17 Ocak 2014 Cuma

İsa Mesih (as), Hz. Mehdi (as) ve İttihad-ı İslam

''Hz. İsa (as) İnmeyecek, Hz. Mehdi (as) Gelmeyecek'' Diyen Bazı Kimselerin İddialarına Cevaplar - 1

Mehmed Said Yaz - İddia 1:

"Risale-i Nur'da Hz. Mehdi (as)'ın Geliş Zamanı Belli Değildir" İddiası

Mehmet Said Yaz
"En sağlam görüş, gerçek söz Üstad'ın sözüdür Mehdi ile ilgili, MEHDİ'NİN GELİŞİ ZAMANI ŞEKLİ, şemaili BELLİ DEĞİLDİR. Mehdi gelip geçer bazen ondan sonra insanlar onun Mehdi olduğunu bilir... ŞARTI, ŞEKLİ KİMSE BUNU İSPATLAYAMAZ."

Cevap: Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur'un Farklı Yerlerinde, Defalarca Hz. Mehdi (as)'ın Hicri 1400'de Göreve Başlayacağını Söylemiştir

1. İstikbal-i dünyeviyede 1400 SENE SONRA GELECEK BİR HAKİKATİ(Hz. Mehdi (as)'ı) asırlarında karib (yakın) zannetmişler. (Sözler, s. 318)
2. HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT (Hz. Mehdi (as)) dahi bu zamanda gelse... (Kastamonu Lahikası, s. 61-62)
AHMET ÇOLAK da, Risale-i Nur'da Hz. Mehdi (as)'ın geliş vaktinin bildirilmediğini iddia edenler arasındadır. Ahmet Çolak'ın iddiası şu şeklildedir:
 "Allah ümmeti ümitsizlikten kurtarmak için MEHDİ'NİN NE ZAMAN GELECEĞİNİ GİZLEMİŞTİR. Mehdi ve süfyanın gelişiyle ilgili PEYGAMBERİMİZ (SAV) BİZE ZAMAN VE İSİM BİLDİRMEMİŞTİR."
Ahmet Çolak
3. Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lâmlar" ve "mim" ikişer sayılsa, BUNDAN BİR ASIR SONRA ZULÜMATI DAĞITACAK ZÂTLAR İSE, HAZRET-İ MEHDİ'NİN ŞAKİRDLERİ OLABİLİR. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.132)
Bediüzzaman Hazretleri Birinci Şua'da yer alan bu açıklamasında Tevbe Suresi'nin 32. ayetinin ebced hesabının, şeddeli lamlar ve mim ikişer sayılarak yapılmasından bahsetmektedir. Ayetin, "Allah'ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor" cümlesinde yer alan şeddeli lamlar ve mim ikişer sayıldığında ayetin ebced değeri 1910 yapmaktadır. Yani, Üstadımız bundan bir asır sonra ifadesiyle MİLADİ 1910'DAN BİR ASIR SONRA demektedir. 1910'dan bir asır yani 100 yıl sonrası ise 2010'dur.
4. Yetmiş birde (hicri 1371'de – miladi 1952) fecr-i sâdıkı başladı veya başlayacak. Eğer bu fecr-i kâzip de olsa, OTUZ-KIRK SENE (Hicri 1401/H. 1411 – Miladi 1981/M. 1991) SONRA FECR-İ SÂDIK ÇIKACAK. (Hutbeyi Şamiye, Sf. 27)
Üstadımız, Hicri 1371'de Fecri Kazibin, yani İslam aleminin aydınlanmasının başladığını söylüyor. Hicri 1371'den 30 ve 40 sene sonra, yani Hicri 1401 ve Hicri 1411'de asıl aydınlanmanın güç kazanacağını bildiriyor. Burada Üstadımız açık ve net tarihler veriyor, Hz. Mehdi (as)'ın Hicri 1400'lerde faaliyette olduğunu söylüyor.
1371 + 30 = 1401 = 1981
1371 + 40 = 1411 = 1991
5. Evet şimdi olmasa da (Hicri 1371'DEN) 30-40 SENE SONRA fen ve hakiki marifet (hüner, sanat , ilim ve fenlerle öğrenilen bilgi) ve medeniyetin mehasini (iyi ve faydalı yönlerini) o üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip (gerekli ihtiyacını karşılayıp) o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını (gerçekleri araştırma eğilimi) ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi (insan sevgisini) o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşaAllah YARIM ASIR SONRA onları darmadağın edecek. (Hutbeyi Şamiye, Sf. 30)
Üstadımız, Hicri 1371'den hem 30-40 sene sonra hem de yarım asır sonra yani 50 yıl sonra diyerek Hz. Mehdi (as)'ın hangi tarihte görev başında olacağını söylüyor? Hicri 1400'lerde.
1371 + 30 = 1401 = 1981
1371 + 40 = 1411 = 1991
1371 + 50 = 1421 = 2001
6. Bediüzzaman Hazretleri Emirdağ Lahikası'nı 1949 yılında kaleme almış ve kendisinden 100 sene yani BİR ASIR SONRA gelecek olan Hz. Mehdi (as), talebeleri ve o dönemdeki insanlara şöyle seslenmiştir:
O vakit ona karşı matbu kitapta böyle cevap vermiş:
Herkese dünya terakkî dünyası olsun; yalnız bizim için mi tedennî dünyasıdır? Öyle mi? İşte, ben de sizinle konuşmayacağım. Şu tarafa dönüyorum; müstakbeldeki insanlarla konuşacağım:
EY YÜZDEN tâ üç yüz seneden SONRAKİ YÜKSEK ASRIN ARKASINDA GİZLENMİŞ, SÂKİTÂNE BENİM SÖZÜMÜ DİNLEYEN VE BİR NAZAR-I HAFİYY-İ GAYBÎ (gizli bir bakış ile gayba bakarak) İLE BENİ TEMÂŞÂ (seyreden) EDEN SAİD, HAMZA, ÖMER, OSMAN, YUSUF, AHMED, V.S. SİZE HİTAP EDİYORUM.  TARİH DENİLEN MÂZİ DERELERİNDEN SİZİN YÜKSEK İSTİKBALİNİZE (geleceğinize) UZANAN TELSİZ TELGRAFLA SİZİNLE KONUŞUYORUM. NE YAPAYIM, ACELE ETTİM, KIŞTA GELDİM. SİZ İNŞAALLAH CENNET-ÂSÂ (cennet gibi) BİR BAHARDA GELİRSİNİZ. ŞİMDİ EKİLEN NUR TOHUMLARI ZEMİNİNİZDE ÇİÇEK AÇACAKLAR. Sizden şunu rica ederim ki, mâzi kıt'asına geçmek için geldiğiniz vakit mezarıma uğrayınız. O çiçeklerin birkaç tanesini, mezartaşı denilen, kemiklerimi misafir eden toprağın kapıcısının başına takınız. "EY YÜZ SENE SONRA GELENLER! 'ŞU KALENİN BAŞINDA BİR MEDRESE-İ NURİYE ÇİÇEĞİNİ YAPINIZ. CİSMEN DİRİLMEMİŞ, FAKAT RUHEN BÂKİ VE GENİŞ BİR HEYETTE YAŞAYAN MEDRESETÜ'Z-ZEHRAYI CİSMANÎ BİR SURETTE BİNA EDİNİZ" DEMEKTİR. Zaten Eski Said ekser hayatı o medresenin hayaliyle gitmiş ve o matbu risalenin 147'nci sayfadan tâ 157'nci sayfaya kadar medresetü'z-zehranın tesisine ve faydalarına dair ehemmiyetli hakikatleri yazmış. (Emirdağ Lahikası, Sayfa 343, 344)
7. FAKAT O İLERİDE GELECEK ACİB ŞAHSIN bir hizmetkârı ve ona yer hazır edecek bir dümdârı (ordunun geriden gelen emniyet kuvveti) ve o büyük kumandanın pîşdâr (öncü) bir neferi (askeri) olduğumu zannediyorum. (Barla Lahikası, sf. 162)
Bu eserinde Üstadımız, Hz. Mehdi (as)'ın ileride geleceğini açık bir şekilde ifade etmiştir. Said Nursi Hazretleri "Barla Lahikası"nı 1926 yılında kaleme almıştır, yani bu sözleriyle bu tarihten çok ilerideki bir dönemden, kendisinden sonraki asırdan bahsetmektedir. Kendisinin Hz. Mehdi (as)'ın öncüsü ve ona zemin hazırlayan bir hizmetkarı olduğunu söyleyerek bir diğer yönden de kendisinin ahir zamanın büyük Mehdisi olmadığını, ancak ona zemin hazırlayan, onun zuhurundan önce ona öncülük eden bir yardımcısı olduğunu açıkça söylemektedir.
8. TÂ AHİR ZAMANDA, hayatın geniş dairesinde, asıl sahipleri, yani Mehdî ve şakirdleri Cenab-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlettirirve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz. (Kastamonu Lahikası, Sayfa 72)
Üstadımız, Kastamonu Lahikası'nı 1936 yılında hazırlamıştır. Bu eserinde "ta ahir zamanda...." ifadesiyle Risale-i Nur'un asıl sahipleri olarak nitelendirdiği Hz. Mehdi (as) ve talebelerinin kendisinden çok daha sonraki bir vakitte, yani kendisinden sonraki yüzyılda geleceklerini ifade etmiştir.
Görüldüğü gibi, Üstadımız Risale-i Nur'da yüzlerce sayfa Hz. Mehdi (as)'ı anlatmışken, defalarca, ayrı ayrı Hz. Mehdi (as) Hicri 1400'de gelecek demişken, Risale-i Nur'da "Mehdi (as)'ın gelişi, zamanı belli değildir" demek samimi bir davranış değildir.

Mehmed Said Yaz - İddia 2:

"Hz. Mehdi (as)'ın Gelip Gelmemesi Konusu Müslümanı İlgilendirmez, Mehdi Beklemek Müslümanları Tembelleştirdi" İddiası

Mehmet Said Yaz
"Mehdi gelecek mi, gelecek. Şuradan gelecek buradan gelecek, BU MÜMİNİ İLGİLENDİRMEZ. MEHDİ İSTER GELSİN İSTER GELMESİN, Mehdi gelecek nasıl olsa bu tahrifatı düzeltecek diye yüzyıllarca bu iş Mehdi'ye bırakılmadı mı? MÜMİNLER TEMBELLEŞTİ.  Allah benden sormaz neden Mehdi'yi beklemedin, neden görevini yapmadın diye sorar."
Uzay TV ve Diyarbakır Söz Gazetesi'nin sahibi Mehmet Ali Altındağ da benzer bir iddiada bulunmakta, "Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ı beklemenin kuru bir tembellik" olduğunu söylemektedir:
Mehmet Ali Altındağ
 "Her devirde insanlar kötülüğün izalesini, iyiliğin hakim olmasını istemişler ve güçlerinin tükendiği zamanda da İsa Aleyhisselamı ve Mehdiyi bekler olmuşlardır. Bundan 10 asır öncede, 5 asır öncede, bir asır önce de, şimdi de bu zatları bekleyenler vardır, gelsinler, kötülükleri yok etsinler, Allah'ın şanını yüceltsinler ve insanları sırati müstakime yöneltsinler… BEN BUNU BİRAZ DA KURU TEMBELLİĞE YORUYORUM."
Mehmet Ali Altındağ

Cevap: Hz. Mehdi (as)'ı Beklemek Müslümanları Tembelliğe İtmez, Tam Tersine Şevklendirir

Hz. Mehdi (as)'ı beklemenin Müslümanları tembelliğe, atalete ittiği yanılgısı Kuran'a ve sünnete uygun değildir ve Mehdiyet'i örtbas etmek için öne sürülmüş bir tevildir.
Bediüzzaman Hazretleri bu kimselere cevap vermekte ve Mehdi (as)'ı beklemenin Müslümanlar için bir şevk ve heyecan kaynağı olduğunu söylemektedir:
Hem şu sırdandır ki; Hz. Mehdi (as), süfyan gibi âhir zamanda gelecek eşhasları çok zaman evvel hattâ Tâbiîn zamanında onları beklemişler, yetişmek emelinde bulunmuşlar. Hattâ bazı ehl-i velayet "Onlar geçmiş" demişler. İşte bu da, kıyamet gibi, hikmet-i İlahiye iktiza eder ki; vakitleri taayyün etmesin. Çünkü her zaman, HER ASIR, KUVVE-İ MANEVİYENİN (manevi kuvvetin) TAKVİYESİNE MEDAR (vesile) OLACAK VE YEİSTEN KURTARACAK "MEHDİ" MANASINA MUHTAÇTIR. (Sözler, sf. 318)
Üstadımız ne diyor? Her asır, Müslümanların manevi kuvvetinin güçlenmesine, insanların ümitsizlikten kurtulmasına vesile olacak Mehdi inancına muhtaçtır diyor. "Mehdi (as) sizi atalete sürükler, Mehdi (as)'ı beklemek Müslümanları tembelleştirir" demiyor.
Müslümanlar her yüzyılda Mehdi (as)'ı heyecanla beklemişlerdir ve Hz. Mehdi (as)'ı beklemek müminlerin manevi kuvvetlerinin güçlenmesine vesile olmuştur.
Hz. Mehdi (as)'ı beklemek müminleri yeisten kurtarmış, onlara şevk ve heyecan vermiştir.

Mehmed Said Yaz - İddia 3:

"Şeyh Nazım, Mehdi Geldi Diyorsa Kim Olduğunu da Biliyordur, Açıklaması Gerekir" İddiası

Mehmet Said Yaz
"Nazım Kıbrısi Hocaya telefon açsınlar, yanına gitsinler mehdi geldi dediyse yerini de biliyordur. Kim mehdi geldi diyebilir. NAZIM KIBRISİ HOCAEFENDİ YAŞI YÜZÜ DOKSANI BULMUŞ, ŞU ANDA NE DEDİĞİNİN FARKINDA DEĞİL." 

Cevap:

