava çanı" olarak milyonlarca yıldan beri kullanmaktadır. Bu çan havayla dolduktan sonra böcek haftalarca su yüzeyine çıkmaz ve bu çanda depoladığı hava sayesinde su altında yaşar.
National Geographic, Mayıs 1972, s.694
30
Bilim ve Teknik, Sayı 257, s.11
31
National Geographic, Eylül 1991, s.43-63
32
Orkidelerin üreme mekanizması son derece karmaşıktır. Örneğin, Arı orkidesi dişi arıları taklit eder. Erkek arı, çiçeği döllemeye çalışırken polen üzerine dökülür ve o da başka bir çiçekten aldığı poleni dölleme amacıyla diğer çiçeğe bırakır. Catasetum orkidesindeyse arı, orkide çiçeğinin şapkasında (labellumunda) bulunan tüysü çıkıntıya dokunur dokunmaz "viscidium" adı verilen yapışkan bir madde açığa çıkar ve arının karnına yapışır. Bu maddeye "pollinium" denilen bir polen kesesi ilişmiş durumdadır. Arı başka bir çiçeği döllemek üzere bu keseyle birlikte uçar gider.
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 8, s.2872
33
Golyan balığı, kışın ırmaklara karışan sıcak su kaynaklarının oluşturduğu çöl adacıklarında yaşar. Ayrıca bu balık farklı tuzluluk oranlarına ve su sıcaklıklarına da dayanıklıdır. Golyan balığı dayanma sınırını çevre koşullarına göre değiştirebildiği için, hem sıcak hem de soğuk suda yaşayabilmektedir. Ancak 420C ve yukarısı onun için öldürücüdür. Su sıcaklığındaki en ufak bir artışı bile algılayabildiği için tehlikeli bölgeleri terkedip, daha serin sulara kaçar. Vücudundaki "sodyum iyonu konsantrasyonunu" ayarlayabilen Golyan balıkları için, ister tatlı ister tuzlu olsun her türlü su mekan olabilmektedir.
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 8, s.2612
34
Russel Freedman, How Animals Defend Their Young? s.29
35
Kutuplardaki buzlu sularda yaşayan balıkların neden donmadığını hiç merak ettiniz mi? Bu balıklar, derilerindeki buz kristallerinin sıcaklığını -20C'ye düşüren bir proteini üreten gene sahiptirler. Bu protein buz kristallerindeki oksijen moleküllerine bağlanarak genleşmelerini engeller. Yani canlının donmasını önler.
Bilim ve Teknik, Mart 1993, s.235
36
Bazı soğukkanlı canlılar, vücut sıvılarının donma noktalarının altındaki sıcaklıklara dahi dayanabilmektedirler. Örneğin kıllı tırtıllar yılın 10 ayını -500C'de kaskatı "donmuş" bir halde geçirebilmektedirler. Bazı kurbağa türleriyse, vücutlarındaki sıvının yarısından fazlası donmuş halde iken bile haftalarca canlı kalabilmektedirler. Bu canlılar donmuş halde iken hiç solumazlar ve kalp sesi de duyulmaz.
New Scientist, 26 Eylül 1992
37
Bilim ve Teknik, Sayı 295, s.44
38
David Attenborough, The Life of Birds, s.41
39
David Attenborough, The Life of Birds, s.55
40
Som balıkları, nehirde yumurtalarından çıktıktan sonra denizlere açılıp binlerce kilometre yol alırlar ve sonra büyük bir kararlılıkla doğdukları ırmağa yönelirler. Som balığının doğduğu nehirden gelen "kokular" açık denizdeki balığa kadar ulaşarak onun akıntıya karşı yüzüp geri dönmesini sağlar. Bu kokular nehrin toprak ve bitkilerinden kaynaklanır. Nitekim aynı kokular balıkçılar tarafından som balıklarını belirli bir yere çekmek için de kullanılabilir.
Bilim ve Teknik, Sayı 233, s.25
De ki: "O, herşeyin Rabbi iken, ben Allah'tan başka bir Rab mi arayayım? Hiçbir nefis, kendisinden başkasının aleyhine (günah) kazanmaz. Günahkar olan bir başkasının günah yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O, size hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir." (Enam suresi, 174)
41
David Attenborough, The Life of Birds, s.56
42
Kız böceği saatte 30 km.'ye varan bir hızla uçar. Bu denli hızlı uçan kızböceği, havada bir yere çarpmamak için iyi çalışan duyu organlarına sahip olmalıdır. Kız böceği, başının iki yanında yer alan "mozaik yapılı" ve iyi görüş sağlayan gözleriyle çok güvenli bir şekilde uçar. Hayatları çevrelerini görmelerine bağlı olduğundan kız böcekleri geceleri avlanmazlar. Alt ayağını önünde minik bir sepet gibi tutup bununla kendinden küçük böcekleri yakalayan kız böceği bir gündüz avcısıdır.
David Attenborough, Life on Earth, s.52
43
David Attenborough, The Life of Birds, s.116-117
44
David Attenborough, The Life of Birds, s.53
Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi sarıp-kuşattığını bilip-öğrenmeniz için. (Talak Suresi,12)
45
David Attenborough, The Life of Birds, s.419
46
Su kurtları yumuşak, narin vücutlarını korumak için güzel ve karmaşık "tüpler" yaparlar. Akarsularda ve akıntılarda yaşayan Limnophilus larvaları, kum tanelerini, küçük çakılları, boş deniz kabuklarını, yaprakları ve ince dalları salgıladıkları ipeksi, yapışkan ipliklerle yapıştırarak, çevrelerini saran iyi kamufle edilmiş, silindir biçimli yuvalar yaparlar.
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 3, s.957
47
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 3, s.957
48
Lumbricus terrestris isimli bir solucan türü, toprak içinde 70 cm. kadar derinlere inerek çember veya elips kesitli yollar açar. Bir hektarlık alanda 25 ton'luk kütleyi yüzeye getirir; bu suretle toprağı 5 cm.'ye kadar kabartmış olur. Ağırlığı birkaç gram olan solucan, kendisinin "50 ila 60" katı ağırlıktaki kütleyi de harekete geçirebilir. Bu, 100 kg. ağırlığındaki bir sporcunun 5 ton'u hareket ettirebilmesi gibidir. Solucanın bu kadar güç bir işi başarması, vücudunu saran enine ve boyuna kaslar sayesinde gerçekleşir. Hayvan vücudunun ön kısmındaki kasları büzerek incelir ve yoklayarak bulduğu küçük bir deliğe başını sokar. Sonra boylamasına kaslarını çalıştırarak vücudunun ön bölümünü şişirir ve böylece deliği genişletir. Bunları yaparken de sürekli karnını doyurur ve sürekli olarak ilerler.