Şeyh Nazım Kıbrısi Adil el-Hakkani Hazretleri tüm Müslümanların candan sevdikleri, bu yüzyılın en büyük, en değerli alimlerinden biridir. "Şeyh Nazım Hazretleri'nin yaşı ilerlediği için yaptığı açıklamalara itibar edilmez" demek bir Müslümanın vicdanına ve ahlakına asla yakışmaz. Müslümanların büyüklerine saygı ve hürmetinde yaş değil iman, takva ve derinlik ölçüdür. Bir çok peygamber çok ileri yaşlara kadar yaşamışlardır. Örneğin Hz. İbrahim (as) 120 yaşında halen peygamberlik görevini yerine getiriyordu, Hz. Nuh (as) 950 yıl yaşadı. Ama hiçbir mümin –haşa- "Hz. İbrahim (as) artık 120 yaşına geldi, o dediğini bilmiyor" demedi. Hz. Nuh (as) 950 yaşında müminlerin başındaydı, hiçbir mümin –haşa- "O artık 950 yaşında, sözünü bilmez" demedi.
Üstelik Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri, dünyanın artık son devrinde olduğumuzu ve Hz. Mehdi (as)'ın şu an hayatta olduğunu söylerken, bunu kendinden söylememektedir. Peygamberimiz (sav)'in hadis-i şeriflerine dayanarak bu gerçekleri anlatmaktadır. Bilindiği gibi, dünyanın ömrünün 7 bin yıl olduğuna dair 8 ayrı sahih hadis bulunmaktadır. Bu hadisler Ehl-i sünnet alimi Ali bin Hüsameddin El Muttaki Hazretleri'nin, Celaleddin Suyuti Hazretleri'nin tasnifinden hadislere yer verdiği eseri "Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir zaman"da yer almaktadır:
1. İbni Asakir diyor ki: Ebu Said Ahmed b. Muhammed Bağdadi (aradaki ravi silsilesi ile) rivayet etti. Enes b. Malik (ra)'dan O dedi ki, Resulullah (sav) buyurdu: Kim bir din kardeşinin Allah yolunda bir ihtiyacını görürse, Allah Teala onun için, gündüzlerini oruçla, gecelerini de ibadetle geçirmişçesine ŞU DÜNYANIN YEDİ BİN YILLIK ÖMRÜ MÜDDETİNCE sevap yazar.
2. İbni Abiyy diyor ki: Ebu İshak, İbrahim b. Abdullah Nebti, (aradaki ravi silsilesi ile) rivayet etti. Enes b. Malik (ra)'dan O dedi ki, Resullullah (sav) buyurdu: DÜNYANIN ÖMRÜ, AHİRET GÜNLERİNDEN YEDİ GÜNDÜR. ALLAH TEALA BUYURDU Kİ: "SENİN RABBİNİN YANINDAKİ BİRGÜN, SİZİN SAYDIĞINIZ BİN YIL GİBİDİR."
3. İbni Ebi Dünya, Zemmil Emel'inde diyor ki: Ali b. Said, Hamza b. Hişan'dan, O da Said b. Cubeyr'den rivayet ettiler ki, DÜNYA, AHİRET HAFTALARINDAN BİR HAFTADIR.
4. İbni Ebi Hatem, Tefsir'inde İbni Abbas'dan rivayet etti ki: DÜNYA, AHİRET HAFTALARINDAN BİR HAFTA OLUP, YEDİ BİN SENEDİR VE BUNUN ALTI BİNİ GEÇMİŞTİR.
5. İbni Abbas'dan sahih olarak nakledilen şöyle şöyle bir rivayet vardır. O dedi ki: DÜNYA YEDİ GÜNDÜR. HER BİR GÜN BİN YIL GİBİDİR. Ve Resulullah (sav) de onun sonunda gönderildi.
6. Tabarani Kebir'inde diyor ki, Ahmed b. Nadr el-Askeri ve Cafer b. Muhammed-ül Feryabi nakletmişler ki; (Ravi silsilesi ile) Dakkak b. Zeyd-i Cüheni'den rivayet ettiler. O dedi ki: ben gördüğüm bir rüyayı Resulullah (sav)'e anlattım. Bu rüyada Peygamber (sav) yedi basamaklı bir minberin en üst basamağında idi. O buyurdu ki: YEDİ BASAMAKLI GÖRDÜĞÜN MİNBER ŞU DÜNYANIN ÖMRÜ OLAN YEDİ BİN SENEDİR, BEN DE ONUN SON BİNİNDE OLACAĞIM.
7. İbni Abd-il Hamid, Tefsir'inde diyor ki; Muhammed b. Fadl, Hammad b. Zeyd'den, O da Yahya b. Atik'den, O da Muhammed b. Sirin'den, O da Müslüman olmuş kitap ehli birisinden rivayet ettiler ki: Allah, gökleri ve yerleri altı günde yaratmıştır. Rabbim'in yanında bir gün, sizin dünya hayatında saydığınız bin yıl gibidir. VE DÜNYANIN ECELİ ALTI GÜNDÜR, YEDİNCİ GÜNDE KIYAMET KOPACAKTIR. ALTI GÜN GİTMİŞTİR VE SİZ YEDİNCİ GÜNDESİNİZ. (Ali B. Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir zaman, sf. 88, 89)
Başka bir hadiste ise Peygamberimiz (sav), bu 7000 yıllık ömürden kendisine kadar 5600 yılın geçtiği ifade etmektedir.
DÜNYADAN BEŞ BİN ALTI YÜZ YIL GEÇMİŞTİR. (Ali B. Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir zaman, sf. 89)
Peygamberimiz (sav)'in verdiği bu zamanlar üzerinden yapılacak bir hesapla; 7000-5600=1400 tarihi çıkmaktadır.
7000-5600=1400
Şu anda Hicri 1432 yılında olduğumuza göre, Peygamberimiz (sav)'in haber verdiği müjdelerin gerçekleşeceği tek dönem kalmıştır, o da bu yüzyıldır. Yani bu 70 yıl içinde Allah'ın izniyle Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın şahıslarını, İttihad-ı İslam'ın gerçekleşmesini, İslam'ın dünyaya hakim oluşunu göreceğiz. Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri de "Hz. Mehdi (as) geldi, hayatta" derken bu gerçeği ifade etmektedir.
Nitekim Bediüzzaman Hazretleri de Peygamberimiz (sav)'in hadis-i şerifinin ebdec hesabına dayanarak, kıyametin –Allahualem- Hicri 1545'de kopacağını söylemektedir:
"LÂ TEZÂLÜ TÂİFETÜN MİN ÜMMETÎ ZÂHİRİNE ALE'L-HAKKI HATTÂ YE'TİYALLAHÜ Bİ EMRİHÎ." "Ümmetimden bir taife Allah'ın emri gelinceye kadar [yani kıyâmetin kopmasına kadar] galibâne hak üzerinde devam edecektir."
Ramazan-ı şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadîs-i şerif hatırıma geldi. Belki Risale-i Nur şakirdlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi. "LÂ TEZÂLÜ TÂİFETÜN MİN ÜMMETÎ." "Ümmetimden bir taife zail olmayıp devam edecektir." (şedde sayılır, tenvin sayılmaz) fıkrasının makam-ı cifrisi, bin beşyüz kırkiki (1542- M. 2117) ederek nihayet-i devamına îma eder. "Gaybı yalnız Allah bilir." "ZÂHİRİNE ALE'L-HAK." "hak üzerinde devam edecektir." (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsibinbeşyüz altı (1506- M. 2082) edip, bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane, belki galibane; sonra tâ kırk ikiye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın îma eder. Ve'l-ilmû indAllah; "Gerçek ilim ancak Allah Katındadır."
"HATTÂ YE'TİYALLAHÜ Bİ EMRİHÎ" "Allah'ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar)" (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi binbeşyüz kırk beş (1545- M. 2120) olup, kâfirin başında kıyamet kopmasına îma eder. Lâ ya'lemu'l-ğaybe illâllah. (Gaybı Allah'tan başkası bilemez.)
Üstadımız'ın bu sözü de bir kez daha Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) devrinde olduğumuzu göstermektedir.

Mehmed Said Yaz - İddia 4:

"Ehli Sünnette Mehdi İmanın Şartı Değildir; Hz. Mehdi (as)'ı Teşhisle Sorumlu Değiliz" İddiası

Mehmet Said Yaz
"Gerçek Mehdi'nin kim olduğunu, ne zaman geleceğini, eseriyle ortaya koyacak. Mehdi gelecek insanları hidayete davet edecek, mecbur edecek. Böyle biri geldiğinde biz görürsek bunu Kuran'ın ölçülerine göre değerlendiririz. BİZ BUNU TEŞHİS ETMEKLE MÜKELLEF DEĞİLİZ."

Cevap: Peygamberimiz (sav), Ahir Zamanla İlgili Yüzlerce Detayı Hz. Mehdi (as)'ı Aramamız ve Tanımamız için Bildirmiştir

Hz. Mehdi (as) ile ilgili hadisler; SAHİH-İ BUHARİ, SAHİH-İ MÜSLİM, SÜNEN-İ EBU DAVUD, SÜNEN-İ TIRMIZİ başta olmak üzere tüm sahih hadis kitaplarında; İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin FIKHI EKBER'inde ve 4 büyük mezhebin imamları olan İmam Malik, İmam bin Hanbel, İmam Şafii'nin eserlerinde, Hakim'in MÜSTEDREK'inde yer almaktadır.
Fethullah Gülen Hocaefendi Mehdiyetle ilgili hadisleri anlatırken, "ahkama dair çok meseleler bu kadar sahabe tarafından nakledilmemektedir" demektedir.
Bu hadislerde;
Hz. Mehdi (as)'ın görünümünün en ince ayrıntısına kadar tüm özellikleri,
Hz. Mehdi (as)'ın çıkışının öncesinde meydana gelecek alametler,
Hz. Mehdi (as)'ın ahlakı,
Hz. Mehdi (as)'ın mücadelesinin nasıl olacağı,
Hz. Mehdi (as)'ın İttihad-ı İslam'ı ve İslam ahlakının hakimiyetini sağladığı dönemde dünyada meydana gelecek güzellikler ve daha bir çok husus kapsamlı olarak anlatılmıştır.
Eğer Müslümanların Hz. Mehdi (as)'ı beklemelerine, aramalarına ve tanımalarına ihtiyaç yok ise, Peygamberimiz (sav) Hz. Mehdi (as)'ı neden bu kadar detaylı anlatmıştır?
Peygamberimiz (sav)'ın böylesine önemle üzerinde durduğu, sahabenin dahi aşkla sevgiyle kendi devirlerinde bekledikleri Hz. Mehdi (as)'ı, tam da Hz. Mehdi (as)'ın geliş devri olan bu yüzyılda, "beklemeye gerek yok, aramaya gerek yok" demenin hiçbir makul açıklaması yoktur.
Peygamberimiz (as), Hz. Mehdi (as)'ı beklemeyelim diye değil, Hz. Mehdi (as)'ı bekleyelim, arayalım, tanıyalım diye yüzlerce hadisle ahir zamanı ve Hz. Mehdi (as)'ı anlatmıştır. Yüzlerce alim yüzlerce eserle Hz. Mehdi (as)'ı, Mehdiyeti hayati bir konu olduğu için anlatmışlardır.
Peygamberimiz (sav)'in bize emri bazılarının yaptığı gibi Mehdiyeti gizlemek, örtbas etmek, yok saymak, unutturmaya çalışmak değil, MÜJDELEMEK'TİR:
HZ. MEHDİ İLE MÜJDELENİN. O Kureyş'ten ve Ehl-i Beyt'imden bir kişidir. O (Hz. Mehdi (as)), insanların ihtilaf ve sosyal sarsıntılar içinde bulundukları bir sırada çıkar. O yeryüzünü, kendinden önce zulüm ve baskı ile doldurulduğu gibi, adalet ve insanf ile (merhametle) doldurur. (Hz. Ebu Said el Hudri r.a. / Ramuz El-Ehadis 1. cilt, Sayfa 7, No 7)
EY İNSANLAR, MEHDİ'NİN ÇIKIŞI İLE MÜJDELENİN.  Çünkü AIlah'ın vaadi gerçektir, boşa çıkmaz. O'nun hükmü geri çevrilmez. O, her şeyi hikmet üzere yapar ve her şeyi bilir. Allah'ın fethi yakındır.(Yenabiu'l-Mevedde, sf. 440)
Peygamberimiz (sav)'in bize Mehdiyeti gizlemek, örtbas etmek, yok saymak, unutturmaya çalışmak değil, Hz. Mehdi (as)'ı aramak, bulmaya çalışmak ve her ne olursa olsun o mübarek zata tabi olmaktır:
Ebi Şeybe ve Nuaym b. Hammad "Fiten" isimli eserde, İbni Mace ve Ebu Naim ise İbni Mes'ud'dan tahric ettiler. O dedi ki: "O (Hz. Mehdi (as)) arza sahip olur ve kendisinden önce baskı ve zulümle dolu olan arzı adaletle doldurur. Sizden veya sonra gelenlerden birisi ona (Hz. Mehdi (as)'a) yetişirse, KAR ÜZERİNDE SÜRÜNEREK DAHİ OLSA gelsin ona katılsın. Zira O Hz. Mehdi (as)'dır." (Ahir zaman Mehdisinin Alametleri, Celalettin Suyuti, s. 14)
Resulullah (sav)'ın bu açık emrine rağmen "Hz. Mehdi (as) gelir veya gelmez, biz Hz. Mehdi (as)'ı teşhisle sorumlu değiliz" demek, Peygamber Efendimiz (sav)'in sözüne tabi olmamak anlamına gelir ki, hiçbir Müslümanın böyle bir konuma girmek istemeyeceği açıktır.

Mehmed Said Yaz - İddia 5:

"Risale-i Nur 1. Vazifeyi Yaptı 2 ve 3. Vazife O Kadar Ehemmiyetli Değil" İddiası

Risale-i Nur'un veya Bediüzzaman Hazretleri'nin Hz. Mehdi (as)'ın üç görevinden birincisini, yani iman vazifesini yerine getirdiği diğer iki vazifenin ise daha sonra talebeleri tarafından tamamlanacağı iddiası bir çok Nur talebesi tarafından öne sürülen bir yanılgıdır. Örneğin Sorularla Risale sitesinde bu konu şöyle anlatılır:
Sorularla Risale Sitesi
Sorularla Risale Sitesi
"Risalelere bir bütün olarak baktığımızda, ahir zamanda ortaya çıkacak olan zat üç vazifeyi birden ifa edecektir. Yani iman, hayat ve şeriat dönemlerinin üçü de bu zatın eliyle gerçekleşecektir. Keza yine risalelerin bütünü ile bakacak olursak, o zat her ne kadar bir şahıs ise de, yapacağı faaliyetlerden anlaşıldığı kadarıyla şahsı manevi ile çalışacaktır. Bu şahsı manevinin temsilcisi konumunda olan zatın ise ömrü ancak iman dönemine yetecektir.Hayat ve şeriat dönemine bizzat kendisi yetişemeyecek, ancak eserleri yetişecektir. Sonra gelenler bu eserleri program olarak kabul edip hizmet edecekleri için hizmet, eserler ve dolayısı ile Mehdi hesabına geçmiş olacaktır."
Risale-i Nur'un, Hz. Mehdi (as)'ın üç görevinden birincisini yerine getirdiğini öne süren kişilerden biri de Ahmet Akgündüz'dür:
Ahmet Akgündüz
 "Üstad hazretleri 50 yerde belki Ahir Zaman'da gelecek Hz. Mehdi (as)'ın, burası önemli,3 vazifesi olduğunu, bu vazifelerden en birinci vazifesinin birincisi olduğunu ve bunu Risale-i Nur'un tam ve mükemmel şekilde yaptığını, nasıl ki deccaliyet ve sufyaniyet bir şahsı maneviyse, Risale-i Nur manasında mehdiyet de bir şahsı manevidir. Bediüzzaman onun tercümanı olduğunu kendisi ifade ediyor."
Ahmet Akgündüz

Cevap: Bediüzzaman Hazretleri, "Ahir Zamanın Büyük Mehdisi 3 Büyük Vazifeyi Birden, Bizzat Yapacaktır" Diyor

"Gerçi HER ASIRDA (her yüzyılda) HİDAYET EDİCİ BİR NEVİ MEHDÎ VE MÜCEDDİD GELİYOR VE GELMİŞ (Yani, her yüzyılda insanları doğruya davet edecek bir Müceddid, bir nevi Mehdi gelir). Fakat HER BİRİ (ancak bu kimselerin her biri) ÜÇ VAZİFELERDEN BİRİSİNİ (Hz. Mehdi (as)'ın gerçekleştireceği üç büyük görevden birini) BİR CİHETTE YAPMASI İTİBARIYLA (sadece bir tanesini, bir yönüyle yapması nedeniyle) AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDÎSİ UNVANINI ALMAMIŞLAR (Yani, Hz. Mehdi (as) bu üç mühim görevi birden yapacaktır, bu nedenle ahir zamanın Büyük Mehdisi ismini almıştır). (Emirdağ Lahikası, s. 260)
Bediüzzaman Hazretleri'nin bu sözüne göre;
1.   Her devirde gelen Mehdi ve Müceddidlerin özelliği nedir?
- Hz. Mehdi (as)'ın 3 vazifesinden birini bir yönüyle yapmaları
2.   Ahir zamanın Büyük Mehdisi'nin diğerlerinden ayırt eden en önemli özelliği nedir?
- Üç vazifeyi birden yapması
3.   Üç vazifeyi birden bizzat yapmayan bir kişinin Mehdi olması mümkün müdür?
- Hayır, mümkün değildir.
Demek ki, Hz. Mehdi (as), 3 görevi birden yerine getiren yani hem DÜNYANIN İMANINA VESİLE OLAN hem İTTİHADI İSLAM'I KURAN hem de İSLAM AHLAKINI DÜNYA HAKİMİYETİ SAĞLAYAN KİŞİ OLACAKTIR.
Bazıları Hz. Mehdi (as)'ın sadece bir görevi yerine getireceğini iddia ediyorlar. Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri ise "Ahir zamanın Büyük Mehdisi, dünyanın imanına vesile olmak, İttihadı İslam'ı kurmak, ve İslam ahlakını hakim etmek olan üç büyük vazifeyi birden, bizzat yerine getirecek" diyor. Biz bazı kişilerin şahsi yorumlarına değil, Bediüzzaman Hazretleri'nin sözlerine itibar ediyoruz.
Hasan AkarHasan Akar
Hasan Akar da Risale-i Nur'da böyle bir anlatım olmamasına rağmen, üç vazifeyi üç ayrı kişinin yapacağını iddia etmektedir.

Mehmed Said Yaz - İddia 6:

"Hadislerde Mehdi'nin Yeri Şam, Basra, Medine, Horasan Gibi Yerlerde Geçer, Hepsi Birbiriyle Çeliştiği İçin Bu Hadisler Sahih Olamaz" İddiası

Cevap: Üstadımız Bazı Hadislerde Hz. Mehdi  (as)'ın Çıkış Yeri Hakkında İhtilaf Olmasının Hikmetini Gayet Net Açıklamıştır.
Şimdi Mehdi gibi eşhasın hakkındaki rivayatın ihtilafatı (Mehdi hakkındaki hadislerdeki farklılıkların sebebi) ve sırrı şudur ki: Ehadîsi tefsir edenler, metn-i ehadîsi tefsirlerine ve istinbatlarına tatbik etmişler. Meselâ: Merkez-i saltanat o vakit Şam'da veya Medine'de olduğundan, vukuat-ı Mehdiye veya Süfyaniyeyi merkez-i saltanat civarında olan Basra, Kûfe, Şam gibi yerlerde tasavvur ederek öyle tefsir etmişler. Hem de o eşhasın şahs-ı manevîsine veya temsil ettikleri cemaate ait âsâr-ı azîmeyi o eşhasın zâtlarında tasavvur ederek öyle tefsir etmişler ki, O EŞHAS-I HÂRİKA çıktıkları vakit bütün halk onları tanıyacak gibi bir şekil vermişler. Halbuki demiştik: Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. (Sözler, s. 318)
Üstadımız bu sözünde, Mehdi (as)'ın İstanbul'dan çıkacağını anlatırken, bazı hadis ravilerinin ve alimlerin ahir zamanla ilgili hadisleri kendi dönemlerine göre tefsir ettiklerini söylemektedir: Örneğin, Hz. Mehdi (as)'ın çıkış yerinin anlatıldığı hadislerde, o devirde İslam aleminin merkezi Şam veya Medine olduğu için bazı ravilerin ve alimlerin hadisleri buna uygun olarak tefsir ettiklerini ve Mehdi (as)'ın bu yerlerden çıkacağını söylemişlerdir. Oysa İslam aleminin son merkezi İstanbul'dur, dolayısıyla Mehdi (as) da İstanbul'dan çıkacaktır. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) de Mehdi (as)'ın çıkış yerinin İstanbul olduğunu şöyle ifade etmektedir:
Hz. İbni Amr'dan (ra) rivayet edilmiştir: Peygamberimiz (sav) buyurdu ki: Ey Ümmet! Altı şey vardır ki; onlar olmadan kıyamet kopmaz… ALTINCISI,
MEDİNE'NİN FETHİ.
-DENİLDİ Kİ: HANGİ MEDİNE? (HANGİ ŞEHİR?)
-BUYURDU Kİ: KONSTANTİNİYYE.
(*) Bu Konstantiniyye'nin Mehdi (as) tarafından yapılacak fethidir. (Kıyamet Alametleri, sf. 204; Ramuz-el Ehadis, 296)
Görüldüğü gibi Bediüzzaman Hazretleri'nin hadislere ve ayetlere dayanarak yaptığı açıklamalar son derece anlaşılır ve nettir. Buna göre, Hz. Mehdi (as) bir şahıs olarak gelecek ve Hicri 1400'de İstanbul'da göreve başlayacaktır.

Fethullah Gülen Hocaefendi

Fethullah Gülen
Fethullah Gülen Hocaefendi, hayatını Allah'ın rızasını kazanmaya adamış, İttihad-ı İslam'ın oluşmasını, İslam ahlakının dünyaya hakimiyetini can-ı gönülden isteyen, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ı aşkla bekleyen çok muhterem bir zattır. Hocaefendi'nin özellikle 70'li yıllarda yaptığı sohbetler, müstear isimle kaleme aldığı yazılar incelendiğinde, kendisinin Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın birer şahıs olarak geleceğine inandığı, bu mübarek zatların gelişini özlemle beklediği açıkça görülecektir. Ancak, özellikle son dönemlerde bazı koşullar Fethullah Gülen Hocaefendi'nin baskı altında almıştır. Bu baskı ve zorluk altında değerli Hocaefendi'nin Hz. İsa (as)'ın nüzulü, Hz. Mehdi (as)'ın gelişi, İttihad-ı İslam ve İslam ahlakının hakimiyeti gibi konularda eskisinden farklı bazı açıklamalar yapmaya mecbur kaldığı görülmektedir. Hocaefendi'nin yoğun baskı altında böyle konuşmak durumunda kaldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle kardeşlerimizin de Fethullah Hocamız'ın baskı altına olmadığı dönemlerde, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın bizzat şahıslarının geleceğini söylediği, İttihad-ı İslam'ı ve İslam'ın hakimiyetini aşkla istediğini ifade ettiği sözlerine itibar etmeleri gerekir.

Fethullah Gülen Hocaefendi - İddia 1:

"Bediüzzaman Hazretleri, Saf Müminlerin O Mevzudaki Kanatlerine Dokunmamış" İddiası

 "Ama Üstad o mevzuda eski o telakkiye de oradaki o esnek ifadesiyle temas ediyor. Öyle önemli bir misyon için hz. Mesih ahiret aleminin taa öbür ucunda da olsa çıkar gelir diyor. EHLİ İMANIN, SAF MÜMİNLERİN O MEVZUDAKİ KANAATLARINA DA DOKUNMUYOR. Çünkü o bir kısım dedikoduya vesile olabilir. Fakat genelde şahsı manevidir. İstifa edecek, saflaşacak, durulaşacak. Herhalde bir yönüyle belki tevhide gelecek."
Hz. İsa (as)'ın şahsı manevi olarak geleceğini iddia edenlerden biri de Mehmet Ali Altındağ'dır. Bu konuda kendisi şunları söylemektedir:
Mehmet Ali Altındağ
Mehmet Ali Altındağ
 "Hz. İsa'nın Şahsı Manevisi İnebilir Ama Zatı İnmeyecek. Büyük deccal kimdir? İşte büyük deccalin somut bir şahsiyet midir? Yahudi midir? Ne zamandır büyük ihtilaflar var bu konuda, üstadın buradaki tesbiti büyük deccalin küfür sistemi varlığıdır. Deccalin anlamı zifiri karanlıktır, küfrün zifiri karanlığın temsil eden inkarcı sistemlerin varlığıdır."

Cevap: Risale-i Nur'da Hz. İsa (as)'ın Bizzat Şahsının Geleceği Anlatılmıştır

Bediüzzaman Hazretleri, "saf müminlerin kanaatlerine dokunmamak" için değil, Hz. İsa (as)'ın gelişi Kuran'da ve hadislerde bildirildiği için Hz. İsa (as)'ın şahsının geleceğini anlatmıştır. Üstadımız Hz. İsa (as)'ın gelişini asla tevil etmemiş, bir ruh veya şahsı manevi olarak geleceğini asla söylememiş, açık ve net olarak Hz. İsa (as)'ın şahsının nüzul edeceğini anlatmıştır:
1. Hz. İsa (as)'ın Şahsının Bizzat Gelmesi Allah'ın Vaadidir
Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; ÂLEM-İ SEMAVATTA CİSM-İ BEŞERÎSİYLE BULUNAN ŞAHS-I İSA ALEYHİSSELÂM, O DİN-İ HAK CEREYANININ BAŞINA GEÇECEĞİNİ , bir Muhbir-i Sadık (Peygamberimiz (sav)), bir Kadir-i Külli Şey'in (Her şeyin sahibi olan Allah'ın) va'dine istinad ederek haber vermiştir. MADEM HABER VERMİŞ, HAKTIR; MADEM KADİR-İ KÜLLİ ŞEY' VA'DETMİŞ, ELBETTE YAPACAKTIR. Evet her vakit semavattan melaikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine vaz'eden (Hazret-i Cibril'in "Dıhye" suretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan (ruhlar aleminden) gönderip beşer suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misaliyle dünyaya gönderen BİR HAKÎM-İ ZÜLCELAL, HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELÂM'I, İSA DİNİNE AİT EN MÜHİM BİR HÜSN-Ü HÂTİMESİ İÇİN, DEĞİL SEMA-İ DÜNYADA CESEDİYLE BULUNAN VE HAYATTA OLAN HAZRET-İ İSA, BELKİ ÂLEM-İ ÂHİRETİN EN UZAK KÖŞESİNE GİTSEYDİ VE HAKİKATEN ÖLSEYDİ, YİNE ŞÖYLE BİR NETİCE-İ AZÎME İÇİN ONA YENİDEN CESED GİYDİRİP DÜNYAYA GÖNDERMEK, O HAKÎM'İN HİKMETİNDEN UZAK DEĞİL .. (Mektubat, 15. Mektup, sf. 56-57)
Üstamız bu sözünde; ayrı ayrı iken dinsiz ideolojilere karşı mağlup durumda olan İseviler ve Müslümanlar birleşip, Darwinist, materyalist, ateist ideolojileri etkisiz hale getirmek üzere iken Hz. İsa (as)'ın bizzat şahsının Müslüman İsevilerin başına geçeceğini söylemektedir.
- Üstadımız kimin Müslüman İsevilerin başına geçeceğini söylemektedir?
- Hz. İsa (as)'ın ŞAHSININ.
- Şahsı Manevinin, Müslüman İsevilerin başına geçmesi mümkün müdür?
- Hayır, değildir.
- Bediüzzaman Hazretleri'nin bu sözüne göre, Hz. İsa (as)'ın şahsının geleceğini kim haber vermiştir?
- Allah'ın kendisine bildirdiği bilgiye dayanarak Peygamberimiz (sav) haber vermiştir. Allah vaadinden dönmez, Rabbimiz mutlaka vaadini gerçekleştirendir.
Takdir ettiği zaman melekleri, Cebrail'i, ruhanileri dilediği şekilde dünyaya gönderen Yüce Allah; dünya tarihinin sonunda, Hristiyanlığın Hakka yani Müslümanlığa dönmesi ve İslam'ın tüm dünyaya hakim olması için Hz. İsa (as)'ın şahsını gönderecektir. Allah Katında bedeniyle diri olan Hz. İsa, ahiret aleminin en uzak yerinde olsa dahi, Yüce Allah böyle mübarek, böyle önemli bir netice için yani İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti için Hz. İsa (as)'ın şahsını mutlaka gönderecektir. Bu, Allah için çok kolaydır.
Görüldüğü gibi Üstadımız, son derece açık bir şekilde Hz. İsa (as)'ın şahsı gelecektir diyor. Müslümanlar ve gerçek nur talebeleri için de önemli olan bazı kimselerin tevilleri, yorumları, kişisel tefsirleri değil canımız Üstadımız'ın kendi sözleridir.
2. Hz. İsa (as), Müslüman İsevilerin Başında Bizzat Bulunacaktır
Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı Uluhiyet (Allah'ın varlığını inkar etme) niyetiyle medeniyet ve mukaddesat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın Din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatıyla birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaatı namı altında ve "Müslüman İsevîleri" ünvanına lâyık bir cem'iyet, o Deccal komitesini, HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELÂM'IN RİYASETİ ALTINDA (bizzat Hz. İsa (as)'ın şahsının yönetimi altında) (fikren) öldürecek ve dağıtacak; beşeri, inkâr-ı Uluhiyetten (Allah'ın varlığını inkar etmekten) kurtaracak. (29. Mektup, sf. 443)
Üstadımız'ın "Hz. İsa (as)'ın riyaseti altında" ifadesinin anlamı nedir?
Müslüman İsevilerin Hz. İsa (as)'ın şahsının idaresi altında olması demektir.
Yani, iddia edildiği gibi Hz. İsa (as)'ın şahsı manevisi değil, şahsı gelecek ve Müslüman İsevilerin önderliğini bizzat yapacaktır.
3. Deccaliyet, Hz. İsa (as)'ın Şahsı Vesilesiyle Son Bulacaktır
ÂHİRZAMANDA HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELÂM GELECEK, ŞERİAT-I MUHAMMEDİYE (A.S.M.) İLE AMEL EDECEK MEALİNDEKİ HADÎSİN SIRRI ŞUDUR Kİ: Âhirzamanda felsefe-i tabiiyenin verdiği (Darwinizmin sebep olduğu) cereyan-ı küfrîye (küfür hareketi) ve inkâr-ı Uluhiyete (Allah'ın varlığını inkara) karşı İsevîlik dini tasaffi ederek (arınarak) ve hurafattan tecerrüd edip (sapkın inanışlarından ayrılıp) İslâmiyete inkılab edeceği bir sırada, nasılki İsevîlik şahs-ı manevîsi, vahy-i semavî kılıncıyla (ilim kılıncıyla) o müdhiş dinsizliğin şahs-ı manevîsini (fikren) öldürür; öyle de HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELÂM, İSEVÎLİK ŞAHS-I MANEVÎSİNİ TEMSİL EDEREK, DİNSİZLİĞİN ŞAHS-I MANEVÎSİNİ TEMSİL EDEN DECCAL'I (fikren) ÖLDÜRÜR.. YANİ İNKÂR-I ULUHİYET FİKRİNİ (Allah'ın varlığını inkar etme düşüncesini) ÖLDÜRECEK (fikren ortadan kaldıracak). (1. Mektup, sf. 6)
4. Hz. İsa (as) Mucizatlı Bir Zat Olarak Ahir Zamanda Gelecektir
Onüçüncü mes'ele: Kat'î ve sahih rivayette (kesin ve güvenilir hadislerde) var ki: "İsa Aleyhisselâm büyük Deccal'ı (fikren) öldürür." Vel'ilmü indAllah, bunun da iki vechi (yönü) var: Bir vechi şudur ki: Sihir ve manyetizma ve ispirtizma (hipnotizma ve cinlerle bağlantı şeklinde olaylar) gibi istidracî hârikalarıyla (yalancı mucizeleriyle) kendini muhafaza eden ve herkesi teshir eden o dehşetli Deccal'ı (fikren) öldürebilecek, mesleğini değiştirecek; ANCAK HÂRİKA VE MU'CİZATLI (Allah'ın takdir ettiği mucizeleri gösteren) VE UMUMUN MAKBULÜ (herkesin kabul ettiği) BİR ZÂT (Hz. İsa (as)'ın şahsı) OLABİLİR Kİ: O ZÂT, EN ZİYADE ALÂKADAR VE EKSER İNSANLARIN PEYGAMBERİ OLAN HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELÂM'DIR. (Kastamonu Lahikası, Birden İşaret Edilen Bir Hakikat, sf. 53-54)
Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri'nin "Harika ve mucizatlı bir zat olarak Hz. İsa (as)'ın şahsının" geleceğini söylemiş olmasına rağmen, Hz. İsa (as)'ın ruh olarak veya şahsı manevi olarak geleceğini söylemek Nur talebesi olanlara yakışmayacak bir tutumdur.

Fethullah Gülen Hocaefendi - İddia 2:

"Hz. İsa (as)'ın Şahsının İnişi Cenab-ı Hakk'ın Hikmetine Aykırıdır" İddiası

 "İslam alimlerinden bazıları, HZ. İSA'NIN ŞAHSEN NÜZÛLÜNÜ, CENÂB-I HAKK'IN HİKMETİNE AYKIRI BULARAK, BU NÜZÛLE "ŞAHS-I MÂNEVÎ" NÜZÛLÜ OLARAK BAKMIŞLARDIR. Bazıları da âyet ve hadisleri daha değişik şekilde te'vil etmişlerdir. Bediüzzaman Hazretleri ise, Hz. Mesih'in nüzûlünün şahsen olacağını nefyetmemekle beraber, daha çok şahs-ı mânevî üzerinde durmuş ve Hz. Mesih'in nüzûlünü, Hristiyanlık âleminin İslâm'a iktida etmesi şeklinde anlamıştır. KUR'AN'DA BU KONUYU (HZ. İSA'NIN DÜNYAYA YENİDEN GELECEĞİNİ) SARİH OLARAK İFADE EDEN BİR AYET YOKTUR."
Fethullah Gülen
Abdülkadir Badıllı Hocamız da, Hz. İsa (as)'ın şahsının nüzulunu Adetullah'a aykırı bulduğunu söyleyen kişilerdendir:
Abdülkadir Badıllı
Abdülkadir Badıllı
 "Hz. İsa'nın hadislerde ifade edildiği şekilde zuhuru kainatta cari olan Adetullah'ın cerayanı içinde mümkün değildir."
Sorularla Risale sitesi ise, Hz. Mehdi (as)'ın gelişini ve ahir zaman fitnelerini tam anlamıyla susturmasını kendince Adetullah'a aykırı bulmaktadır:
Sorularla Risale Sitesi
sorularla Risale
 "Mehdi (ra) kendi hayat döneminde vazifelerinden en önemlisi olan iman vazifesini ifa edip, sair hayat ve şeriat vazifelerini nurani cemaatine ve takipçilerine bırakmak durumundadır. ZATEN AKILCI VE GERÇEKÇİ OLAN DA BUDUR. ZİRA MEHDİ'NİN BÜTÜN İCRAATLARI HARİKA VE OLAĞANÜSTÜ BİR ŞEKİLDE OLSA, BU HEM KAİNATTA CARİ OLAN ADETULLAHA, HEM DE İMTİHAN SIRRINA ZIT OLUR."

Cevap 1: Bediüzzaman Hazretleri, Hz. Mehdi (as)'ın Ahir Zaman Fitnelerini Etkisiz Hale Getirmesinin, Hz. İsa (as)'ın Şahsının Nüzulunun Adetullah'a Uygun Olduğunu Söylemektedir.

Madem adeti öyle cereyan ediyor, ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hakim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u azam olarak bir zat-i nuraniyi gönderecek ve o zat da, ehl-i beyt-i nebeviden olacaktır. Cenab-ı Hakk, bir dakika zarfında beyn-es-sema vel-arz alemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve BAHAR İÇİNDE BİR SAATTE YAZ MEVSİMİNİN NÜMUNESİNİ VE YAZDA BİR SAATTE KIŞ FIRTINASINI İCAD EDEN KADİR-İ ZÜLCELAL; MEHDİ İLE DE, ALEM-İ İSLAM'IN ZULÜMATINI DAĞITABİLİR. VE VA'DETMİŞTİR, VA'DİNİ ELBETTE YAPACAKTIR. KUDRET-İ İLAHİYE NOKTASINDA BAKILSA, GAYET KOLAYDIR . (Mektubat, 425-426)
Görüldüğü gibi Bediüzzaman Hazretleri bazı kimselerin iddia ettiği gibi Hz. Mehdi (as)'ın üç görevi birden yerine getirerek, ahir zaman fitnelerini tam anlamıyla susturup İslam ahlakını etmesi "zor" demiyor, "mümkün değil" demiyor, "Adetullah'a uygun değil" demiyor, tam tersine "Allah'ın dilemesiyle gayet kolaydır ve olacaktır" diyor.
Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselâm, o Din-i Hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek haber vermiştir. MADEM HABER VERMİŞ, HAKTIR; MADEM KADİR-İ KÜLLİ ŞEY' VA'DETMİŞ, ELBETTE YAPACAKTIR.
Üstadımız ne diyor?
İsa (as)'ın şahsı nüzul edecek, Müslüman İsevilerin bizzat başına geçecek diyor.
İsa (as)'ın şahsının nüzulü Allah'ın vaadidir ve Allah vaadini mutlaka yerine getirir diyor.
Ve şöyle devam ediyor;
... Değil sema-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsa, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, YİNE ŞÖYLE BİR NETİCE-İ AZÎME İÇİN ONA YENİDEN CESED GİYDİRİP DÜNYAYA GÖNDERMEK, O HAKÎM'İN HİKMETİNDEN UZAK DEĞİL.. Belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için va'detmiş ve va'dettiği için elbette gönderecek. (Mektubat, 15. Mektup, sf. 56-57)

Cevap 2: Kuran Ayetlerinde Hz. İsa (as)'ın Nüzulu Kesin ve Net Olarak Haber Verilmiştir ve Tüm Büyük İslam Alimleri Bu Konuda Hemfikirdir.