Bilim ve Teknik, Sayı,298, s.58
Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' bulunuyorlar. Yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O'dur; bu O'na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misal O'nundur. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Rum Suresi, 26-27)
49
Bilim ve Teknik, Sayı 255, s.5
50
Fenerbalığının erkeği dişisinden 10-15 kat daha küçüktür. Denizin derinliklerinde yaşayan erkek fenerbalığı, daha yavru iken dişlerini kaybeder ve açlıktan ölme tehlikesiyle karşılaşır. Bu yüzden en kısa zamanda bir dişi bulmak zorundadır. Erkek, kafatasının dörtte birini kaplayan çok iri burun delikleri sayesinde dişilerin salgıladığı "feromenleri" (bir tür salgı) algılar. Bu şekilde dişi balığı bulur ve kıskaçları ile ona tutunur. Bundan sonra inanılmaz bir olay gerçekleşir; erkek ve dişinin deri ve damar sistemleri birbirleriyle kaynaşır ve erkek besini dişiden almaya (daha doğrusu çalmaya) başlar. Bir dişi balık 3-4 tane cüce erkeği sırtında taşır. Dişi yumurtalarını suya bırakır bırakmaz erkek de spermini salar. Yumurtalar döllendikten sonra erkeğin görevi sona ermiştir, erkek yavaş yavaş eriyerek yok olur.
S. Deligeorges, Recherche, Kasım 1995
51
Bilim ve Teknik, Sayı 233, s.26
52
Riftia pachyptila, derin deniz diplerinde yaşayan bir solucandır ve en ilginç yanı sindirim sisteminin olmayışıdır. Ayrıca çok ilginç bir beslenme şekli vardır. Riftia'nın gövde boşluğunu dolduran dokunun, aslında kükürt kristallerine yapışmış hücre içi bakteri yığınları olduğu anlaşılmıştır. Bu bakterilerle solucan arasında çok iyi bir işbirliği vardır. Solucanın solungaçları ile aldığı sıvı, kükürt ve oksijence zengindir. Bu maddeler kan yoluyla gelerek solucanın vücudundaki bakterilerin organik bileşikler yapmasını sağlar. Solucan besin olarak bu organik maddeleri kullanır. Solucanın karbondioksit, azotlu maddeler vs. gibi metabolizma artıkları da tekrar bakterilerce alınarak besine çevrilir.
James. L. Gould, Carol G. Gould, Olağandışı Yaşamlar, s.65
53
Yunusların derisi üzerinde yüzdükçe dalgalar meydana gelir ve bu dalgaların girintili çıkıntılı motifleri, yunusun hız temposuna göre değişir. Eğer hayvan derisini gergin tutarsa, bu dalga motifleri, hareketinde frenleyici etki yapar. Buna karşın, derisini gevşetir ve dalga motiflerine uydurursa, su direnci minimuma düşer ve hızı artar. Bu hız kontrolünü sağlamak için şimdiye kadar insanlar tarafından yapılmaya çalışılan yunus derisine benzer kılıf konusundaki bütün girişimler, esnek ve dirençli bir maddenin bulunamamış olması sebebiyle başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Bilim ve Teknik, Sayı 231, s.10
54
National Geographic, January 1976, s.38-41
55
Bilim ve Teknik, Sayı 231, s.9
56
Kızıldeniz iki büyük çöl arasında kalan bir denizdir. O bölgedeki hava kuru ve verimsizdir. Kızıldeniz'e hiçbir nehir ya da başka bir tatlı su boşalmaz, yani buraya hiçbir yerden oksijen ya da nitrojen ulaşımı yoktur. Normal şartlarda bu denizin verimsiz ve çevrildiği karalar gibi bir çöl olması gerekirken, Kızıldeniz'de tüm çeşitleriyle mercanlar bulunur. Zor şartlara rağmen burada yaşamayı başaran mercanların bu başarısı, Zooxanthellea denen bir alg türü ile yaptıkları "ortak bir yaşam" ile gerçekleşir. Zooxanthellea, fotosentez yapan bir algdir. Mercan bu alge barınacak bir yer sağlar ve aynı zamanda bu algden birazını yer. Mercanlar gündüz içlerine kapanırlar, dışarıda sadece iskeletleri kalır. İşte bu zamanlarda alg, mercan iskeletinin arasında düşmanlarından korunarak güneş ışığıyla fotosentez yapar.
Bilim ve Teknik, Sayı, 298, s.33
57
Duvarcı ve çömlekçi eşek arılarının yaptıkları, küçük şişelere benzer yuvalar, duvarlara ya da bitkilere tutturulmuştur. Yuvalarını kil ve kum taneciklerini ağız salgılarıyla birbirine yapıştırarak yaparlar. Dişi eşek arısı yuvayı tırtıllarla doldurur. Tırtılı iğnesiyle sokarak felç edecek şekilde yuvanın tavanına asar. Böylece gelişen eşekarısı larvasının beslenmesi mümkün olur.
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 3, s.957
58
National Geographic, Ağustos 1989, s.264-267
59
Bilim ve Teknik, Sayı 296, s.13
60
David Attenborough, The Life of Birds, s.51
Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)
61
Bilim ve Teknik, Sayı 261, s.57
62
Meyve sinekleri (Drosofila) çiftleşme çağrısı yaparken kanatlarını kullanırlar. Erkek, dişinin yakınında, onun tüylü kanatlarının düzlemine dik açı yapacak şekilde durur. Sonra bir ya da iki kanadını, türüne göre 160 ile 300 hertz arasında değişen bir hızla ona doğru çırpar. Drosofila'nın minik kanatlarının titreşimi çok zayıf bir ses çıkartır. Dişi sinek bu sinyali nasıl algılayıp tanımaktadır? Araştırmacılar, havanın hareket biçiminin, antenin kökünde bulunan ve "johnston organı" adı verilen bir doku içindeki duyu hücreleriyle algılandığını ve dişi tarafından çözümlendiğini saptamışlardır. Son derece karmaşık bir biçimde düzenlenmiş bu organda 30.000'e yakın duyu hücresi bulunduğu için biyologlar bu karmaşık sistemin işleyişini henüz açıklayamamışlardır.
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 1, s.81
63
Suyun içine girerek avlanmak kuşlar için aslında oldukça tehlikelidir. Çünkü kuşlar sıcakkanlıdır ve donma riskleri vardır. Balinalar, foklar gibi deniz memelileri bu tehlikeyi taşımazlar, çünkü vücutlarını saran kalın bir yağ tabakası vardır. Kuşlar uçtukları için böyle bir ağırlığı taşıyamazlar, fakat onların kendilerine has, etkili bir yöntemleri vardır: "tüyleri". Uçmalarını sağlayan tüyleri aynı zamanda havayı tutarak, kuşların karadayken de sıcak kalmalarını sağlar. Aynı yöntemi suyun altında da kullanırlar.
David Attenborough, The Life of Birds, s.124
64
Kuşlar yere indikten sonra eğer fırsat bulurlarsa, günde bir kez tüylerini temizleyip, havalandırarak banyo yaparlar ve tüylerini tararlar. Uçuşta kullandıkları uzun kanat tüylerinin özel bir bakıma ihtiyaçları vardır. Her birini gagalarıyla tek tek itinayla temizler ve ayırdıkları her tüy lifini tekrar birbirine kenetlerler.
David Attenborough, The Life of Birds, s.51
65
David Attenborough, The Life of Birds, s.118
66
Bilim ve Teknik, Sayı 257, s.12
67
Kuşların dişleri yoktur. Bu yüzden tohum yiyen kuşlar, tohumların dış kabuğunu ağızlarıyla kırarlar, hatta iç kabuğu da biraz bölerler. Çiğnemeyi ise vücutlarının başka bir yerinde, daha sonra yaparlar. Mideleri iki odacığa bölünmüştür. Ön odada besinleri kimyasal olarak sindirmeye yarayan salgılar salgılanır. Arka odada ise sindirim fiziksel olarak gerçekleşir. İşte burası kursaktır. Kursağın duvarları kalın ve kaslıdır. Ayrıca iç yüzeyi oluklu ve girintili-çıkıntılı bir yapıya sahiptir. Kaslar ritmik olarak kasılırken duvarlar birbirine çarpar ve ön odadan salgılanan sindirim sıvılarının da yardımıyla besinler öğütülür. Her kuşun böyle bir öğütme sistemi vardır. Fakat tohum yiyiciler özellikle tohumların sert kabuklarını kırabilmek için böylesine güçlü bir sindirme sistemine ihtiyaç duyarlar ve bu sistemin verimini artırmak için kursaklarını çakıl taşlarıyla doldururlar.
David Attenborough, The Life of Birds, s.77-78
68
Bazı kuşlar suyun kıyısında avlanırlar. Yeni Zelanda nehrinin kıyısında avlanan Wry-bill kuşlarının gagalarının ucu benzersiz bir şekilde hep sağa doğru eğiktir. Kafasını sola çeviren kuş asimetrik gagasını kullanarak ağır çakıl taşlarını balık yumurtalarının üzerine iterek yumurtaları kırar ve yer. Bu kuşlar neden böyle ilginç bir teknik kullanmaktadır? Wry-bill'ler için tehlike havadan gelen bir şahindir. Kuş beslenirken başını aşağıya değil de yana doğru çevirerek sol gözüyle havadan gelebilecek bir tehlikeyi böylece gözetleme imkanına sahip olur.
David Attenborough, The Life of Birds, s.118
69
David Attenborough, The Life of Birds, s.118
70
David Attenborough, The Life of Birds, s.77
71
David Attenborough, The Life of Birds, s.163
72
Kuş yumurtasında, embriyonun düzgün bir şekilde gelişebilmesi için ihtiyacı olan herşey bulunur. Örneğin su, yumurtanın sarısını çevreleyen yumurta akı (albümin) tarafından sağlanır. Zarla çevrili olan bu yığın yumurtanın rahime giderken geçtiği kanal boyunca ilerler ve kireç salgılayan bezin bulunduğu bölüme gelir. Bu bez kabuğu oluşturur. Kanalın biraz daha aşağısında bulunan başka bezler, kandan ve safradan alınan pigmentlerle kabuğu renklendirirler. Eğer yumurta kanalda aşağı doğru ilerlerken ezilip, bükülürse, yumurtanın üstünde çizgiler ortaya çıkar ve kas kasılmalarıyla ileri itilen yumurta son halini almış şekilde dış dünyaya atılır.
David Attenborough, The Life of Birds, s.218
73
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.150
Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, kendisinden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim'dir, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 41)
74
David Attenborough, The Life of Birds, s.164
75
Su içindeki hayvanlarla beslenen kuşlar önemli bir yeteneğe sahiptirler. Işık suya girdiğinde veya çıktığında kırılır. Bu nedenle kuşların suyun üstünde iyi bir gözlem yapmaları gerekir. Afrikalı Yalı çapkını havada rüzgar yokken dahi "sabit kalabilme" özelliğine sahiptir. Ve bu da ona havada asılı kalamayan diğer Yalı çapkını kuşları arasında büyük bir avantaj sağlar. O, balık avlamak için bir dalın üstünde beklemek zorunda değildir. Balığın olduğu her yerde avlanabilir.
David Attenborough, The Life of Birds, s.118
76
David Attenborough, The Life of Birds, s.88
77
Kuşların da insanlar gibi gırtlakları vardır. Fakat bunlar ses üretmezler. Gırtlak kuşlarda suyun ve besinlerin nefes borusuna kaçmaması için kapakçık görevi yapar. Kuşların sesi başka hiçbir canlıda olmayan ve vücutlarının derinliklerinde yer alan farklı bir yapı olan "syrinx"ten gelir. Kutu şeklindeki bu organın çevresi kıkırdakla kuvvetlendirilmiştir ve kuşun nefes borusunun alt kısmında yer alır. Syrinx burada iki tüp şeklinde kola ayrılarak ciğerlere bağlanır. Kuş, ciğerlerini kastığı zaman bu tüplerin her birinden çok hızlı bir şekilde geçen hava, melodili bir ses oluşturur.
Syrinxteki kaslar her bir tüpün ağzındaki kapakçıkların bağımsız olarak titreşmesini sağlar ve böylece sesin perdesi farklılaşarak notaların kalitesi artar.
David Attenborough, The Life of Birds, s.154
78
Şelalelerin arkalarında bulunan kayalıklara kuşların ulaşması imkansızdır. Bunu yapmaya kalkışan kuş tonlarca ağırlıktaki suyun altında savrulacaktır. Oysa Güney Amerika'da yaşayan bir tür Kılıç kırlangıcı o kadar küçüktür ve o kadar hızlı uçar ki, şelaleyi bir ok gibi delerek geçer ve arkasındaki kayalıklarda kendisine güvenlikli yuvalar kurar. Kılıç kırlangıçlarının ayakları son derece küçüktür. Bu da yuva yapımında onlar için bir zorluktur. Diğer kuşların yaptığı gibi yere inip malzemeleri tutup kavrayamazlar. Bunun yerine tüyleri, kuru ot parçalarını ve havada yüzebilen diğer materyalleri seçerler. Sonra bu malzemeleri, tükürük bezlerinde ürettikleri yapışkan salyayla yapıştırarak biraraya getirirler. Tüy üstüne tüy, kat üstüne kat yaparak fincan benzeri küçük bir yuva yaparlar.
David Attenborough, The Life of Birds, s.225
79
Yunus balıkları, alt çeneleri yardımı ile işitirler. Bu deniz memelilerinin yaydıkları "ultra seslerin" yankıları, onlar için çevrelerini kuşatan dünyanın bir görüntüsünü oluşturma olanağı sağlar. Bu son derece incelikli sonarın nasıl işlediği, onlarca yıldan beri araştırmacılar için bir bilmece konusu olmuştur. Yağımsı bir madde ile dolmuş olan içi oyuk kemikler sesleri yükseltir. Balığın alt çenesinin, bu sonar sisteminin zorunlu bir parçası olduğu bulunmuştur.
Bilim ve Teknik, Sayı 237, s.31
80
Bilim ve Teknik Sayı 255, s.35
81
Palmiye deniz kırlangıcı da, yuva yapımında kendi salgısını kullanır. Yuvasını palmiyelerin sallanan dallarının altında ve bazen de insan yapımı köprülerin dikey yüzeylerinde yapar. Kuş, bir yastık oluşturabilmek için yaprağın dikey yüzeyine, tüylerle karıştırarak salyasını bulaştırır. Dişi yumurtlamaya başlayacağı zaman vücudu dikey olacak şekilde bu yastığın üst kısmına yerleşir. Kuş yumurtayı çıkardıktan sonra, yumurtayı kuyruğuyla kenarından yavaş yavaş iterek göğsüyle ve göbeğiyle yastığın içine bastırır. Daha sonra yumurtayı kaplayacak şekilde gagasında salya üretir. Vücudunu yanlara doğru sallayarak, bir yandan da yumurtayı yaprağa yapıştıracak şekilde iyice salyayla kaplar. İkinci yumurtayı da aynı şekilde diğerinin yanına yerleştirir.