Hz. İsa (as)'ın gelmeyeceğini, geçmişte gelip vefat ettiğini iddia edenlere Allah Kuran'da net bir cevap vermiştir: Hz. İsa (as) Allah'ın izniyle muhakkak yeryüzüne gelecektir. Geliş dönemi ise Peygamberimiz (sav)'in hadislerine göre ve İslam alimlerinin açıklamalarında bildirdikleri üzere içinde bulunduğumuz Hicri 1400'lerdir. Hz. İsa (as) inşaAllah gelmiş ve göreve başlamıştır.
Hz. İsa (as)'ın ölmemiş olduğu ve kıyametten önce yeniden dünyaya döneceği gerçeğinin Kuran'da yer alan pek çok delili vardır:
1. Delil: Kuran'da, Hz. İsa (as)'a Uyanların Kıyamete Kadar İnkara Sapanlara Üstün Geleceği Haber Verilmektedir
Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim ve seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim. (Al-i İmran Suresi, 55)
Allah, ayette kıyamete kadar inkar edenlere üstün gelen ve Hz. İsa (as)'a gerçekten tabi olan bir grubun varlığını bildirmektedir. Ancak şu ana kadar böyle bir grup yaşamamıştır
Hz. İsa (as) hayatta iken ona uyanların sayısı çok azdı. Onun Allah Katına yükselişinin ardından ise hızla Hıristiyanlıkta dejenerasyon başladı.
Sonraki iki yüzyıl boyunca da, Hz. İsa (as)'a iman edenler şiddetli baskılara maruz kaldılar.
Bu durumda geçmişte yaşayan Hıristiyanların, inkar edenlere üstün gelmedikleri açıktır.
Günümüzde ise Hıristiyanlık özünden uzaklaşmış, Hz. İsa (as)'a indirilen hak dinden farklı bir dine dönüşmüştür. Hıristiyanlar arasında teslis sapkınlığı (Allah'ı tenzih ederiz) kabul edilmiştir. Bu durumda, dinin aslından iyice uzaklaşmış olan günümüz Hıristiyanlarını da Hz. İsa (as)'a uyanlar olarak kabul edilemez.
O halde "sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim" ifadesi açıkça Hz. İsa (as)'ın içinde bulunduğumuz ahir zamanda yeniden dünyaya dönüşünü haber vermektedir.
2. Delil: Tüm Kitap Ehli Hz. İsa (as)'a İman Edecektir
Nisa Suresi'nin 159. ayeti, Hz. İsa (as)'ın ikinci kez dünyaya gelişini müjdeleyen ayetlerden biridir. Ayette şöyle bildirilmektedir:
Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona (İsa'ya) inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahit olacaktır. (Nisa Suresi, 159)
Bu ayette geçen "ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur" ifadesi oldukça dikkat çekicidir. İslam alimlerinin ittifakıyla, ayette bildirilen "o" zamiri, Hz. İsa (as)'ı işaret etmektedir. Çünkü bu ayetten önceki ayetlerde "o" zamiri, yine Hz. İsa (as) için kullanılmıştır.
Ayetteki "ölmeden önce" ifadesinde önemli bir husus daha vardır. Burada işaret edilen, Hz. İsa (as)'nın ölümüdür. Oysa Hz. İsa (as) ölmemiş, Allah Katı'na yükseltilmiştir. Yani onun ölmesi için ancak yeryüzüne yeniden gelmesi ve yaşaması gerekir. Dolayısıyla bu ayet, Hz. İsa (as)'ın dünyaya yeniden geleceğinin açık bir delilidir.
Ayrıca ayetlerde, Kitap Ehli'nden herkesin Hz. İsa (as)'a iman edeceği bildirilir. Bu durum ise bugüne kadar gerçekleşmemiştir. İnşaAllah, Allah'ın bu vaadi, Hz. İsa (as)'ın bu yüzyılda yeniden yeryüzüne gelmesiyle birlikte gerçekleşecektir.
3. Delil: Kuran'da Hz. İsa (as)'ın "Kıyamet İçin Bir Alamet" Olduğu Bildirilmektedir
Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur. (Zuhruf Suresi, 61)
Bu ayette geçen "O" kelimesinin Hz. İsa (as)'ı kastettiği açıktır. Çünkü bu ayetin öncesindeki ayetlerde de Hz. İsa (as) kastedilerek yine "o" zamiri kullanılmıştır.
Nitekim Kuran tefsircilerinin ve büyük İslam alimlerinin hemen hepsi de bu ayetlerdeki "O" zamirinin Hz. İsa (as) olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde ayetin tefsiri şu şekildedir:
"Muhakkak ki o saat için bir ilimdir de –saatin geleceğini ölülerin dirilip, kıyam edeceğini bildiren bir delil ve alamettir. Çünkü İsa gerek zuhuru ve gerek emvati ihya (ölüleri diriltme) mucizesi ve gerek emvatın kıyamını (ölülerin kalkışını) haber vermesi itibarıyla kıyametin vaki olacağına bir delil olduğu gibi hadiste varid olduğuna göre eşratı saattendir (kıyamet alametidir)."
Taberi Tefsiri'nde ise bu ayet, şu şekilde açıklanmaktadır:
Hz. İsa 'ın zuhur etmesi, kıyamet saatinin gelişini bildiren bir alamettir. Çünkü onun zuhuru, kıyamet alametlerindendir. Yeryüzüne inişi, dünyanın sonunun geldiğine ve ahiretin başlangıcına delildir. (İmam Taberi, Taberi Tefsiri, Cilt III, s. 2166)
Dolayısıyla bu ayette, Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda yeryüzüne dönüşü haber verilmektedir. Çünkü Hz. İsa (as)'ın ilk yaşadığı dönem kıyamet saati için bir bilgi yani bir kıyamet alameti olarak değildir.
Ayetin gösterdiği anlam, Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda yani kıyametten önceki son zaman diliminde, yeniden yeryüzüne döneceği ve bunun da bir kıyamet alameti olacağıdır.
4. Delil: Kuran'da, Hz. İsa (as)'a "Kitab'ın, Tevrat'ın ve İncil'in Öğretildiği" Bildirilmektedir
Kuran'da Hz. İsa (as)'ın ikinci gelişini haber veren ayetlerden biri de, Hz. İsa (as)'a Tevrat ve İncil ile birlikte Kitab'ın da öğretilmiş olduğudur.
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim... " (Maide Suresi, 110)
Bu ayetlerde Hz. İsa (as)'a, Tevrat ve İncil dışında, başka bir İlahi Kitab'ın daha öğretildiği haber verilmektedir.
Bu kitabın hangi kitap olduğu, kuşkusuz çok önemlidir. Kuran'da yer alan diğer ayetleri incelediğimizde, "Kitap" ifadesinin Kuran'a işaret ettiğini görürüz. Örneğin, Al-i İmran Suresi 3. ayette, "kitap" kelimesi, İncil ve Tevrat'ın yanında Kuran'ı ifade etmek için kullanılmıştır:
Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, kaimdir. O, sana Kitabı Hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat ve İncil'i de indirmişti. (Al-i İmran Suresi, 2-3)
Kitap kelimesinin Kuran'a işaret ettiği başka bir ayet de şu şekildedir:
Allah Katından yanlarında olan (Tevrat)ı doğrulayan bir Kitap geldiği zaman, -ki bundan önce inkar edenlere karşı fetih istiyorlardı- işte bilip-tanıdıkları gelince, onu inkar ettiler. Artık Allah'ın laneti kafirlerin üzerinedir. (Bakara Suresi, 89)
Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik. (Bakara Suresi, 151)
Hz. İsa (as)'a öğretilecek olan üçüncü kitabın Kuran olduğu ve bunun da ancak Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda dünyaya dönüşünde mümkün olabileceği açıktır. Çünkü Hz. İsa (as) Kuran'ın indirilmesinden yaklaşık 600 sene önce yaşamıştır. Bu nedenle yaşadığı dönemde Kuran'ı öğrenmiş olması, mümkün değildir.
Dolayısıyla Hz. İsa (as) yeniden yeryüzüne gelecek ve Kuran'ı bu gelişinde öğrenecektir.
5. Delil: Kuran'da "Hz İsa (as)'ın durumu'nun Hz. Adem (as)'ın durumu gibi olduğu bildirilmiştir...."
Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir... (Al-i İmran Suresi, 59)
Tefsir alimlerinin birçoğuna göre bu ayet, her iki peygamberin de babasız olmasına işaret eder. Hz. Adem (as) nasıl Allah'ın "Ol" emriyle topraktan yaratılmışsa Hz. İsa (as) da yine Allah'ın "Ol" emriyle babasız doğmuştur.
Ancak ayetin bir ikinci işareti daha vardır:
Hz. Adem (as) cennetten nasıl yeryüzüne indirildiyse, Hz. İsa (as) da Allah'ın Katı'ndan yeryüzüne indirilecektir. Elbette doğrusunu Allah bilir.
6. Delil: Hz. İsa (as)'ın Ölümü İkinci Kez Gelişinden Sonra Olacaktır
Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de. (Meryem Suresi, 33)
Bu ayette Hz. İsa (as)'ın öleceği günden bahsedilmektedir. Ayette "öleceği gün" ifadesinde geçen Arapça kelime "yemutu"dur ve bu kelimenin kökü mevt kelimesidir. Mevt kelimesi ise bilinen anlamda ölümü ifade eden bir kelimedir, Kuran'ın pek çok ayetinde bu anlamda bildirilmiştir.
Hz. İsa (as)'la ilgili bildirilen diğer ayetlerde ise, Hz. İsa (as)'ın vefatından bahsedilirken mevt kelimesi değil, teveffi kelimesi kullanılmaktadır. Teveffi kelimesi, biyolojik anlamda bir ölüm değil, canın bir tür uykuyla alınması manasına gelmektedir.
Dolayısıyla bu ayette, diğer ayetlerden farklı olarak, mevt kelimesinin kullanılması önemlidir. Bu ifadeyle, Hz. İsa (as)'ın ikinci kez dünyaya geldikten sonra ölecek olması haber verilmektedir. Hz. İsa içinde bulunduğumuz bu çağda yeryüzüne ikinci kez gelecek ve bir müddet yaşadıktan sonra ölecektir.
7. Delil: Kuran'da, Hz. İsa (as)'ın Yetişkinliğinde de İnsanlarla Konuşacağı Bildirilmiştir
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de insanlarla konuşuyordun…" (Maide Suresi, 110)
Beşikte de, yetişkinliğinde (kehlen) de insanlarla konuşacaktır . Ve O salihlerdendir. (Al-i İmran Suresi, 46)
"Kehlen" kelimesi Kuran'da yalnızca bu ayetlerde ve Hz. İsa (as) için kullanılır.
Bu kelimenin anlamı ise, "Otuz ile elli yaşları arasında, gençlik devresini bitirip ihtiyarlığa ayak basan, yaşı kemale ermiş kimse"dir.
İslam alimlerine göre bu kelime 35 yaş sonrası döneme işaret eder.
Ancak İslam alimleri, hadislere dayanarak Hz. İsa (as)'ın genç bir yaş olan otuz yaşının başlarında Allah Katı'na yükseltildiğini bildirirler.
Dolayısıyla Hz. İsa (as) ilk yaşamında "kehlen" devrine gelememiştir.
Bu ise, yeryüzüne yeniden geleceğine ve ikinci bir hayat yaşayacağına dair bir işarettir.
Nitekim İmam Taberi, "Taberi Tefsiri" isimli eserinde bu ayetlerdeki ifadeleri şöyle açıklar:
Bu ifadeler (Maide Suresi, 110), Hz. İsa (as)'ın ömrünü tamamlayıp yaşlılık döneminde insanlarla konuşabilmesi için gökten ineceğine işaret etmektedir. Çünkü o, genç yaştayken göğe kaldırılmıştı… (İmam Taberi, Taberi Tefsiri, cilt 2, s. 528; cilt 1, s. 247)
Tüm bu ayetlerden ve İslam alimlerinin açıklamalarından görüldüğü üzere, "Hz. İsa (as)'ın nüzulunu haber veren sarih ayet yoktur" iddiası doğru değildir.

Fethullah Gülen Hocaefendi - İddia 3:

"Hz. Mesih'in İnmesini Gözlemek Bizim Vazifemiz Değil" İddiası

 "O halde, bütün bunları nazar-ı itibara alarak, AHİRZAMANDA HZ. MESİH'İN GÖKTEN İNMESİNİ İNTİZAR ETMENİN (gözlemek, ümit etmek, beklemek) BİZİM VAZİFEMİZ OLMADIĞINI İFADE EDEBİLİRİZ."
Fethullah Gülen
Mehmet Ali Altındağ da bu konuda benzer bir yanılgıya sahiptir:
Mehmet Ali Altındağ
Mehmet Ali Altındağ
 "Hz. İsa (as)'ın yeniden yeryüzüne indirileceği ve insanları irşad edeceği konusuna inanıp inanmamak, BİZ MÜSLÜMANLAR İÇİN, İMANIN BİR RÜKNÜ DEĞİLDİR. Böyle bir şeye inanmaz iseniz, dinden çıkmış olmazsınız."

Cevap: Hz. İsa (as)'ın Şahsının Nüzulu Ehli Sünnetin Temel İnançlarından Biridir ve Hz. İsa (as)'ı Beklemek Tüm Müminler İçin Neşe ve Sevinç Vesilesidir

İçinde bulunduğumuz ahir zamanda Hz. İsa (as)'ın yeniden dünyaya gelecek olması sahih hadis kitaplarının hepsinde yer alan bir gerçektir:
SAHİH-İ BUHARİ
Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır... (Ebu Hureyre (ra), Buhari, Büyu 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242 (155); Ebu Davud, Melahim 14 (4324); Tirmizi, Fiten 54 (2234))
SAHİH-İ MÜSLİM
İmamınız kendinizden olduğu halde, Meryem oğlu sizin içinize indiği zaman sizler nasıl olursunuz? (Ebu Hureyre (ra), Buhari, Enbiya 50, 3265, 3/1272; Müslim, İman 71,155,1/136; Beyhaki, Esma ve Sfat 3265, 2/166)
SÜNEN-İ EBU DAVUD
Onunla (Hz. İsa ile) benim aramda hiçbir peygamber yoktur. O (Hz. İsa) şüphesiz inecektir. Onu gördüğünüz zaman tanıyın! O, orta boylu, beyaza çalar kırmızı renktedir. Sarıya boyalı iki elbise içinde olacak. Yağmur yağmasa da saçından su damlayacaktır. İnsanlarla İslam için mücadele edecektir. Deccal'i (manen) yok edecek, sonra yeryüzünde tam kırk sene kalacak. Sonra ölecek ve namazını Müslümanlar kılacaklardır. (Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Tirmizi, Büyük Hadis Külliyat, Rudani, 5. cilt, s. 380)
Hz. İsa'nın ikinci gelişi konusu, İslam alimleri tarafından "tevatür" (kuvvetli haber) derecesinde görülmekte, bu konuyla ilgili hadisler de mütevatir hadis olarak kabul edilmektedir. Hadis alimleri mütevatir kabul edilen hadislerin ravilerinin (hadisi nakleden kişiler) incelemeye dahi alınmayacağı, mütevatir hadise hiçbir sorgulama yapılamayacağı konusunda hemfikirdirler.
Mezhep imamız, İmam-ı Azam Numan bin Sabit Ebu Hanife Fıkh-ı Ekber isimli eserinde Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne gelişini, Hz. Mehdi ile birlikte amel edişini ve diğer kıyamet alametlerini "haktır ve gerçekleşeceklerdir" ifadeleriyle zikreder.
Deccal'in ve Yecüc'ün çıkması, Güneşin batıdan doğması, İsa (as)'ın gökten inmesi ve sahih haberlerin getirdiği diğer kıyamet alametleri haktır ve olacaklardır. Kıyametin büyük alametlerinden daha başkaları da vardır. Örneğin Mehdi (as)'ın gelmesi gibi. Bütün bu olaylar sahih haberlerin getirip söylediği gibi haktırlar ve gerçekleşeceklerdir. (Fıkhı Ekber Tercümesi, İmamı Azam Ebu Hanife, Hazırlayan Ali Rıza Kaşeli, s. 99)
İslam aleminde akaid meseleleri üzerine yazılmış eserlerin en değerlisi ve aynı zamanda kıdemlisi İmam Ebu Hanife'nin Fıkhı Ekber ve Vasiyet adlarını taşıyan risaleleridir. İmamı Azam Ebu Hanife'nin Fıkhı Ekber isimli eseri ehli sünnet akidesinin temel kitabıdır.
Kıyamet kopacağı zaman Hz. İsa (as) yeryüzüne inecek ve böylece bütün milletler gerçekten İslam milleti olarak tek bir millet haline gelecektir... İsa (as) yeryüzüne inince tuzun suda eridiği gibi deccal de eriyip gidecek. Bundan sonra İsa (as), Mehdi (as) ile buluşacak. Bu arada namaz kılınacak. Mehdi (as) namazı kıldırması için İsa (as)'a işaret edecek, fakat İsa (as); "bu namaz senin için kılınıyor" diyerek mazeret bildirecek ve "sen bu namazı kıldırmaya benden daha layıksın", diyecek. İsa (as)'ın Hz. Peygamberin şeriatına uyduğu ortaya çıkması için Mehdi (as)'a uyacak, böylece beraber namaz kılacaklardır. (İmam-ı Azam, Fıkhı Ekber, Aliyyül- Kari Şerhi, Tercüme Yunus Vehbi Yavuz, ilaveli 3. baskı, Çağrı Yayınları, s. 284)
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın resmi yayınlarında ise, bu konunun Ehl-i sünnet inancında bir itikad konusu olduğu şöyle açıklanmaktadır:
"Ehli sünnet mezhepleri Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne kıyamete yakın bir dönemde geri geleceğine, deccalin çıkışından sonra yeryüzüne ineceğine, deccali (manen) öldüreceğine, domuzu öldüreceğine (yani domuz yemeyi haram kılacağına), namaz kılarken Kabe'ye yöneleceğine ittifak etmişlerdir. Bu konudaki muhalefeti sapıklık sayarlar." (Mezhepler Arasındaki Farklar, El Fark Beynel Fırak, El İmam Ebu Mansur Abdulkadır b. Tahir b. Muhammed el Bağdadi, Önsöz ve Notlarıyla Çeviren Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, s. 253, 270)
Tüm bu bilgilerden açıkça anlaşıldığı üzere Hz. İsa (as)'ın nüzulü konusu Müslümanlar için temel inanç konularından biridir. Bundan yaklaşık 2000 yıl önce Allah Katı'na alınmış olan mübarek bir insanın, Rabbimiz'in güzel bir müjdesi olarak yeniden dünyaya dönmesi Müslümanlar için büyük bir heyecan vesilesidir. Böylesine kutlu ve güzel bir müjdeyi yok saymak, "bizim İsa Mesih (as)'ı beklememize gerek yok" demek ise salih müminlere yakışmayacak bir tavırdır.