David Attenborough, The Life of Birds, s.226
82
Sungrebe kuşunun yavruları yumurtadan 10-11 gün gibi çok kısa bir süre sonra çıkarlar. Bu yüzden az gelişmişlerdir ve diğer su kuşlarından ayrı olarak kör ve çıplaktırlar. Bu yüzden Grebe kuşları yavrularını taşımak için kuşlar alemindeki en sıradışı metodu kullanırlar. Erkeğin kanatlarının altındaki derisinin üstünde semer benzeri keseler bulunur, erkek kuşlar yavrularını korumak için bu keselerde taşırlar. Minik Grebe yavruları, erkeğin her iki yanındaki keselere bilinmeyen bir şekilde ulaşırlar. Erkek kuş, yavrular kanatlarının altındaki keselerde dururken bile uçabilir. Hem uçup, hem de yavrularını taşıyan başka hiçbir kuş bilinmemektedir.
David Attenborough, The Life of Birds, s.256
83
David Attenborough, The Life of Birds, s.228
84
David Attenborough, The Life of Birds, s.227
85
David Attenborough, The Life of Birds, s.262
86
Wild Encounters Tale of Beaver, Karvonen Films Ltd.
87
David Attenborough, The Life of Birds, s.256
88
Pangolinler "canlı çam kozalakları" diye de adlandırılırlar. Çünkü hayvanın vücudunda baş, sırt, kuyruk ve bacakları kaplayan, birbirinin üstüne binen iri, kahverengi pullar vardır. Pangolin'in yapışkan dili 300 cm. kadar uzunluktadır. Hayvan bu sayede dilini termit, karınca gibi hayvanların yuvalarına sokar ve termit, karınca, pupa, larva, yumurta kısacası yuvada ne varsa diliyle zorlanmadan toplayarak yer. Karınca ve termitlerin bünyelerinde bulunan asitlerin kendisine zarar vermesini ise midesinin kalın kaslı çeperi sayesinde engeller.
Hayvanlar Ans.,C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.168
89
Scientific American, Aralık 1998
90
Bilim ve Teknik, Sayı 342, s.100
91
Dişi Mantis, bir seferde 80-100 yumurta bırakan çekirge benzeri bir böcektir. Bu yumurtalar sert, süngerimsi keselerin içindedir. Dişi bu kapsülleri ince dallara yapıştırır. Mantis yumurtlarken bir taraftan da bir sıvı çıkartır. Vücudunun hareketleriyle bunu karıştırarak köpüklendirir. Yumurtalar ilk çıktığında henüz sertleşmemiş bu maddenin içinde kalırlar. Sonra bu salgı çabucak katılaşarak kurur. Bu süngere benzeyen kapsül, yumurtaları aç kuşlara karşı korumaktadır.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing Böcekler, s.124
92
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.88-91
93
Meyve güveleri (Graptolitha molesta) kur yapmak için çok ince ve karmaşık yöntemler kullanırlar. Dişi güvenin dikkatini çekmeye çalışan erkek güve özel olarak çekici kokulu bir parfüm üretir. Bu parfüm, yasemin özünde bulunan "metil yasmonat" adlı bir bileşiği içermektedir. Karmaşık bir kimyasal yapısı olan bu bileşik, günümüzde üretilen parfümlerin çoğunda kullanılır.
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 3, s.812
94
Sandgrouse kuşlarının yavrularına su getirme görevini erkek kuş üstlenmiştir. Diğer kuşlar suyu kursaklarında taşıyarak yavrularına getirirler fakat erkek Sandgrouse kuşu uzun yolculuklar yaparak suyu taşıdığı için çok farklı bir yöntem kullanır. Göğsündeki ve vücudunun alt kısmındaki tüylerin iç yüzeyleri ince bir tel katmanıyla kaplıdır. Erkek kuş bir su birikintisine ulaştığı zaman, ilk olarak vücudunun alt kısmını kuma sürter ve toza bulanan tüyleri "su itici yağdan" kurtulmuş olur. Daha sonra suyun kenarına gider ve böylece tüm tüyleri tamamen ıslanır. Tüylerin üstündeki ince tel katmanı bir sünger gibi suyu çeker. Tüyleriyle vücudu arasında adeta sıvı bir kargo taşıyan kuş, kumdaki yavrularının yanına gider ve vücudunu yukarı kaldırır. Yavrular sanki annelerinden süt emen memeliler gibi suyu çekerler. Erkek kuş bu işi en az iki ay boyunca sürdürür.
David Attenborough, The Life of Birds, s.279
95
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.185
96
Malcolm Wilkins, Plant Watching, s.143
97
Science et Vie, Haziran 1998
98
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 3, s.784
99
Termitler selüloz içeren ağaç kabuklarını yutarlar, fakat aslında bunları sindiremezler. Bunun için, yardıma ihtiyaçları vardır. Genellikle termitlerin bağırsaklarında bakteriler yada "protozoa" adı verilen minik canlılar yaşarlar. İşte bu minik canlılar termitlerin yerine selülozu öğütüp sindirirler. Bağırsaklarında selülozu sindiren bir protozoa ya da bakteri yaşamayan termitler beslenemedikleri için ölürler.
Nat. Wildlife Fed., Ranger Rick, Ocak 1993
100
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 3, s.782
101
Trochidae familyasına ait bazı salyangozlar taşların üzerinde bulunan alglerle beslenirler. Fakat, bu beslenme sırasında kendileri de başka deniz canlılarının tehdidi altındadırlar. Salyangozların özellikle sırt ve yan tarafları, diğer canlılar için güzel bir besin kaynağıdır. Bu salyangozlar düşmanlarının tehditlerinden korunmak için, yapışkan özelliği olan ayak tabanlarının yardımıyla kendilerini korumada kullanacakları uygun taşları seçerler. Bu taşların sağladığı ağırlık sayesinde vücutlarını ters döndürerek daha önceden yassı bir taş ile kazdıkları çukurlara kendilerini gömerler, böylece düşmanlarından korunmuş olurlar.
Bilim ve Teknik, Sayı 342, s.100
102
Urocta durandi cinsi örümcek, yuva yaparken kaya ve taşların oyuklarına, bildiğimiz örümcek ağı yerine, yuvarlak çadır şeklinde bir yapı inşa eder. Bu örümcek, imal etmiş olduğu yapının kemerinden yere doğru sarkarak durur. Çapları 2 ile 5 cm. arasında değişim gösteren çadırların 4 ile 6 arasında değişen giriş-çıkışları vardır. Her kapının girişinde, çadırı yere bağlayan iki tane sinyal iplikçiği bulunur. Eğer bir böcek bu iplikçiğe dokunacak olursa, çadırın taban kısmında pusu kuran örümceğe titreşim uyarıları anında ulaşır. Örümcek yerinden hemen çıkar ve avını çok hızlı bir şekilde bağlayarak, paket haline getirir ve sonra geriye döner.
Bilim ve Teknik, Sayı 342, s.100
103
Görsel Okul Ans., Cilt 4, s.225
104
Karıncalar yaprak bitlerini evcilleştirirler. Yaprak bitlerinin salgıları ile beslenen karıncalar, onların her türlü bakımları ile ilgilenirler. Onları düşmanlarına karşı korurlar. Örneğin uğur böcekleri ve eşek arılarının yaprak bitlerinin yakınına bıraktıkları yumurtalarını yerler. Yaprak bitleri de bu bakımın karşılığı olarak karıncaların ihtiyaç duydukları, tatlı sıvıyı almalarına izin verirler.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.12
105
Kum kazıcı yaban arılarının bir türü olan A.hungarica arıları, yuva yapımında oldukça özenlidirler. Öncelikle çeneleri arasına aldıkları taşları yuvaya taşırlar. Getirilen taşlar, yaban arısının yuvasını oluşturacak galerilerin açılmasında kullanılır. Galeri açma işleminin 1-2 dakikada tamamlanmasına karşılık, galerilerin taşlarla düzeltilmesi ve parlatılması yarım saat ila 1 saat arasında vakit alabilir. Toprağın kazılması sırasında yabanarısı 7 taş değiştirir. Ayrıca yaban arıları yuva yapımında kullanılacak olan harcın hammaddesi olan kuru toprağı nemli hale getirmek için de çiçek nektarından faydalanırlar.
Bilim ve Teknik, Sayı 342, s.100
106
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 9, s.3029
107
Bazı Güney Afrika kuşları (Anthoscopuslar), iki bölüme ayrılmış olan özel yuvalar kurarlar. Bu yuvalarda kuluçka odasının asıl girişi gizlenmiştir. Yuvanın diğer girişi ise ortada bir yerdedir. Bu avcı hayvanlar için özel olarak hazırlanmış bir aldatmacadır.
Giovanni G. Bellani, Quand L'Oiseau Fait Son Nid, s.24
108
Suda yürüyen kertenkele saniyede 20 adım atarak suyun üstünde çılgınca koşar. Ayakları suya değdiği anda, her bir parmak iyice kasılarak ayağın yüzey alanının artmasını ve suyu kolayca itmesini sağlar. Böylelikle ayaklar, vücudun ağırlığını rahatlıkla dengelerler. Kertenkelenin ayakları suyu ittiğinde, bir hava baloncuğu oluşturarak fazladan destek sağlar ve diğer ayağın dönüşünü tamamlayıp suya değmesi için zaman kazandırır. Ağırlık ikinci ayağa aktarılırken kertenkele, baloncuk yok olmadan önce birinci ayağını sudan çeker. Hava baloncuğu çok önemlidir, çünkü ayağı doğrudan suya değecek olsa, kertenkele suya düşebilir. Ayrıca kertenkelenin hareketi insanla kıyaslandığında, insanın bu hareketi gerçekleştirebilmesi için saniyede 30 m. koşması ve azami kas esnemesinin 15 katı bir esneme yapması gerekir ki, bu olanaksızdır.
Scientific American, Eylül 1997, s.68
109
Görsel Okul Ans., Cilt 4, s.349
O, Hayy (diri) olandır. O'ndan başka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca kendisine halis kılanlar olarak O'na dua edin. Alemlerin Rabbine hamdolsun. (Mü'min Suresi, 65)
110
Kuşlarda yumurtalarının biçimi kuluçka sırasında ısı kaybını en aza indirmeye yarar. Örneğin güvercinler iki oval yumurta yumurtlarlar; bu sayede yumurtalar birbirlerine yaslanabilirler. Eğer yumurtalar küre biçiminde olsalardı bu mümkün olmazdı. Kutuplarda yaşayan bazı penguen benzeri kuşlar, armut biçimli yumurta yumurtlarlar, böylece yumurtalar yere iyice oturur ve uçurumdan aşağı yuvarlanmazlar. Timsah bekçisi diye bilinen bazı Afrika yağmur kuşları ise bir ucu sivri, bir ucu yuvarlak 4 yumurta yumurtlarlar; bu sayede yumurtalar üst üste binebilir.
Science et Vie, Temmuz 1998
111
Mürekkep balıklarının mükemmel refleksleri vardır ve saatte 11 km. hızla ilerleyebilirler. Salyangozlarla mürekkep balıklarını karşılaştıran bilim adamları, mürekkep balıklarında sodyum kanallarının bulunduğunu görmüşlerdir. Bunlar sinir hücrelerindeki zarları büken proteinden oluşan gözeneklerdir. Mürekkep balığının hücreleri uyarıldığında sodyum kanalları açılır ve beyin ve kas lifleri boyunca sinirlere işaret gönderir. Bu son derece hızlı bir şekilde gerçekleşir. Pleurobranchoca denilen deniz salyangozunun kanalları 3 milisaniyede açılır ve bunu saniyede 30 kere tekrarlayabilir. Mürekkep balığının kanalları ise 7 kat hızlı açılır ve bu işlemi saniyede 200 kere tekrarlayabilir.
Bilim ve Teknik, Sayı 356, s.10
112
Dağ sıçanları sonbaharda kış uykusuna yatarlar. Bunun için yuvalarındaki odacıklardan birine çekilerek, yuvanın ağzını toprakla kaparlar. Sonra bedenlerini yuvarlayarak bir top halini alır ve derin bir uykuya dalarlar. Dağ sıçanlarının solunumu hemen hemen 'durdu' denecek derecede yavaşlar. Sıçanlar normal zamanlarda dakikada 262 defa soluk alırken, kış uykusuna yattıklarında bu sayı 14'e düşer. Bu arada vücut ısıları da yavaş yavaş 140C ile 40C'ye iner. Oysa hayvanın normal vücut ısısı 370-400C arasındadır.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.241
113
Ördek köstebeği olarak adlandırılan Ornitorenkler'in ilginç özelliklerinden biri dişilerinin 7.5-10.5 m. uzunluğunda, dönemeçli yuvalar kazmalarıdır. Hayvan tünelin ucuna bir yuva odacığı kazar ve bu bölmeyi öncelikle ıslak ot ve yapraklarla astarlar. Dişi, ot ve yaprak yığınlarını kuyruğu ile taşır. Islak otlar yumuşak kabuklu yumurtaların kurumasını engellemeye yarayacaktır. Çiftleştikten iki hafta sonra, dişi Ornitorenk yumurtlamak için yuvaya çekilirken, tünele yer yer toprak engeller yapar. Kalınlığı 20 cm. kadar olan bu engelleri kuyruğuyla bastırarak sağlamlaştırır. 7 ila 10 gün süren kuluçka döneminde yuvasından ender çıkar; her çıkışında toprak engelleri yeniden yapar. Bu engeller Ornitorenkler için bir savunma aracıdır.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.173-174
114
Gardner Soul, Strange Things Animals Do, s.108-109
115
Tropik ve ılık iklimlerde yaşayan kağıt arıları yuva yaparken ilginç bir yöntem kullanırlar. Kraliçe arı baharda uykudan kalkarak yuva yapmak için uygun bir yer arar. Yuvası açık olacağı için bunun şiddetli rüzgar alan ve güneşi fazla gören bir yerde yapılmaması gereklidir. Bu yüzden kağıt arısı yuvasını daha çok evlerin saçaklarına, çatılarına ya da ağaçların dallarına yapar. Kraliçe yuvayı bir tür kağıttan yapar. Çenesiyle bir ağacı kazıyarak odun çıkarır. Bunu çiğneyerek salyasıyla karıştırır ve böylece kendi kağıdını oluşturur. Önce bir damın ya da dalın altına yassı bir temel yapar. Bundan çıkan kısa bir sopa yuvanın ana bölümleri yani küre biçimi kovanı oluşturan üreme hücrelerine takılır.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.144
116
Sadece 3 mm. uzunluğunda olan Pulex irritans'lar (insan pireleri) 19.7 cm.'ye ulaşan yatay atlayışlar yapabillirler. Yani pireler kendi uzunluklarının 100 katından daha uzun mesafelere atlayabilmektedirler. İşte pireler bu eşsiz sıçrama güçlerini, "rezilin" denilen lastiksi bir proteinden elde ederler. Rezilin gövdeyi sarıp destekleyen ve kasların hareket için dayanak yaptığı yapıları oluşturan dış iskelette öbekler halinde yer alır. Pire sıçramak istediğinde arka bacaklarındaki kaslarını gerer. Bu da, kasların bağlı olduğu üst derideki bir rezilin öbeğini sıkıştırır. Daha sonra bu enerji, bir anda tümüyle boşalarak arka bacaklara büyük bir yaylanma gücü sağlar ve pireyi havaya fırlatır.