Abdülkadir Badıllı

"Hz. İsa (as)'ın Sık Sık Farklı Şekil ve Suretlerde Nüzul Etti" İddiası

 "Hz. İsa'nın bedeninin asıl mekanı semavat olmakla birlikte, yeryüzüne SIK SIK NÜZUL ETMEKTE VE BAŞKA ŞEKİL VE SURETLERDE HRİSTİYANLAR İÇİNDE SIK SIK GÖRÜNEREK hizmetine devam etmektedir. Bediüzzaman devrinde de gelmiş ve vazife yapmıştır."
Abdülkadir Badıllı

Cevap: Hadislerde ve Ayetlerde Hz. İsa (as)'ın Sık Sık Dünyaya Geleceğini Bildiren Tek Bir İfade Yoktur. Hz. İsa (As), Sadece Bu Yüzyılda Yeryüzüne Yeniden Dönecektir.

Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne dönüşünü haber veren tüm hadislerde, Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda, deccaliyetin fitnesinin en yoğun olduğu dönemde yeryüzüne yeniden geleceği ve Hz. Mehdi (as)'la birlikte deccaliyete fikren son vererek İslam ahlakını yeryüzüne hakim edeceği bildirilmektedir:
"Deccal ortalığa fitne saçarken Cenab-ı Hak, Mesih İsa İbni Meryem (as)'i gönderir... Üzerinde zağferan ile boyanmış iki elbise vardır. (Banyodan çıkmış gibi) başında su damlacıkları bulunur. Başını kaldırdığında damlacıklar, inciler gibi süzülür. Nefesini idrak eden her kafir mutlaka (manen) ölür. İsa (as) deccal ile Lüdde kapısında karşılaşır ve onu (manen) öldürür. (İmam-ı Müslim)
Bediüzzaman Hazretleri de, Hz. İsa (as)'ın iniş vaktinin, Hz. Mehdi (as)'ın fikri mücadelesinin tam başarıya ulaşması sırasında, Müslüman İsevilerle Müslümanların birlik olmak üzere olduğu dönemde gerçekleşeceğini haber vermiştir.
Ahir zamanda önce süfyaniyet ve deccaliyet kuvvet bulacak, sonra Hz. Mehdi (as) süfyaniyeti ve Hz. İsa (as) da deccaliyeti fikren tam bertaraf edecektir:
Âhirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak:
Birisi: Nifak perdesi altında, risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr edecek Süfyan namında müdhiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan, ehl-i velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek ÂL-İ BEYTTEN MUHAMMED MEHDİ İSMİNDE BİR ZÂT-I NURANÎ, o Süfyan'ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi (manen) öldürüp dağıtacaktır.
İkinci cereyan ise: Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüd eden (Darwnist ve materyalist ideolojilerden destek alan) bir cereyan-ı Nemrudane, gittikçe âhirzamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyla intişar ederek (gelişerek) kuvvet bulup, Uluhiyeti (Allah'ın varlığını) inkâr edecek bir dereceye gelir.... İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, YANİ RAHMET-İ İLAHİYENİN SEMASINDAN NÜZUL EDECEK ; hâl-i hazır Hristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek (temizlenecek), hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılab edecektir. Ve Kur'ana iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı manevîsi tâbi' ve İslâmiyet metbu' (tabi olunan) makamında kalacak; Din-i Hak bu iltihak (katılım) neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır.
Görüldüğü gibi Üstadımız bu sözünde Hz. İsa (as)'ın hangi dönemde geleceğini çok açık ifadelerle anlatmıştır. Üstadımız Hz. İsa (as)'ın kendi devrinde geleceğini söylememiştir. Üstadımız, Hz. İsa (as) "sık sık farklı suretlerde gelir" de dememiştir. Üstadımız, "Âhirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak", "İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda" Hz. İsa (as)'ın şahsı gelecek demiştir.
Üstadımız'ın bu konuda verdiği bilgilerden biri de şudur: Hz. İsa (as), Müslüman İseviler ve Müslümanlar birleşerek dinsizliği fikren ortadan kaldırmak üzereyken gelecektir:
DİNSİZLİK CEREYANINA KARŞI AYRI AYRI İKEN MAĞLUB OLAN İSEVÎLİK VE İSLÂMİYET İTTİHAD NETİCESİNDE, DİNSİZLİK CEREYANINA GALEBE EDİP DAĞITACAK İSTİDADINDA İKEN; âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı isa aleyhisselâm, o Din-i Hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek haber vermiştir. madem haber vermiş, haktır; madem kadir-i külli şey' va'detmiş, elbette yapacaktır. (Mektubat, 15. Mektup, sf. 78-80)
Bediüzzaman Hazretleri'ne göre, Hz. Mehdi (as) dinsizliğin temeli olan Darwinist ve materyalist ideolojilere karşı büyük bir fikri mücadele yürütecek, Müslüman İsevilerle Müslümanların ittifak etmesi için gerekli tüm fikri zemini hazırlayacak, tüm bu büyük çalışmaların neticesinde başarıya çok yakın olunan bir dönemde Hz. İsa (as)'ın şahsı gelecek ve deccaliyetin fikren tam anlamıyla son bulacaktır. Müslüman İsevilerin bizzat başına geçecek olan Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'la birlikte İslam ahlakını yeryüzüne hakim edecektir.
Üstelik Bediüzzaman Hazretleri devrinde bu koşulların hiçbiri oluşmamıştır. Üstadımız çok zor koşullarda mücadelesini devam ettirmiş, ama onun devrinde ne Hristiyanlarla Müslümanların ittifakı olmuş ne de deccaliyet ve süfyaniyet son bulmuştur. Deccaliyet fitnesi tam Bediüzzaman Hazretleri'nin tarif ettiği şekilde daha da güç bularak yayılmış ve insanlığın %99.9'unu esir almıştır. Şimdi ise vakit, bu fitnenin Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) vesilesiyle son bulması vaktidir.
Unutmamak gerekir ki, Üstadımız bu bilgileri hadislere ve ayetlere dayanarak anlatmaktadır. Hz. İsa (as)'ın tarihin farklı dönemlerinde, farklı şekilde ve suretlerde sık sık dünyaya geldiği iddiasının ise hiçbir dayanağı yoktur.
Hz. İsa (as) bir kere, bu yüzyılda nüzul edecek, Hz. Mehdi (as)'la birlikte İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olmasına vesile olacak ve daha sonra da vefat edip, Peygamberimiz (sav)'in mübarek kabrinin yanına defnedilecektir:
Hz. İsa, yeryüzünde iken evlenecek ve bir çocuğu olacaktır. Ölünce, Müslümanlar onun namazını kıldıktan sonra Ravza-i Mutahhare'ye defnedeceklerdir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 65)
Hazreti İsa yeryüzünde kırk sene yaşadıktan sonra vefat edecektir. Müslümanlar onun cenaze namazını kılarak defnedecekler. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 498-499)

Ahmet Akgündüz - İddia 1:

"Bundan 100 Sene Sonra Hz. Mehdi (as) ve Şakirdleri Bu Vazifeyi Yapacak Sözü Hicri 1393'e Bakıyor" İddiası

Ahmet Akgündüz
 "Halidi Bağdadi Hazretleri. Biliyorsunuz 12. asrın müceddidi. Şimdi bu önemli bir noktadır. Eğer diyor bakınız - mim şeddeli sayılırsa, bu önemli değil, Bediüzzaman'ın cümlesini naklediyorum. o zaman diyor bakın, daha önceki cümlesinde bir kelimeyi unuttum, Karıştırınca. DİYOR Kİ "1293 HARBİNDE İSLAMIN SÖNDÜRÜLMESİ FAALİYETLERİNE KARŞI RİSALEİ NUR ŞAKİRDLERİ YERİNE, MEVLANA HALİDİ BAĞDADİ VE TALEBELERİ VAZİFE YAPMIŞTIR. Hemen bir cümle sonra yani böyle konuşması lazım. Yoksa ben mehdiyim şuyum buyum diyenlerin Hz. Mehdi (a.s.) olmadığı ortadıdır. Bunu bilmenizi istiyorum. Devamı çok manidardır. Diyor ki; "EĞER MİM ŞEDDELİ SAYILIRSA BUNDAN, YANİ "1293'TEN 100 SENE SONRA" YANİ "1393", burası önemli 2000 yılından önceki yıllardır. Çok ilginçtir "Hz. Mehdi (as)'ın şakirdleri bu vazifeyi yapacak" diyor. Bir cümle önce İslam'ın şakirdleri diyor, bir cümle sonra Hz. Mehdi (as)."

Cevap: Bediüzzaman Hazretleri, "Bundan Bir Asır Sonra" Derken 1910'dan Yüzyıl Sonrasından Yani 2010'dan Bahsetmektedir

Bediüzzaman Hazretleri Birinci Şua'da yer alan bu açıklamasında Tevbe Suresi'nin 32. ayetinin çeşitli ebced değerlerini hesaplayarak, farklı tarihlerle ilgili önemli bilgiler vermektedir. Verdiği tarihler arasında Hicri 1324, Hicri 1354, Hicri 1284 gibi değişik tarihler bulunmaktadır. Ancak "Bundan Bir Asır Sonra" derken söylediği tarih Miladi 1910'dur.
BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ'NİN VERDİĞİ BİRİNCİ EBCED: HİCRİ 1324 (Miladi 1906)
Sûre-i Tevbe'de, "Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor" âyetindeki "Allah'ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor" cümlesi, kuvvetli ve letafetli münasebet-i mâneviyesiyle beraber şeddeli lâm'lar, birer lam ve şeddeli mim asıl kelimeden olduğundan, iki sayılmak cihetiyle bin üç yüz yirmi dört (Hicri 1324 – Miladi 1906) ederek...
Görüldüğü gibi Üstadımız, ayetin "Allah'ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz" cümlesinde yer alan şeddeli lamların birer lam ve şeddeli mimin iki sayılması durumunda ayetin bu bölümünün ebcedinin Hicri 1324 yani Miladi 1906 olduğunu söylemektedir.
BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ'NİN VERDİĞİ İKİNCİ EBCED: HİCRİ 1284 (Miladi 1865)
Eğer şeddeli "mim" dahi şeddeli "lâmlar" gibi bir sayılsa, o vakit bin iki yüz seksen dört (1284) eder . O tarihte Avrupa kâfirleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmeğe niyet ederek on sene sonra Rusları tahrik edip Rus'un doksan üç muharebe-i meş'umesiyle (uğursuz, kötü savaşıyla) âlem-i İslâm'ın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde ettiler.
Burada ise Üstadımız Hazretleri şeddeli mimin de şeddeli lamlar gibi bir sayılması durumunda ayetin bu bölümünün ebcedi değerinin Hicri 1284 yani Miladi 1865 ettiğini söylemektedir.
BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ'NİN "BUNDAN BİR ASIR SONRA" İFADESİNDE BİLDİRDİĞİ EBCED İSE MİLADİ 1910'DUR
Üstadımız yukarıda geçen ebced hesaplamalarından sonra BAŞKA BİR EBCED HESABI daha söylemektedir:
ŞİMDİ HATIRA GELDİ Kİ, EĞER ŞEDDELİ "LÂMLAR" VE "MİM" İKİŞER SAYILSA, BUNDAN BİR ASIR SONRA ZULÜMATI DAĞITACAK ZÂTLAR İSE, HAZRET-İ MEHDİ'NİN ŞAKİRDLERİ OLABİLİR. Her ne ise... Bu nurlu âyetin çok nuranî nükteleri var. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.132)
EĞER ŞEDDELİ "LÂMLAR" VE "MİM" İKİŞER SAYILSA
Üstadımız bu sözünde ayette geçen şeddeli lamların ve mimin ikişer sayılmasından bahsetmektedir:
şeddeli lamlar, mim
"Allahi" Allahi
"Allahu" Allahu
"illa" illa
sözcüklerindeki "lamlar"
ve
"yutimmu" yutimmu
sözcüğündeki mim 2'şer kez sayıldığında ayetin bu cümlesinin ebced değeri 1910 etmektedir.
Burada Üstadımız bundan bir asır sonra ifadesiyle MİLADİ 1910'DAN BİR ASIR SONRA demektedir. 1910'dan bir asır yani 100 yıl sonrası ise 2010'dur.
Zulmün dağılması, yani TAMAMEN SON BULMASI, Bediüzzaman Hazretleri zamanında değil onun döneminden BİR ASIR SONRA, Miladi 2010'LARDA Hz. Mehdi (as) ve talebeleri vesilesiyle gerçekleşecektir.

Ahmet Akgündüz - İddia 2:

"Mehdiyet Şahsı Manevidir" İddiası

 "Üstad hazretleri 50 yerde belki Ahir Zaman'da gelecek Hz. Mehdi (as)'ın, burası önemli, 3 vazifesi olduğunu, bu vazifelerden en birinci vazifesinin birincisi olduğunu ve bunu Risale-i Nur'un tam ve mükemmel şekilde yaptığını, nasıl ki deccaliyet ve sufyaniyet bir şahsı maneviyse, Risale-i Nur manasında Mehdiyet de bir şahsı manevidir. Bediüzzaman onun tercümanı olduğunu kendisi ifade ediyor."
Ahmet Akgündüz
Üstadımız'ın Hz. Mehdi (as)'ın şahıs olduğuna dair açık ve net beyanlarına rağmen, Hz. Mehdi (as)'ın şahsı manevi olacağı yanılgısı başka bir çok Nur talebesi tarafından da ifade edilmektedir. Bu yanılgıyı savunanlardan biri Sorularla Risale sitesidir. Söz konusu sitede Hz. Mehdi (as)'ın şahsı manevi olduğu iddiası şöyle dile getirilmektedir:
Sorularla Risale Sitesi
"MEHDİ ŞAHSI MANEVİDİR, BİR FABRİKANIN MÜDÜRÜNÜN ADININ BİLİNMEMESİ GİBİ ONUN ADI BİLİNMEZ"
"Hayat ve şeriat dönemlerinde, elbette bazı şahıslar ön plana çıkacaklardır. Ama onlar kendi planlarının değil, ilk zatın ortaya koyduğu planları uygulayacaklardır. Bir şahs-ı manevi olduğu için de yapılan tüm hizmetler tek olarak kabul edilir ve üç vazife de ahir zamandaki şahsın işi olduğu anlaşılır. TIPKI ŞİRKETLER DE OLDUĞU GİBİ. ŞİRKETİN BAŞKA ŞUBELERİ AÇILIR, O ŞUBENİN BAŞINDA BİR MÜDÜR OLUR VE ÇOK DA HİZMET EDER. ANCAK BAŞARI İFADE EDİLİRKEN ŞİRKETİN İSMİ ÖN PLANA ALINIR, ŞAHISLAR GÖRÜNMEZ. Hatta bazen şirketin asıl sahibi olan patron da görünmez, tanınmaz. Kimse patronu tanımaz ama şirketin ismini çok iyi bilir. Mehdiyete de manevi bir şirket olarak bakabiliriz. Bu Mehdiyetin temsilcisi de Mehdi'dir."
Sorularla Risale
Mustafa Akça ise Mehdiyetin bir kurum olduğunu söyleyerek, Hz. Mehdi (as)'ın şahıs olmadığını, şahsı manevi olduğunu savunmaktadır:
Mustafa Akça
 "MEHDİYET BİR KURUMDUR. MEHDİYET KENDİSİNDEN SONRA DA HİZMETE DEVAM EDECEKTİR. Vefatından sonra da cemaati vesilesiyle hizmeti devam ettirilecektir. 3 görev bu şekilde tamamlanacaktır. Dünyanın dört bir yanına bu şekilde yayılacak. Siyaset alanındaki görevleri vs yerine getirirken Hz. Mehdi (as)'ın askerlerinden oluşan bir şahsı maneviyeye Hz. Mehdi (as) nazarıyla bakılacak. Hakiki Hz. Mehdi (as) olan o zatı nurani de kabrinde bu gelişmeleri seyredecek..."
Mustafa Akça
Bediüzzaman Hazretleri'nin Hz. Mehdi (as)'ın şahsı manevi olarak anlattığını iddia edenlerden biri de İsmail Mutlu'dur. İsmail Mutlu'nun bu konudaki bir açıklaması şu şekildedir:
İsmail Mutlu
İsmail Mutlu
 "Bediüzzaman şahsı manevi der, ama her şahsı maneviyi bir başlatan vardır. Mesela der ki Mehdi'nin üç vazifesi var. Bunların en temeli iman vazifesi olduğu halde der, onu halletmiş sonraki gelen de siyasi işte şey. Beddüzaman Hazretleri bunun bir şahsi manevi olduğunu, bu zamanda dahi de olsa ferd halifeliğe yetmediği, Mehdilikte yani peygamberden daha üstün  bir şey ama o şahsın bir başkanı olabilir. Yani Bediüzzaman Mehdi'yi bir şahsi manevi olarak görüyor. "
Ahmet Çolak da Hz. Mehdi (as)'ın şahsı manevi olarak geleceği yanılgısını öne sürmektedir:
Ahmet Çolak
 "Mehdi'nin ve İsa'nın yapacağı bütün başarıyı bir kişiye vermek, bir Mehdi'ye vermek doğru olmaz. Demek ki, Mehdi (as) sistemini kuracak, eserlerini telif edecek, iman hakikatlerini izah ettikten sonra onun şahsı manevisi olan cemaati kıyamete kadar onun koyduğu sistemle İslamiyet'i dünyanın başına bir daha geçirecek."
Ahmet Çolak

Cevap: Bediüzzaman Hazretleri, Hz. Mehdi (as)'ın Bir Şahsı Manevi Olarak Değil, Bir Şahıs Olarak Geleceğini Söylüyor

Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur'da Hz. Mehdi (as)'ın başında olmadığı bir şahsı maneviden bahsetmemektedir. Hz. Mehdi (as) bir şahıstır, ama şahsı manevisi de kendisiyle birlikte bulunmaktadır.
Kuran'da peygamberlerin hayatlarını anlatan kıssalarda bildirildiği gibi Allah her Müslüman topluluğu başında lideriyle birlikte yaratmıştır. Örneğin Peygamberimiz (sav)'in ashabı onun şahsı manevisini oluşturmuştur. Fakat bu, Peygamber Efendimiz (sav)'in varlığı şartı ile oluşmuştur. Bu durum ahir zamanda da değişmeyecek, Bediüzzaman Hazretleri'nin de dile getirdiği gibi, Hz. Mehdi beraberindeki mümin topluluğundan oluşan şahsı manevinin başında bizzat bir hidayet önderi olarak bulunacaktır.
Üstadımız, Risale-i Nur'un 63 farklı yerinde Hz. Mehdi (as)'ın şahıs olarak geleceğini söylemektedir. Bu ifadelerden bazıları şu şekildedir:
1.            Ümmetin beklediği, AHİR ZAMANDA GELECEK ZATIN üç vazifesinden en mühimmi ve en büyüğü ve en kıymetdarı olan îman-ı tahkikîyi neşr (gerçek imanı yayma) ve ehl-i îmanı dalâletten (iman edenleri sapmaktan) kurtarmak... (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
2.            Bu hakikatten anlaşılıyor ki; SONRA GELECEK O MÜBAREK ZAT Risale-i Nur'u bir programı olarak neşir ve tatbik edecek …(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
3.            ... Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki, her şeyi kendi hesabına aldığı için, faraza HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT dahi bu zamanda gelse... (Kastamonu Lahikası, sf. 57)
4.            Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine (Peygamberimiz (sav)'in nurani soyuna) bağlanan, ehl-i velayet ve ehl-i kemalin BAŞINA GEÇECEK ÂL-İ BEYTTEN MUHAMMED HZ. MEHDİ İSMİNDE BİR ZÂT-I NURANÎ (NURLU BİR ŞAHIS) o Süfyan'ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi (münafıklık akımını) öldürüp (etkisiz hale getirip) dağıtacaktır… (Mektubat, sf. 56-57)
5.            …ÂHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI, ÂL-İ BEYT'TEN (PEYGAMBERİMİZİN SOYUNDAN) OLACAK. (Şualar, sf. 442)
6.            … O ZÂT o taifenin uzun tedkikatı (o topluluğun uzun araştırmaları, incelemeleri) ile yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak... (Emirdağ Lâhikası, sf. 266-267)
7.            … Ben de onlara demiştim: "Ben, kendimi seyyid (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki ÂHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI, ÂL-İ BEYT'TEN (PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN AİLESİNDEN) olacaktır. (Emirdağ Lâhikası, sf. 267)
8.            O İLERİDE GELECEK ACİB BİR ŞAHSIN bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı (önceden gelen takipçisi) ve O BÜYÜK KUMANDANIN pişdar bir neferi (öncü bir askeri) olduğumu zannediyorum. (Barla Lahikası, sf. 162)
9.            Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında; elbette EN BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD (içtihad eden büyük İslam alimi), hem EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi), HEM HÂKİM, hem Hz. Mehdi, hem mürşid (doğru yolu gösteren kişi), HEM KUTB-U A'ZAM olarak bir ZÂT-I NURANÎYİ GÖNDERECEK ve O ZÂTda Ehl-i Beyt-i Nebevîden (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) olacaktır. (Mektubat, sf. 411-412)
10. ... Halbuki AHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI, ÂL-İ BEYT'TEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) olacaktır... (Emirdağ Lahikası, 247-250)
11. ... O GELECEK ZATIN İSMİNİ VERMEK, üç vazifesi birden hatıra geliyor, yanlış olur ... Onun için, Nurlara o ismi vermek münasip görülmüyor. Belki "Müceddiddir, onun pişdarıdır" denilebilir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
12. … O ZAT bütün ehl-i imanın (iman edenlerin) manevî yardımlarıyla ve ittihad-ı İslâmın muavenetiyle (İslam birliğinin yardımlaşmasıyla) ve bütün ülema ve evliyanın (alimlerin ve velilerin) ve bilhassa Âl-i Beyt'in neslinden (özellikle Peygamberimiz (sav)'in neslinden) her asırda kuvvetli ve kesretli (çok sayıda) bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla (peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla) O VAZİFE-İ UZMAYI (BÜYÜK GÖREVİ) YAPMAĞA ÇALIŞIR.  (Emirdağ Lâhikası, sf. 266-267)
13. ... Elbette o kuvvet-i azîmedeki (büyük kuvvette) bir hamiyet-i âliye (yüce bir gayret) feveran edecek (coşacak) ve HAZRET-İ MEHDİ BAŞINA GEÇİP, tarik-ı hak (hak yola) ve hakikata sevk edecek. (Mektubat, sf. 473)
14. ... her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat her biri üç vazifelerden birisini bir cihette (açıdan) yapması itibariyle, AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDİ'Sİ ünvanını almamışlar. (Emirdağ Lahikası, sf. 260)
15. Bu ayrı ayrı rivayetlerin bir tevili (açıklaması) şudur ki: BÜYÜK MEHDİ'NİN çok vazifeleri var. Ve siyaset âleminde, diyanet âleminde, saltanat âleminde, mücadele âlemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi... (Şualar, sf. 465)
16. … Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek (iman edenlerin doğru yoldan sapmalarını engellemek) ve bu vazife hem dünya, hem her şeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile (araştırma ile) meşguliyeti iktiza ettiğinden (gerektirdiğinden), HAZRET-İ MEHDİ'NİN O VAZİFESİNİ BİZZAT KENDİSİ görmeye VAKİT VE HAL müsaade edemez... (Emirdağ Lâhikası, sf. 266-267)
17. Hem "BÜYÜK MEHDİ"NİN HALLERİ sabık Mehdilere (önceki Mehdilere) işaret eden rivayetlere mutabık (uygun) çıkmıyor, hadis-i müteşabih (birçok anlama gelebilecek hadis) hükmüne geçer. (Şualar, sf. 582)
18. ... Belki nur-u imanın (imanın ışığının) dikkatiyle, O EŞHAS-I AHİR ZAMAN (ahir zaman şahısları) tanınabilir. (Sözler, sf. 343-344)
Üstadımız'ın hiç böyle bir beyanı olmadığı halde, Hz. Mehdi (as)'ın şahsı manevi olacağını iddia edenler, şahsı manevi kavramı sanki sadece bu yüzyıla aitmiş gibi davranarak da büyük bir yanılgıya düşmektedirler. Her Peygamber döneminde, Peygamberlerle birlikte, her devirde müceddidlerle birlikte cemaatleri ve bundan meydana gelen şahsı manevisi bulunmuştur. Hz. İbrahim'in de, Hz. Musa'nın da, İmam Rabbani Hazretlerinin de, Abdülkadir Geylani Hazretlerinin de cemaati ve şahsı manevisi olmuştur. Örneğin, Peygamberimiz (sav)'in ashabı onun şahsı manevisini oluşturmuştur. Fakat bu, Peygamber Efendimiz (sav)'in varlığı şartı ile oluşmuştur. Dolayısıyla, ahir zamanda da Hz. Mehdi (as)'ın cemaati ve şahsı manevisi olacak, ama Hz. Mehdi (as) da bizzat cemaatinin ve şahsı manevisinin başında bulunacaktır.

Ahmet Akgündüz - İddia 3:

"Bediüzzaman Hazretleri Seyyiddir" İddiası

Ahmet Akgündüz
 "Allah'a şükür Osmanlı'nın o zaman Bitlis'in bağlı bulunduğu Musul'daki 123 vesika şu anda benim arşivimde. Ve 32 nesille Bediüzzaman Hazretleri'nin ta Resullullah (sav)'e kadar uzanan baba tarafından Hz. Hasan'ın torunu, Abdülkadir Geylani'nin oğlu Abdülaziz'in torunu, anne tarafından da Hüseyni yani seyyid olduğu ortaya çıktığı gibi Musul'daki sicilli nüfus defterinde, isminin de yine Muhammed Said olduğunu görüyoruz. "

Cevap: Bediüzzaman Hazretleri, 'Hz. Mehdi (as)'ın 'Seyyid Olacağını'; Kendisinin İse 'Seyyid Olmadığını' Defalarca Açıklamıştır

Bediüzzaman Hazretleri, kendisinin  'Mehdi'  olmadığını delillendirmek amacıyla, eserlerinde birçok kez Hz. Mehdi (as)'ın hadislerde bildirildiği gibi "seyyid", yani "Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen bir kimse" olacağını, "kendisinin ise seyyid olmadığını"  belirtmiştir.
… Ben de onlara demiştim: "BEN, KENDİMİ SEYYİD  (Peygamberimiz (sav)'in soyundan)  BİLEMİYORUM. BU ZAMANDA NESİLLER BİLİNMİYOR. HALBUKİ ÂHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI, ÂL-İ BEYT'TEN  (Peygamberimiz (sav)'in soyundan)  OLACAKTIR.  (Emirdağ Lâhikası-1, 206. Mektup, s. 339)
... HEM MEHDİLİK İSNADINI HİÇ KABUL ETMEDİĞİMİ BÜTÜN KARDEŞLERİM ŞEHADET EDERLER.  Hatta Denizli'deki ehli vukuf eğer Said Mehdiliğini ortaya atsa bütün şakirdleri kabul edecek dediklerine mukabil, Said itiraznamesinde demiş ki:  "BEN SEYYİD DEĞİLİM MEHDİ SEYİD OLACAK" DİYE ONLARI REDDETMİŞ ...  (Şualar, On Dördüncü Şua, s. 365)
Bediüzzaman Hazretleri tüm bu sözleriyle 'seyyid olmadığını' çok kesin ifadelerle açıklamıştır.
Ayrıca Üstadımız eğer seyyid olmuş olsaydı, bunu gizlemesi için hiçbir sebep yoktur. Çünkü seyyid olmak, saklanması gereken bir özellik değildir. Tam aksine Peygamber Efendimiz (sav)'in neslinden olmak Müslümanlar için büyük bir şereftir. Bediüzzaman Hazretleri bizzat kendisi eserlerinde, "seyyid olan bir kişinin seyyidliğini gizlemesinin Kuran ahlakına uygun olmadığını" belirtmiştir:
... SEYYİD OLMAYAN "SEYYİDİM" VE SEYYİD OLAN "DEĞİLİM" DİYENLER, İKİSİ DE GÜNAHKAR; VE DUHUL İLE (dahil olarak) HURUC (isyan) HARAM OLDUKLARI GİBİ... hadis ve Kuran'da dahi, ziyade veya noksan etmek memnu'dur (yasaklanmıştır)...(Muhakemat, Birinci Makale, Unsuru'l-Hakikat, On İkinci Mukaddeme, s. 52)
Bediüzzaman'ın bu sözü çok açıktır. İslam ahlakına göre, seyyid olan bir kişi hiçbir nedenle bunu gizleyemez, saklayamaz. Seyyid olmayan bir kişi de "ben seyyidim" diyemez. Bu durumda Bediüzzaman Hazretleri de eğer seyyid olmuş olsaydı, hiçbir şekilde bu gerçeği gizleme yoluna gitmezdi.

Faris Kaya - İddia 1:

"Üstad, Kendisini ve Talebelerini Mehdiyete Bulaştırmak İstememiştir" İddiası

 Üstad kendisini, talebelerini BU İŞLERE BULAŞTIRMAYACAK ŞEKİLDE münasip açıklamalar yapmış. Ta ki bu meselelerin arkasına takılarak insanlar toplumda huzursuzluk çıkarmasın. Bir takım gereksiz ve faydasız tartışmalara vesile olacak yanlışlıklar içerisine girmesin diye.
Faris Kaya

Cevap: Bediüzzaman Hazretleri, Hz. Mehdi (as)'ı Yüzlerce Sayfa Anlatmış, İnsanları Mehdiyet'in İçine Çekmiştir

Prof. Dr. Faris Kaya, güya Üstadımız'ın Mehdiyeti üstü kapalı bir şekilde anlattığını ve sözde insanların Mehdiyet'ten uzak durmaları gerektiğini istediğini iddia etmektedir. Oysa Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur'da 300 sayfadan daha fazla olacak şekilde Mehdiyeti anlatmıştır.
Mehdiyet üstü kapatılacak, gizlenecek, tevil edilecek bir konu değildir.
Mehdiyet Peygamberimiz (sav)'in müjdesi, Allah'ın bir nimetidir.
Bediüzzaman Hazretleri de bu güzel müjdeyi, birbirinden hikmetli şekilde, en ince detayına kadar yüzlerce sayfa anlatmış ve Müslümanların Mehdiyetten uzak durmalarını değil, tam tersine Mehdiyetin tam içinde olmalarını istemiştir.
Üstadımız Mehdi aşığıdır. "Ömrüm boyunca Hz. Mehdi (as)'ın çıkışını gözledim" diyen, Mehdiyeti İslam aleminin baharı olarak gören ve her Müslümanın bu büyük müjdenin neşesiyle yaşamasını isteyen bir insandır:
BEN BÖYLE BİR NURUN ZUHURUNA (Hz. Mehdi (as)'ın ortaya çıkışına) ÇOK İNTİZAR ETTİM VE EDİYORUM. FAKAT ÇİÇEKLER BAHARDA GELİR.  ÖYLE İSE O KUDSİ ÇİÇEKLERE (Hz. Mehdi (as) ve cemaatine) ZEMİN HAZIR ETMEK LAZIM GELİR. VE ANLADIK Kİ, BU HİZMETİMİZLE O NURANİ ZATLARA  ZEMİN İZHAR EDİYORUZ.(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 189)
Üstadımız, ömrünü İslam'a ve Kuran'a hizmete, Hz. Mehdi (as)'a zemin hazırlamaya adamıştır:
FAKAT O İLERİDE GELECEK ACIB ŞAHSIN (Hz. Mehdi (as)'ın) BİR HİZMETKÂRI VE ONA YER HAZIR EDECEK BİR DÜMDÂRI (zemin hazırlayacak bir öncüsü) VE O BÜYÜK KUMANDANIN  PÎŞDÂR BİR NEFERİ (öncü bir askeri) OLDUĞUMU ZANNEDİYORUM. (Barla Lahikası, 28. Mektup, sf. 162)
"İstikbal-i dünyeviyede (dünyanın geleceğinde) 1400 SENE SONRA GELECEK BİR HAKİKATİ asırlarında (kendi yaşadıkları dönemde) karib (yakın) zannetmişler" sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın Hicri 1400'de faaliyete başlayacağını da müjdeleyen Üstadımız,
•     Hz. Mehdi (as)'ın İstanbul'dan çıkacağını,
•     Darwinist materyalist felsefeleri tam anlamıyla susturacağını,
•     Tüm dünyanın imanına vesile olacağını,
•     Ahir zamanın en büyük fesadını tamamen bitireceğini,
•     Münafık hareketleri fikren etkisiz hale getireceğini,
•     İslam aleminin birliğini sağlayacağını,
•     Hz. İsa (as)'la birlikte İslam ahlakını tüm dünyaya hakim edeceğini tüm detaylarıyla niçin anlatmıştır?
Hicri 1400'lerin yani içinde bulunduğumuz devrin Mehdiyet devri olduğunu bilmemiz, bu büyük müjdenin sevincini, neşesini yaşayıp, Hz. Mehdi (as)'ı aşkla şevkle arayıp bulmamız için anlatmıştır. Yani, Üstadımız Nur talebelerinin ve tüm Müslümanların Mehdiyet'ten kaçmalarını değil, tüm varlıklarıyla Mehdiyet'in içinde olmalarını istemiştir.