Görsel Bilim ve Teknik Ans, Cilt 4, s.1118
117
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 9, s.3036
118
Tardigrad böceği, büyüklüğü bir toplu iğne başından fazla olmayan, doğadaki "en dayanıklı" canlılardan biridir. Laboratuvar deneylerinde –2720C'de helyum içine atılmış; eksi 1920C'de 20 ay süreyle bırakılmış ve 920C'de eter, alkol ve diğer zararlı kimyasal maddeler içine atılarak haftalarca kaynatılmış olan Tardigrad, normal ısıya döndürülüp, su verildiğinde tekrar yaşamaya başlamıştır. Bu minik canlının beyni, iki gözü ve sindirim sistemi vardır. Ancak kalp ve akciğerleri yoktur. Kuru ortamlarda büzülerek dokularındaki suyun buharlaşmasını sağlar. Bu sırada Tardigrad'ın oksijen tüketimi hemen hemen durur. Kurumuş Tardigradlar rüzgarla başka yerlere taşınır ve gittikleri yeni bölgelerde elverişli ortam bulunca (ıslak yosunlar ya da nemli yerler gibi) tekrar yaşama dönebilirler.
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 1, s.24
119
"Balık yiyen" diye de tanınan Buldog yarasası, sivri tırnaklarını bir balık zıpkını gibi kullanır. Yarasa, av sırasında ayaklarını suya sokar. Suyu ayaklarıyla 90 cm. kadar tarar ve tırnaklarını zıpkın gibi kullanarak rastladığı balıklara saplar. Yakaladığı balığı çarçabuk ağzına götürür. Avını da uçarken yer ya da tüneğine dönene kadar yanaklarında bulunan keseciklerin içinde saklar.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.36
120
Gardner Soul, Strange Things Animals Do, s.88-89
121
Tropik bölgelerde yaşayan lejyoner karıncalar "göçebe" canlılardır. Sürekli hareket halindedirler. Önlerine gelen her türlü canlıyı yok ederek ilerleyen bu canlıların en önemli özellikleri kolonideki elemanların çoğunun kör olmalarıdır. Harekete geçen lejyoner karıncaların temel kolu küçük işçi karıncalardan oluşur. Bundan başka daha büyük ve iri çeneli işçi karıncalar da ana kolun iki yanından ilerlerler. Koloniden daha ilerilere giderek sürekli keşif yaparlar. Ana kolun geçeceği yolu belirtmek için kokuyla izler bırakırlar. Bu, bir körün başka bir köre yol göstermesi gibi bir durumdur.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.14
122
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.150
123
Bitkiler ve böcekler bazen birbirlerine özel hizmetler verirler. Örneğin Allomerus türü karıncalar, Amazon havzasının bitkilerinden olan Cordia nodosa'yı diğer böceklerden korurlar. Buna karşılık olarak da bu bitkiler, karıncaları saplarındaki, küçük çukurlarda barındırırlar. Karıncalar aynı zamanda bitkinin çiçeklerini de yerler.
Science et Vie, Ağustos 1998
124
Deniz yılanları, denizde yaşayan ama hava soluyan omurgalılardır. Microcephalophis gracilis türünde olduğu gibi, diğer birçok türde de gövde, baş ve boyundan daha kalındır. Gövde, bu özelliği sayesinde, başın ava iyice yaklaşmasını sağlamak için uzayan boynu rahatlıkla taşıyabilmektedir. Baş ve boynun, gövde ve kuyruğun dörtte biri ağırlığında olması da yılanın avını daha dengeli bir biçimde yakalamasını sağlar. Deniz yılanlarının burunlarının tepesinde bulunan burun deliklerinde, yüzeye çıktıkları anda açılarak hayvanın solumasını mümkün kılan kapaklar vardır.
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 4, s.1197
125
Sopa çekirgeleri (Phasmadia) gece beslenen canlılardır, gündüzse hareketsiz kalırlar ve çoğu zaman sanki "ölü taklidi" yapıyormuş gibi dururlar. Bazı kanatlı cinslerse gündüz faaldirler. Renkleri parlaktır ama, böcek bir yere konduğu zaman tamamiyle gözden kaybolur. Sopa çekirgesi rahatsız edildiği zaman aniden kanatlarını açar. Kanatlardaki parlak rengin böyle birdenbire görünmesi, av arayan düşmanını şaşırtır. Daha sonra çekirgenin kanatları kapanır ve o pırıltılı renk de kaybolur. Böylece böceğin bulunduğu asıl yer, etkili bir şekilde düşmanlardan gizlenmiş olur.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.177
126
Yarasalar son derece iyi birer avcıdırlar. Çok az böcek kendilerini yarasalardan koruyabilecek bir sisteme sahiptir. Bu nadir canlılardan biri Amerika'da yaşayan ve yarasaların sonar frekansına uygunluk gösteren bir tür güvedir. Bu güveler, bir yarasanın yaklaştığını duyar duymaz, yarasaların kendilerini takip etmekte zorlanacağı "spiral" bir dalışa geçerek kendilerini yere atarlar. Bunun dışında bazıları da yaydıkları sinyalleri bloke etmeyi başarırlar ya da yarasayı kendilerinin yenilmez olduğuna inandıracak yüksek frekanslı sesler çıkarırlar.
David Attenborough, Life on Earth, s.238
127
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.13
128
Afrika'da yaşayan, Macroterme termitlerinde koloni savunması, kısır dişilerin görevidir. Düşmanla savaş için tam donanımlı bir yapıya sahip olan büyük askerler, saldırganların, genç larvaların ve kraliyet çiftinin bulunduğu iç kovana girmelerini önlerler. Savunma için kalkana benzeyen kafaları ve keskin kılıç gibi alt çeneleri vardır. Yine büyük asker termitlerde bulunan kimyasal salgılar, termitin kuru ağırlığının %10'unu bulur ve gövdenin ön tarafında büyük bir torbada saklanır. Bu türün elemanları, alt çeneleriyle düşmanın vücudunda açtıkları yaraya, uzun zincirli karbon bileşiklerinden (alkanlar ve alkenler) oluşan "yağlı parafin" gibi bir karışımla sıva yaparlar. Bu işlem tamamlandığında sıvı kaybını durdurmak için gereken pıhtılaşmanın başlaması ile böceklerde, yaranın iyileşmesi için gereken "kütikül" gelişimi engellendiğinden gövde sıvısı boşalır ve düşman ölür.
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 1, s.289
129
John Sparks, The Discovery of Animal Behavior, s.22
130
Her yıl Kaliforniya'da Aralık ve Ocak aylarında gri balinalar Kuzey Buz Denizi'nden Kuzey Amerika'nın güney sahillerinden geçerek Kaliforniya'ya doğru yüzerler. Doğurmak için ılık sulara doğru hareket eder. Bu yolculukları sırasında en ilginç olan ise, hamile olan anne balinanın hiçbir şey yememesi ve buna ihtiyacının da olmamasıdır. Uzun yaz günleri boyunca, kuzeyin besin yönünden zengin sularındaki yiyeceklerle kendini doyurur. Ve böylece uzun süren göç dönemi için gerekli olan enerjiden daha fazlasını içeren kalın bir yağ tabakasına sahip olur. Anne balina, Batı Meksika'nın astropikal sularına ulaşır ulaşmaz doğum yapar. Yavrular, annelerinin sütleriyle beslenir, yağ takviyesi yaparlar, böylece kendi türlerinin Mart ayında başlattıkları kuzeye yapılan göç için güç kazanmış olurlar.
The Ocean World of J. Cousteau, Pharaohs of the Sea, s.35
131
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.28
132
Karınca aslanı (Myrmeleonridae); ince, uzun bir vücudu, ince kanatları olan ve yusufçuğu andıran bir böcektir. Larvaları hayvanlar alemindeki en ilginç tuzaklardan birini kurarak avlanır. Karınca aslanının larvası, öncelikle kumda kazdığı bir çukurun dibine gömülür, sadece iyi kamufle edilmiş başını ve çenesini dışarıda bırakır. Larva yakınından geçen bir karıncanın bir kum taneciğini düşürmesini veya bir örümceğin çukura kaymasını ve böylece kapanı çalıştırmasını bekler. Bu gerçekleşir gerçekleşmez çenesiyle kum alarak bunu kafasının üzerine koyar. Başını öne ve yukarı sallayarak hiç şaşmayan bir nişancılıkla kurbanını kum yağmuruna tutar. Çukurun, dik kenarları ve kumun karınca aslanı tarafından kazılması yüzünden çökmeye hazır olması dolayısıyla kurban aşağıya doğru yuvarlanır. Böylece kurban, larvanın çeneleriyle yakalayabileceği bir yere kadar kayar.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.70
133
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.28
134
Uzun kuyruklu Baştankara kuşu, yavruları için örümcek ağlarını kullanarak bir yuva inşa eder. Bu kuşun etrafında yuvayı yapabileceği pek çok madde varken, özellikle örümcek ağını seçmesinin nedeni; örümcek ağının elastiki bir yapısının olmasıdır. Örümcek ağları ile yapılan elastiki yuvalar, Baştankara kuşlarının 12 yavrusunu birden taşıyabilecek kadar, sağlam ve güvenlikli yapılardır.
Giovanni G. Bellani, Quand L'oiseau Fait Son Nid, s.86
135
Nat. Wildlife Fed., Ranger Rick, Ağustos 1998, s.15
136
Balina yavruları suyun altında bir seferde 1 dakikadan fazla kalamazlar. Bu da beslenmelerinde problem yaratır. Yavrular genellikle sütü, annelerinden emerler. Yavrunun boğulmaması için bu olay yüzeye yakın bir yerde ve aynı zamanda balinalar yavaşça yüzerlerken gerçekleşir. Yavrunun suyun içinde boğulmadan beslenebilmesi için anne balinanın ona yardım etmesi gerekir. Anne bu yardımı sütü yavrunun ağzına fışkırtarak sağlar.
The Ocean World of J. Cousteau, Pharaohs of the Sea, s.39
137
Çıngıraklı yılanlar ısıya duyarlı özel gözleri ile zifiri karanlıkta bile fare, sıçan gibi sıcakkanlı avları bulabilirler. Yılanın 15 cm. yakınında bulunan küçük bir fare, çevresindeki havada yalnızca 0.0050C gibi son derece az, hatta hissedilmeyecek bir sıcaklık değişimi yarattığı halde, yılan tarafından kolayca fark edilir. Yılan, beynine gelen avıyla ilgili bilgiyi, saniyenin 1/20'si kadar kısa bir sürede alıp, değerlendirip tepki gösterebilir. (1 saniyenin, insan gözünün yavaşça açılıp kapanması kadar kısa bir zaman olduğu düşünüldüğünde yılanın akıl almaz hızı daha net anlaşılabilir.) Avının yerini hiç şaşmadan bulan çıngıraklı yılan, şaşırtıcı bir isabet yeteneğiyle saldırır ve zehirli dişleriyle yavaş yavaş hayvanı öldürür.
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 7, s.2352
138
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.50
139
Balarıları dışarının ısısı ne olursa olsun kovanın ısısını sabit tutarlar, özellikle kuluçka odalarının sıcaklığına çok dikkat ederler. Sabah vakitlerinde, hava soğuk olduğunda, işçiler petek çevresinde kümelenirler ve vücut sıcaklıkları ile yumurtaları ısıtırlar. Gün ilerledikçe ve hava ısınmaya başladıkça arılar tarafından sıkıca örülen küme yavaş yavaş dağılır. Eğer sıcaklık daha fazla artmaya devam ederse işçilerin bir bölümü kanatlarını yelpaze gibi sallamaya başlarlar. Bu havalandırma işlemini kovanın girişine doğru ve peteklerin üzerine doğru yönlendirerek kovan ısısını düşürmeye çalışırlar. Çok sıcak bir günde arılar daha şiddetli bir soğutma yöntemi kullanmak zorundadırlar. Sulandırılmış bal damlalarını boş hücrelerin ağızlarına yerleştirirler. Kanatları ile oluşturdukları hava akımı bu damlaların içerisindeki suyu buharlaştırır. Bu soğutma sistemiyle kovanın ısısı kısa sürede eski haline döner.