Faris Kaya - İddia 2:

"Üstad Allahualem Diyerek, Mehdiyetin Olmadığını Söylemiştir" İddiası

 "Üstad ahir zamanla ilgili sözlerini söylerken "lâ ya'lemu'l-ğaybe illAllah" (gaybı sadece Allah bilir) diyor, o yüzden Üstad'ın bu sözlerini o bakış açısıyla değerlendirmek gerekir."
Faris Kaya

Cevap: Bediüzzaman Hazretleri "Allahualem" Dediğinde, "Bu Olmayacak" Anlamında Değil, "Allah'ın İzniyle Olacak" Anlamında Söylemektedir

Prof. Dr. Faris Kaya, Üstadımız'ın ahir zaman ve Hz. Mehdi (as)'ı anlattığı bölümlerde kullandığı, "lâ ya'lemu'l-ğaybe illAllah" yani gaybı sadece Allah bilir sözünü, sanki Üstadımız olmayacak bir şeyden bahsediyormuş gibi anlatmaktadır.
Oysa Üstadımız'ın, ahir zamanı anlatırken "gaybı Allah bilir" sözünü kullanması, Prof. Dr. Faris Kaya'nın iddia ettiği gibi "Hz. Mehdi (as) gelmeyecek ya da belki gelir belki gelmez" anlamında değildir. Tam tersine, Üstadımız "Hz. Mehdi (as) Allah'ın izniyle mutlaka gelecek" demektedir.
1. İstikbal-i dünyeviyede 1400 SENE SONRA (yani, Hicri 1400'de) GELECEK BİR HAKİKATİ (Hz. Mehdi (as)'ı) asırlarında karib (yakın) zannetmişler. (Sözler, s. 318)
Üstadımız, "1400 sene sonra gelecek bir hakikat" sözünü Hz. Mehdi (as)'ın gelişinden şüphe duyduğu için değil, Allah'ın izniyle Hz. Mehdi (as)'ın Hicri 1400'de göreve başlayacağından emin olduğu için söylemektedir.
2.HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT dahi bu zamanda gelse... (Kastamonu Lahikası, sf. 57)
"Hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek ifadesi", Hz. Mehdi (as) belki gelir belki gelmez demek değildir. Hz. Mehdi (as), Bediüzzaman Hazretleri'nden bir asır sonra gelecek demektir.
3. Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem Mehdi, hem mürşid, hem kutb-u a'zam olarak BİR ZÂT-I NURANÎYİ GÖNDERECEK VE O ZÂT DA EHL-İ BEYT-İ NEBEVÎDEN OLACAKTIR. (Mektubat, sf. 411-412)
"Bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zât da Ehl-i Beyt-i Nebevîden olacaktır" demek, Hz. Mehdi (as)'ın gelişi net ve kesin değildir manasını asla taşımaz. Peygamberimiz (sav)'in mübarek soyundan olan Hz. Mehdi (as)'ın zatı gelecek anlamındadır.
4. VE ONUN (Hz. Mehdi (as)'ın) ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAK: Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutuyla (bilimi ve felsefeyi kullanarak) ve maddiyun ve tabiiyyun taunu (materyalizm, Darwinizm ve ateizm salgını), beşer içine intişar etmesiyle (toplumlarda yayılmasıyla), her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak (Darwinist, materyalist ideolojileri fikren tam etkisiz hale getirecek) bir tarzda imanı kurtarmaktır... (Emirdağ Lâhikası, Dahiliye Vekili İle Bir Hasbihalden Bir Parçadır, sf. 266-267)
"Ve onun (Hz. Mehdi (as)'ın) üç büyük vazifesi olacak" ifadesinde herhangi bir muğlaklık yoktur. Üstadımız Hz. Mehdi (as)'ın kendisinden sonra geleceğini ve 3 vazifeyi birden yapacağını söylemektedir.
5. Cenab-ı Hakk, bir dakika zarfında beyn-es-sema vel-arz alemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin nümunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadir-i Zülcelal;MEHDİ İLE DE, ALEM-İ İSLAM'IN ZULÜMATINI DAĞITABİLİR. VE VA'DETMİŞTİR, VA'DİNİ ELBETTE YAPACAKTIR. Kudret-i İlahiye noktasında bakılsa, gayet kolaydır. (Mektubat, 425-426)
Üstadımız, "Hz. Mehdi (as)'ın gelip gelmeyeceği belli değil" demiyor; "Hz. Mehdi gelse de olur gelmese de olur" demiyor, "Allah Hz. Mehdi (as) ile İslam aleminin zulmünü dağıtacak ve bu vaadini mutlaka gerçekleştirecektir" diyor.
Bu sözlerin ve Risale-i Nur'daki Mehdiyeti anlatan diğer tüm ifadelerin ortaya koyduğu gerçek şudur: Bediüzzaman Hazretleri, Allah'ın vaadi ve Peygamberimiz (sav)'in hadis-i şeriflerine dayanarak Hz. Mehdi (as)'ın bu yüzyılda mutlaka geleceğini açık ve net olarak müjdelemiştir. Üstadımız, Allah'a olan derin sevgisi ve saygısı nedeniyle, bu güzel haberleri müjdelerken, Allahualem yani doğrusunu Allah bilir demiş, yani bu kutlu olayların Allah'ın dilemesiyle muhakkak gerçekleşeceğini ifade etmiştir.

Faris Kaya - İddia 3:

"Mehdiyet Konusu Önemli Değildir, Asıl Önemli Olan Ahir Zaman Fitneleridir" İddiası

 "Birisi erken gelir sonra gelir, gelmiştir gelecektir bizim meselemiz bunlar değil.... Şu Mehdidir bu Mehdidir bu tartışmalar bizi bir noktaya götürmez... Dünyada daha önemli meseleler var, ahlaksızlık yayılıyor, gençlerin ahlakı bozuluyor, aile değerleri yıkılıyor. Asıl bunların üzerinde durmak lazım."
Faris Kaya

Cevap: Ahir Zaman Fitnelerini Tam Anlamıyla Susturacak Olan Hz. Mehdi (as)'dır

Allah ahir zamanda önce tarihte eşi görülmemiş büyük fitneler yaratmakta, sonra da bu fitnelerin fikren tam susturulup insanlığın kurtulmasına Hz. Mehdi (as)'ı vesile kılmaktadır.
Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri de tüm acıları, sıkıntıları ve olumsuzlukları ortadan kaldıracak kişinin Hz. Mehdi (as) olduğunu söylemektedir:
1. Hz. Mehdi (as), insanlığa büyük belalar getiren Darwinist materyalist ideolojileri fikren tam yenilgiye uğratıp, insanların imanına vesile olacak
FEN VE FELSEFENİN tasallutiyle (etkisiyle) ve MADDİYYUN VE TABİİYYUN TAUNU, (materyalizm, Darwinizm ve ateizm hastalığı) beşer içine intişar etmesiyle (insanlar arasında yayılmasıyla), her şeyden evvel FELSEFEYİ VE MADDİYYUN FİKRİNİ (materyalizm, Darwinizm ve ateizm gibi Allah'ı inkar eden dinsiz akımları) TAM SUSTURACAK TARZDA imanı kurtarmaktır... (Emirdağ Lahikası, s. 259)
2. İnsanların samimi, derin imanı kazanmaları Hz. Mehdi (as) vesilesiyle gerçekleşecek
Ümmetin beklediği, ahir zamanda gelecek zatın (Hz. Mehdi (as)'ın) üç vazifesinden en mühimmi ve en kıymetdarı olan  İMAN-I TAHKİKİYİ (gerçek imanı) NEŞR (yazma ve dağıtma yoluyla yaymak) VE EHL-İ İMANI DALALETTEN KURTARMAK...(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9)
3. Ahir zamanın en büyük fesadını etkisiz hale getirecek olan Hz. Mehdi (as)'dır
AHİR ZAMANIN EN BÜYÜK FESADI ZAMANINDA (fitnelerin en yoğun olduğu dönemde), elbette  en büyük bir müçtehid  hem en büyük bir müceddid, hem  HAKİM hem  MEHDİ hem mürşid hem  kutb-u azam  olarak  BİR ZAT-I NURANİYİ (Hz. Mehdi (as)'ı) GÖNDERECEK  ve  O ZAT da,  EHL-İ BEYT-İ NEBEVİDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) OLACAKTIR. Cenab-ı Hak bir dakika zarfında beyn-es sema vel-arz alemini (yer ile gök arasındaki alemini) bulutlarla doldurup boşalttığı gibi bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden  KADİR-İ ZÜLCELAL (herşeye muktedir olan Yüce Allah) HZ. MEHDİ İLE DE, ALEM-İ İSLAM'IN ZULÜMATINI (zulüm devrini, karanlığını) DAĞITABİLİR. VE VA'DETMİŞTİR VAADİNİ ELBETTE YAPACAKTIR.(Mektubat, s. 411-412)
4. Süfyaniyetin münafıkane sisteminin fikren ortadan kaldırılması sadece Hz. Mehdi (as) ile mümkün olacak
... Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine (Peygamberimiz (sav)'in nurani soyuna) bağlanan, ehl-i velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek Âl-i Beytten Muhammed Mehdi isminde BİR ZAT-I NURANİ O SÜFYAN'IN ŞAHS-I MANEVÎSİ OLAN CEREYAN-I MÜNAFIKANEYİ (MANEN) ÖLDÜRÜP DAĞITACAKTIR… (Mektubat, sf. 56-57)
5. Dünyaya gerçek adaletin hakim olması Hz. Mehdi (as) ile mümkün olacak
... BAŞKUMANDANLARI OLAN "BÜYÜK MEHDİ"NİN KEMAL-İ ADALETİNİ (yüce adaletini) VE HAKKANİYETİNİ (haktan ve doğruluktan ayrılmayışını) DÜNYAYA GÖSTERMELERİ gayet makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve hayat-i içtimaiye-i insaniyedeki düsturların (cemiyet hayatına ait kuralların) muktezasıdır  (gereğidir.) (Şualar, Beşinci Şua, On Dokuzuncu Mesele, s. 456)

Mustafa Akça

"Üstad Küfrün Belini Kırmıştır" İddiası

Mustafa Akça
 "Said Nursi hazretleri 1960'da vefatına yakın şöyle bir söz söylüyor. "KÜFRÜN BELİ KIRILMIŞTIR" DİYOR. BUNU RİSALE-İ NUR VE HESABINA SÖYLÜYOR."

Cevap: Bediüzzaman Hazretleri, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın Birlikte Küfrü Fikren Tam Olarak Etkisiz Hale Getireceklerini Söylemiştir

Canımız Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri kendi devrinde çok zor koşullar altında iman hakikatlerini anlatarak dinsizliğe karşı etkili bir fikri mücadele yapmış, ancak inkarcılığın tam olarak son bulmasına vesile olmamıştır. Hz. Mehdi (as) ise, Darwinist materyalist fitneyi ilmen tam susturacak, zulmü ve fitneleri dünyanın her noktasında durduracak, Hakim sıfatıyla adaleti yeryüzüne yerleştirecektir.
Nitekim Bediüzzaman Hazretleri de, ahir zamanda ilk önce Darwinist ve materyalist ideolojilerin gittikçe güç kazanacağını, bunlardan kaynaklanan fitnelerin sürekli şiddetleneceğini, terörün ve anarşinin dünyayı yakıp kavuracağını, ancak tüm belaların Hz. İsa ve Hz. Mehdi (as) vesilesiyle tam anlamıyla etkisiz hale getirileceğini söylemiştir.
1. Darwinizm ve Materyalizm Kuvvet Bularak Gelişecek
Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden (materyalizm, Darwinizm'den) tevellüd eden (doğan) bir cereyan-ı Nemrudane (isyankar bir cereyan), GİTTİKÇE ÂHİR ZAMANDA FELSEFE-İ MADDİYE VASITASIYLA (materyalist felsefe vesilesiyle) İNTİŞAR EDEREK (YAYILARAK) KUVVET BULUP, uluhiyeti (Allah'ın varlığını) inkâr edecek bir dereceye gelir. (Mektubat s. 57)
Maddiyyunluk manevi taundur (ateist, materyalist ve Darwinist felsefeler bulaşıcı bir veba hastalığıdır) ki, beşere şu müthiş sıtmayı tutturdu, gazab-ı İlahiye çarptırdı. TELKİN VE TENKİD KABİLİYETİ TEVESSÜ ETTİKÇE (GELİŞTİKÇE), O TAUN DA (MATERYALİZM, DARWİNİZM VE ATEİZM HASTALIĞI) TEVESSÜ EDER (GELİŞİR). (Mektubat, s. 513)
Bediüzzaman Hazretleri, isyankar yani anarşist terörist faaliyetlerin materyalist Darwinist ideolojilerden destek aldığını vurguluyor. Ve, "gittikçe ahir zamanda" diyor, yani benden sonra küfür artacak diyor. Gittikçe kelimesiyle de ivme kazanarak şiddetlenecek bir duruma işaret ediyor. Demek ki fitneler, materyalist Darwinist ideolojilerden aldığı destekle yayılacak ve kuvvet bulacak. Kuvvet bulmak ne demektir? Bediüzzaman Hazretleri'nden sonraki dönemde dinsizliğin, fitnenin, acıların, zulümlerin daha da artması demektir.
Yani, Bediüzzaman Hazretleri'nden sonra Darwinist, Materyalist ideolojiler öyle gelişip kuvvet bulacak ki, Allah'ın açıkça inkar edildiği bir dönem olacak. İşte sürekli artarak gelişen bu fitneyi, bu belayı Hz. Mehdi (as) fikren durduracak.
2. Deccaliyet ve Süfyaniyet Önce Gittikçe Yayılacak, Sonra Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın Fikri Mücadeleriyle Bu Fitneler Tamamen Son Bulacak
… İkinci İşaret, yani Altıncı İşaret: Hazret-i Mehdi'nin cem'iyet-i nuraniyesi (Hz. Mehdi ve başında bulunduğu nurani cemaati), Süfyan komitesinin TAHRİBATÇI REJİM-İ BID'AKÂRANESİNİ (tahrip eden bidat rejimini) TAMİR EDECEK, Sünnet-i Seniyeyi ihya edecek (dinin Peygamberimiz (sav) dönemindeki gibi yaşanmasını sağlayacak); yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (asm) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (asm) tahribe çalışan  (Peygamberimiz (sav)'in anlattıklarını inkar ederek İslamiyeti tahrip etmeye çalışan) Süfyan komitesi, HAZRET-İ MEHDİ CEM'İYETİNİN (HZ. MEHDİ VE CEMAATİNİN) MU'CİZEKÂR MANEVÎ KILINCIYLA (İLMİ ÇALIŞMALARIYLA) (MANEVİ OLARAK) ÖLDÜRÜLECEK VE DAĞITILACAK.
Hem âlem-i insaniyette (insanlık aleminde) inkâr-ı uluhiyet niyetiyle (Allah'ın varlığını inkar etmek niyetiyle – Allah'ı tenzih ederiz-) medeniyet ve mukaddesat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden (insanlığın kutsal değerlerini bozan) Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın Din-i Hakikîsini (gerçek Hristiyanlığı) İslâmiyetin hakikatıyla birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaatı namı altında ve "Müslüman İsevîleri" ünvanına lâyık bir cem'iyet, o Deccal komitesini, HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELÂM'IN RİYASETİ ALTINDA (HZ. İSA (AS)'IN BİZZAT LİDERLİĞİ ALTINDA) (MANEN) ÖLDÜRECEK VE DAĞITACAK; BEŞERİ, İNKÂR-I ULUHIYETTEN (ALLAH'I İNKAR ETMEKTEN) KURTARACAK. (Mektubat, s. 441)
3. Hz. Mehdi (as) Darwınist, Materyalist Fitneyi Fikren Tam Susturacaktır
Birincisi: FEN VE FELSEFENİN tasallutiyle (etkisiyle) ve MADDİYYUN VE TABİİYYUN TAUNU, (materyalizm, Darwinizm ve ateizm hastalığı) beşer içine intişar etmesiyle (insanlar arasında yayılmasıyla), her şeyden evvel FELSEFEYİ VE MADDİYYUN FİKRİNİ (materyalizm, Darwinizm ve ateizm gibi Allah'ı inkar eden dinsiz akımları) TAM SUSTURACAK TARZDA imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalâletten muhafaza etmek (iman edenleri sapkınlıktan korumak) ... (Emirdağ Lahikası, s. 259)
Önce materyalist, Darwinist ve ateist ideolojiler sözde bilimi kullanarak insanlar arasında adeta bir salgın hastalık gibi yayılacak. Hz. Mehdi (as) da Darwinist Materyalist ideolojileri ilimle, bilimle, fikirle tam olarak susturacak, yani fikren ortadan kaldıracak ve insanların imanına vesile olacak.
Bediüzzaman Hazretleri devrinde, Darwinist Materyalist ideolojiler tam anlamıyla susturulmuş mudur?
Hayır, susturulmamıştır.
Üstadımız Hazretleri, imanın yayılmasında çok kıymetli büyük hizmetler yapmış, bu faaliyetleriyle Hz. Mehdi (as)'a zemin hazırlamış, ancak onun devrinde dinsiz ideolojilerin tam olarak etkisiz hale getirilmesi mümkün olmamıştır. Darwinizmin ve materyalizmin fikren tam mağlup edilmesi, bu vesileyle insanların imanlarının kurtarılması Hz. Mehdi (as)'ın vazifesidir ve bu vazifeyi tam yerine getirecektir.
4. Ahir Zamanın Fesadının En Yaygın Olan Döneminde Gelen Hz. Mehdi (as) Bu Fitnelerin Son Bulmasına, İnsanlığın Kurtulmasına Vesile Olacak
AHİR ZAMANIN EN BÜYÜK FESADI ZAMANINDA (fitnelerin en yoğun olduğu dönemde), elbette en büyük bir müçtehid hem en büyük bir müceddid, hem HAKİM (ADALETİ SAĞLAYAN), hem MEHDİ hem mürşid hem kutb-u azam olarak BİR ZAT-I NURANİYİ(nurlu bir zatı, yani Hz. Mehdi (as)'ı) GÖNDERECEK ve O ZAT (Hz. Mehdi (as)) da, EHL-İ BEYT-İ NEBEVİDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) OLACAKTIR . Cenab-ı Hak bir dakika zarfında beyn-es sema vel-arz alemini (yer ile gök arasındaki alemini) bulutlarla doldurup boşalttığı gibi bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder (dindirir) ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini (örneğini) ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden KADİR-İ ZÜLCELAL (herşeye muktedir olan Yüce Allah) HZ. MEHDİ İLE DE, ALEM-İ İSLAM'IN (İslam aleminin) ZULÜMATINI (zulüm devrini, karanlığını) DAĞITABİLİR. VE VA'DETMİŞTİR VAADİNİ ELBETTE YAPACAKTIR. (Mektubat, s. 411-412)
5. Hz. Mehdi (as) Tüm Dünyada Adaletin Tam Hakim Olmasına Vesile Olacak
... Başkumandanları olan "BÜYÜK MEHDİ"NİN KEMAL-İ ADALETİNİ (Hz. Mehdi (as)'ın yüce adaletini) VE HAKKANİYETİNİ(haktan ve doğruluktan ayrılmayışını, doğruluğunu) DÜNYAYA GÖSTERMELERİ gayet makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve hayat-i içtimaiye-i insaniyedeki düsturların (cemiyet hayatına ait kuralların) muktezasıdır (gereğidir.)(Şualar, Beşinci Şua, On Dokuzuncu Mesele, s. 456)
6. Küfrün Tam Anlamıyla Fikren Son Bulması, Bediüzzaman Hazretleri'nden Bir Asır Sonra Olacaktır
Bediüzzaman Hazretleri kendi devrinde yaptığı imani çalışmayla dinsizliğe fikren önemli bir darbe indirmiştir. Ancak bu fikri darbe küfrü tamamen yok edici değil, ETKİSİNİ AZALTICI BİR FİKRİ DARBEDİR. Üstadımız, Hutbeyi Şamiye'de Hicri 1371 (Miladi 1952) yılından sonra İslam aleminde meydana gelecek gelişmeleri anlatmıştır. Bu hutbesinde küfrün tam olarak etkisiz hale getirilmesinin ise, Hz. Mehdi (as) devrinde olacağını söylemiş ve Hicri 1371'den "30-40 SENE SONRA"; "YARIM ASIR SONRA" gibi net tarihlerle küfrün tam yenilgisinin Hicri 1400'lerden itibaren gerçekleşeceğini söylemiştir.
Evet, ŞİMDİ OLMASA DA 30-40 SENE SONRA fen ve hakiki marifet (ilim ve fenlerle öğrenilen bilgi) ve medeniyetin mehasini (iyi ve faydalı yönlerini) o üç kuvveti tam teçhiz edip (o üç kuvvetle donatıp), cihazatını verip (gerekli ihtiyacını karşılayıp) O DOKUZ MANİLERİ MAĞLUP EDİP (o dokuz engelleri yenip) DAĞITMAK İÇİN taharri-i hakikat meyelanını (gerçekleri araştırma eğilimini) ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi (insan sevgisini) o dokuz düşman taifesinin (sınıfının) cephesine göndermiş, inşaAllah YARIM ASIR SONRA ONLARI DARMADAĞIN EDECEK. (Hutbe-i Şamiye, sf. 25)
Bu sözünde Bediüzzaman Hazretleri küfrün yenilgisinin ne zaman olacağının tarihini veriyor. "ŞİMDİ DEĞİL, yani benim yaşadığım devirde değil, 30-40 SENE SONRA, yani Hicri 1371'den 30 – 40 sene sonra" demektedir.
Hicri 1371 + 30 = Hicri 1401 = Miladi 1981
Hicri 1371 + 40 = Hicri 1411 = Miladi 1991
çiçekler
... cihazatını verip O DOKUZ MANİLERİ MAĞLUP EDİP DAĞITMAK İÇİN...
Bediüzzaman Hazretleri, "Mağlup edip dağıtmak" ifadesini kullanıyor. Küfrün belini kırmak, küfrü fikren mağlup edip dağıtmak değildir. Mağlup edip dağıtmak, tıpkı Hz. Musa (as)'ın buzağı heykelini yakıp küllerini denize savurarak yok etmesi gibi, küfrü fikren tam anlamıyla etkisiz hale getirmek, dinsizliğin sebep olduğu tüm belaları ortadan kaldırmak, acıların, zulümlerin, haksızlıkların, mağduriyetlerin son bulmasını sağlamakdemektir.
Üstadımız devrinde ise, küfür son bulmamıştır, dinsizliğin sebep olduğu belalar ortadan kalkmamıştır, acılar, zulümler, haksızlıklar bitmemiştir.
Allah'ın izniyle tüm bunları Hz. Mehdi (as), talebeleriyle birlikte gerçekleştirecektir.
... inşaAllah YARIM ASIR SONRA onları DARMADAĞIN EDECEK...
Bediüzzaman Hazretleri bir kez daha tarih veriyor. YARIM ASIR SONRA, yani Hicri 1371'den 50 yıl sonra diyor. Hicri 1371'den 50 yıl sonrası ise Hicri 1421, yani Miladi 2001'dir.
YARIM ASIR SONRA: 1371 + 50 = 1421 = 2001