Nat. Geo. Soc., The Marvels of Animal Behavior, s.49-64
140
Nat. Geo. Soc., The Marvels of Animal Behavior, s.49-64
141
Doğum anında dişi yunusların yanında başka iki dişi yunus daha bulunur. Bu hayvanlar anne yunusun iki yanında yüzerler. Görevleri doğum anında savunmasız kalan anne yunusu ve yavruyu korumaktır. Doğum sırasında akan kanın kokusuna gelebilecek köpek balıklarına karşı anneyi ve yavruyu bu yardımcı yunuslar korur.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.29
142
Nat. Wildlife Fed., Ranger Rick, Ocak 1993
143
Amerikan Sarıasmagiller cinsinden bir tür kuş, yuvasını yaban arısı topluluklarının yanına kurar. Çünkü bu arılar, yılanları, maymunları, siyah papağanları ve özellikle bir tür sineği, kendi yuvalarının yanına yaklaştırmazlar. Sarıasmagil kuşu da yuvasını bu yaban arılarının yuvasının yanına yaptığında, kendi yavruları bu tehlikeli hayvanlara karşı doğal olarak korunmuş olur. Ancak bu hayvanlar arasında Sarıasmagil kuşu açısından önemli olanı sineklerdir. Çünkü bu sineğin larvaları, kuş yavrularının deri altlarına girerek onların ölümüne sebep olurlar. Bu nedenle yuvaların, yaban arılarının bulundukları yerlere kurulması kuşlar açısından oldukça önemlidir.
Giovanni G. Bellani, Quand L'oiseau Fait Son Nid, s.86
144
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.54
145
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.6
146
Uçurum kırlangıçları yuvalarını uçurum kenarlarına, bina veya avlu duvarlarına çimento ile yapıştırarak yaparlar. Bu çimentoyu elde ediş yöntemleri ise oldukça pratiktir. Öncelikle gagalarıyla çamur veya kil parçaları toplarlar ve bu inşaat malzemelerini yuvalarına taşırlar. Çamuru yapışkanımsı ağız salgılarıyla karıştırıp, uçurumun yüzeyine sürerler ve üstünde yuvarlak bir açıklık bırakarak düzgün bir çömlek şeklinde biçim verirler. Çömleğin içini yavrularının rahat etmesi için çim ve tüyle doldururlar. Uçurum kırlangıçları yuvalarını çoğunlukla sarkan bir kaya çıkıntısının altına inşa ederler. Bunun nedeni yağmur yağdığında çamurun yumuşayarak yuvayı yıkıp götürme tehlikesinin bulunmasıdır.
Russell Freedman, How Animals Def. Their Young, s.13-14
147
Nat. Geo. Soc., The Marvels of Animal Behavior, s.38
148
Nat. Geo. Soc., The Marvels of Animal Behavior, s.297
149
Gardner Soul, Strange Things Animals Do, s.4
150
"Sırt üstü yüzen" olarak adlandırılan bir böcek cinsi, tehlike karşısında hemen suyun dibine iner. Böcek sudan çok hafif olduğu için dibe dalması için büyük bir fiziki çaba göstermesi gerekir. Kendisini bıraktığı anda elinde olmadan su yüzüne çıkar. Böceğin batmamasının sebebi kıllarla kaplı olan karnına bastırarak sürekli olarak taşıdığı hava kabarcığıdır. Kürek çeken yarım kanatlı tam anlamıyla bir su böceği olmasına rağmen solungaçları yoktur. Onun için suda erimiş olan oksijenden yararlanamaz, dışarıdan hava sağlamak zorundadır. Bunu zaman zaman yüzeye çıkarak, karnının ucunu sudan dışarıya uzatmak suretiyle yapar. Karnın iki yanında kılların oluşturduğu birer kanal vardır. Böcek suyun yüzeyinde bunları açarak havanın içine girmesini sağlar. Sonra kanalları kapayarak havayı içeri hapseder. Bu hava kabarcıkları böceğin karnının yanlarındaki nefes alma delikleriyle doğrudan doğruya temas halindedir. Soluma deliklerini, havanın içeri girmesine meydan veren ama suyu geçirmeyen kıllardan oluşmuş saçaklar da korur.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.20
151
Ceylan benzeri bir hayvan olan İmpala'lar koşarken birtakım sıçramalar yaparlar. Bu da, kendilerine saldıranın bir tek hayvan üzerinde dikkatini yoğunlaştırmasını önleyerek onları şaşırtır.
David Attenborough, Life on Earth, s.181
152
Malcolm Wilkins, Plant Watching, s.141-142
153
Gelincik çiçeğinin olduğu yerlerde bulunan Gelincik arısı tek olarak yaşar. Dişi gelincik arısı dört ya da beş saniye içerisinde çene kıskaçlarıyla çiçek yaprağından tırnak büyüklüğündeki bir parçayı keserek alır. Bu sırada ortalıkta devriye gezen erkek tarafından keşfedilir ve döllenir. Sonra dişi bu kopardığı çiçek yapraklarını yuvasına taşır. Bu çiçek yaprakları hiçbir şekilde yiyecek vazifesi görmez, tam tersine bunlar kuluçka odasının dış kaplamasında kullanılır. Gelincik çiçeği yaprakları, koruyucu-konserve edici özelliğe de sahiptirler ve larvayı korurlar, ayrıca larvanın yiyeceklerinin de küflenmesini engellerler. Kuluçka odasının tamamen kaplanabilmesi için 20 ila 40 arasında çiçek yaprağı parçasına ihtiyaç vardır ki, gelincik arısı bunu genellikle aynı çiçekten elde eder. Yuva girişinin ağzını balçık ile kapatan Gelincik arısı, yuvanın üzerine de bulduğu her türlü malzemeyi sürükler. Bu şekilde yuva hiçbir şekilde anlaşılamayacak ve yeri tespit edilemeyecek biçimde gizlenmiş olur.
Geo, Şubat 1997
154
En iyi uçabilen böcek türü olan sinekler çok hızlı uçarlar. Havada hareketsiz kalabilir, çeşitli manevralar yapabilir, hatta geriye doğru bile uçabilirler. Sinekler uçuş için yalnızca ön kanatlarını kullanırlar. Daha küçük olan arka kanatlarını ise uçuş sırasında dengelerini sağlamak için kullanırlar.
David Attenborough, Life on Earth, s.53
155
David Attenborough, The Life of Birds, s.166
156
Temel Britannica, Cilt 6, s.112
157
Gel-git olayının yaşandığı bölgelerde denizlerin alçalması halinde, birçok yaratık suyun dışında kalır. Eğer bu şartlara dayanıklı bir yapıları yoksa sıcağın ve güneşin etkisiyle yok olurlar. Kuzey Amerika'da ve Avrupa'nın Atlantik kıyılarında sık görülen mavi midyeler ve bir tür deniz salyangozu (periwinkle) da gel-git etkisinde kalan canlılardandır. Her iki yumuşakça da sular çekildiğinde vücutlarında oluşacak olan su kaybını önlemek için kendilerini kabuklarına kapatırlar. Ve sular tekrar yükselene kadar o şekilde saatlerce kalabilirler.
Jacques Cousteau, Instinct and Intelligence, s.84
158
David Attenborough, Life on Earth, s.131
159
James and Carol Gould, Olağandışı Yaşamlar, s.130-136
160
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 8, s.2660
|
Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır. Bakara suresi 4 .5
18 Mart 2013 Pazartesi
Allah'ın Güzelliklerinden Bir Demet 1
Etiketler:
adnan hoca,
adnan hocanın talebeleri,
adnan oktar,
bilim,
cihad,
darvin,
evrim,
evrim teorisi,
harun yahya,
israil,
kominizm,
kuranda hoşgörü,
materyalizm,
nefret,
sanat,
sevgi,
tarih,
yaratılış,
yobazlık