İsmail Mutlu - İddia 1:

"Mehdi Geç Kaldı Artık Gelmesin. Dünya Artık İslam'a Koşuyor, Mehdi'ye Gerek Kalmadı" İddiası

İsmail Mutlu
 "Mehdi geç kaldı. Eğer gelecekse şimdiye kadar ne bekliyor?.. Artık dünya İslam'a koşuyor. Güzel şeyler yaşanıyor, Mehdi bence geç kaldı. Ya (Mehdi) geçti biz görmedik, kıyamet kopması lazımdı, kopmadı ya geç kaldı bir daha gelmesin."

Cevap: Dünyanın Dört Bir Yanı Kan Revan İçinde, Peygamberimiz (sav)'in Tarif Ettiği Şu Anda Tam Anlamıyla Yaşanıyor

O günler akılların çelindiği günlerdir. İnsanlar birbirlerini öldürürler. Öyle ki kişi komşusunu, amcaoğlunu, yakınını öldürür de öldüren niçin öldürdüğünü, öldürülen de niçin öldürüldüğünü bilmezler.(İbni Mace, Fiten: H. 3959) (Müslim, Fiten: 55)
"Ciğerlerini yiyenlerin oğlu" olan Süfyani kuru bir vadiden çıkar. Kelb Kabilesinden abus çehreli, sert kalbli adamlardan kurulu bir ordu düzenler ve bunlar her tarafa zulmederler. O; medrese ve mescidleri yıkar, rüku ve secdeye giden herkesi cezalandırır. Zulüm, fısk ve fesad çıkarır. Alim ve zahidleri katleder, pek çok şehri de işgal eder. Kan akıtmayı helal kılarak Al-i Muhammed'e düşman kesilir. Kendi zulüm ve keyfine karşı geleni öldürtür."(El- Bürhan, s. 37)
Hiçbir belde yoktur ki onu DECCAL ORDULARI ÇİĞNEMEYECEK OLSUN.(Sahih-i Müslim, Cilt 8 – Sayfa 500)
Deccaliyet İslam Alemini Esir Almış Durumdadır
➢  Irak'ta 2003'den bu yana 1 milyon 200 bin insan hayatını kaybetti. 4,5 milyon kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı
➢  Afganistan'da, Amerikan işgalinin sadece ilk dört ayında 20 bin sivil hayatını kaybetti ve bu sayı her yıl katlanarak arttı. Halen bombardımanlarda siviller ölüyor, milyonlarca Afgan mülteci kamplarında açlık sınırının altında, son derece zor koşullarda hayatını devam ettirmeye çalışıyor.
➢  Doğu Türkistan'da bugüne kadar 40 milyon Uygur Türkü şehit edilmiştir. Nisan-Aralık 1996 arasında 58 bin olan tutuklu sayısı, bir anda 70 bini geçti. 100 kadar genç meydanlarda kurşuna dizilirken, 5 bin Uygur Türkü çırılçıplak soyularak 50'şer kişilik gruplar halinde meydanlarda teşhir edildiler. 2009'da 796 Müslüman idam edilerek şehit edildi, bir gecede 10 bin Müslüman ortadan kayboldu, 100 bin uygurlu kızkardeşimiz evlerinden zorla alınıp zorla götürüldü.
➢  Filistin'de 500 kadar kent, kasaba ve köyde yaşayan 950 bin Filistinlinin sayısının 138 bine düştü. Bu şekilde yaklaşık 400 Filistin köyü haritadan silindi. Şu anda kamplarda ve Lübnan, Ürdün gibi komşu ülkelerde mülteci konumunda yaşayan Filistinlilerin sayısı 3.5 milyonu bulmaktadır. 2000 yılındaki olaylarda hayatını kaybedenlerin %50'sini 16 yaşın altındaki çocuklar oluşturmaktadır. Yaralıların %60'ı 18 yaşın altındaydı.Çatışmaların halen devam ettiği bölgelerde ise her gün en az 5 çocuk ölmekte ve 10'un üzerinde çocuk da yaralanmaktadır.
➢  Çeçenistan savaşı sırasında İki yıl içinde Çeçenistan, nüfusunun dörtte üçünü kaybetti.
➢  Keşmir'de 1947, 1965 ve 1971 yıllarında üç büyük katliam gerçekleştirildi. On binlerce Keşmirli Müslüman şehit edildi, 4.000'den fazla kadın işkenceye ve tecavüze uğradı.
➢  Tayland'a bağlı özerk bir bölge olan Patani'de günde ortalama 7 veya 8 Patanili Tayland askerleri tarafından şehit edilmektedir. Bölgede son 3 yıldır uygulanan sıkıyönetim döneminde 400'den fazla insan kaybolmuş, 2300'e yakın kişi şehit edilmiş, 4000'e yakın insan ise gayri hukuki gerekçelerle tutuklanmıştır. Şu anda halen 30 bin kişi toplama kamplarında tutulmaktadır.
➢  Myanmar nüfusunun yaklaşık %15'ini oluşturan Müslümanların yaklaşık 100 bini hayatını kaybetmiştir.
Deccaliyet Dünyanın %99'unu Dinsiz, Darwinist, Materyalist Yapmıştır
(Bu rakamlar Sn. Adnan Oktar'ın Yaratılış Atlası kitabının Avrupa'ya gönderilmesinden önceki rakamlardır. Yaratılış Atlası'ndan önce Darwinizmin ne kadar hakim olduğunu göstermektedir.)
BM tarafından yapılan bir anket de, Avrupa ülkelerinde Darwinizm'in ve ateizmin yükselişini gözler önüne seren delillerden bir diğeridir. Ankete göre Avrupalıların yalnızca %18'i insanı Allah'ın yarattığına inanmakta, %82'si ise insanın diğer türlerden evrimleşerek meydana geldiğini sanmaktadır.Ülkelere tek tek baklıldığında durum şöyledir:
Almanya: halkın yalnızca %14'ü Yaratılış'a inanmaktadır.
Fransa: Yaratılış gerçeğine inananlar yaklaşık %18 oranındadır.
İngiltere: Halkın %20'si Yaratılış'a inanmaktadır.
İspanya: Nüfusun büyük bölümünü Katoliklerin oluşturduğu İspanya'da, insanları Allah'ın yarattığı gerçeğine inananların oranı %13'tür.
Norveç: Yaratılış'a inananlar, toplumun %19'unu oluşturmaktadır.
Finlandiya: Yaratılış'a inananların oranı %16'dır.
İsveç:  Allah'ın insanları yarattığına inananların oranı %12'dir.
Danimarka:  Halkın %9'u Yaratılış'a inanmaktadır.
Belçika: Yaratılış gerçeğine inananların oranı %10'dur.
İsviçre: Halkın %24'ü Yaratılış gerçeğine inanmaktadır.
Aşağıdaki tabloda ise Avrupa ülkelerinde ateistlerin ve inançsızların nüfusa oranı gösterilmektedir:
ÜlkeAteist ve İnançsızların Yüzdesi
İsveç46-85
Danimarka43-80
Norveç31-72
Çek Cumhuriyeti54-61
Finlandiya28-60
Fransa43-54
Almanya41-49
Macaristan32-46
Hollanda38-44
İngiltere31-44
Belçika42-43
Tüm bu gerçekler ortadayken, "dünya kurtuldu, İslam alemi mutluluk içinde, Mehdi (as)'ın gelmesine gerek kalmadı" demek samimi bir tutum değildir. Bediüzzaman Hazretleri de, kendisinden sonraki yüzyılda, İslam aleminin kurtuluşunun ancak Hz. Mehdi (as) ile mümkün olacağını söylemiştir:
AHİR ZAMANIN EN BÜYÜK FESADI ZAMANINDA (fitnelerin en yoğun olduğu dönemde), elbette en büyük bir müçtehid  hem en büyük bir müceddid, hem HAKİM (ADALETİ SAĞLAYAN) hem  MEHDİ hem mürşid hem kutb-u azam olarak BİR ZAT-I NURANİYİ (nurlu bir zatı, yani Hz. Mehdi (as)'ı) GÖNDERECEK ve O ZAT (Hz. Mehdi (as)) da, EHL-İ BEYT-İ NEBEVİDEN(Peygamberimiz (sav)'in soyundan) OLACAKTIR . Cenab-ı Hak bir dakika zarfında beyn-es sema vel-arz alemini (yer ile gök arasındaki alemini) bulutlarla doldurup boşalttığı gibi bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder (dindirir) ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini (örneğini) ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden  KADİR-İ ZÜLCELAL (herşeye muktedir olan Yüce Allah) HZ. MEHDİ İLE DE, ALEM-İ İSLAM'IN (İslam aleminin) ZULÜMATINI (zulüm devrini, karanlığını) DAĞITABİLİR. VE VA'DETMİŞTİR VAADİNİ ELBETTE YAPACAKTIR. (Mektubat, s. 411-412)

İsmail Mutlu - İddia 2:

"Bediüzzaman, Mahkemelerden Çekindiği için Mehdi Olduğunu Açıkça Kabul Etmedi" İddiası

İsmail Mutlu
 "Kendisine sen Mehdi misin denildiğinde bunu reddediyor. Ama şöyle bir şey diyeyim bunlar hep mahkemeye karşıda, mahkemede. Bediüzzaman Mehdiliği iddia ediyor mahkemeye veriliyor. Böyle yargılamalar var o şartlarda."
Bediüzzaman Hazretleri'ne böyle bir iftirada bulunmak hiç şüphesiz çok çirkin bir davranıştır. Üstadımız hayatı boyunca yalan söylememiş ve doğruluğun önemini hayatıyla ve sözleriyle ortaya koymuştur:
İslamiyetin esası, sıdktır (doğruluktur). İmanın hassası, sıdktır (doğruluktur). Bütün kemalata isal edici (iyiliklere ulaştıran), sıdktır. Ahlak-ı aliyenin (yüksek ahlakın) hayatı, sıdktır (doğruluktur). Terakkiyatın mihveri (ilerlemenin merkezi) sıdktır (doğruluktur). Alem-i İslam'ın nizamı (İslam aleminin düzeni) sıdktır (doğruluktur).
Nev'i beşeri kabe-i kemalata isal eden, (insanlığı ahlak ve terbiyeye ulaştıran) sıdktır (doğruluktur). Ashab-ı Kiram'ı (sahabeleri) bütün insanlara tefevvuk ettiren (üstün kılan) sıdktır (doğruluktur). Muhammed-i Haşimi Aleyhisselatü Vesselam'ı meratib-i beşeriyenin (insanlık derecesinin) en yükseğine çıkaran, sıdktır (doğruluktur). (İşarat-ül İcaz, sf. 82)
Bazı kimseler ise, "Üstad mahkemelerden korktuğu için yalan söyledi" diyerek haşa Üstadımız'ı yalan söylemekle itham etmektedirler. Bediüzzaman Hazretleri doğru bildiğini söylediği ve anlattığı için tüm ömrünü hapisanelerde, sürgünlerde geçirmiş, cesaretiyle de Müslümanlara örnek olmuş bir insandır. Risale-i Nur'un hiçbir yerinde "ben Mehdiyim" dememiştir, ama defalarca "Ben Mehdi değilim" demiştir. Yüzlerce sayfa kendisinin Mehdi olmadığını delilleriyle açıklamış, Hz. Mehdi (as)'ınn kendisinden bir asır sonra geleceğini tarih vererek anlatmıştır. Sayfalarca hadislere ve ayetlere dayalı olrak Mehdiyeti açıklamıştır. Eğer bu kimselerin iddia ettiği gibi Üstadımız haşa yalan söylüyor olsaydı, bir kere "ben Mehdi değilim" diye beyanda bulunur konuyu geçerdi. Ama Üstadımız, yüzlerce sayfa boyunca Mehdiyeti anlatıyor. Yüzlerce kez neden –haşa- yalan söylesin? Neden –haşa- bu kadar yalana ihtiyaç duysun? Neden –haşa- ayetleri ve hadisleri kullanarak bu derece kapsamlı açıklamalar yaparak yalan söylesin?
Üstadımız'ın – haşa- mahkemede yalan ifade vererek "Mehdi olmadığını" iddia edenler;
Bediüzzaman Hazretleri'nin;
Neden "İleride gelecek o acib şahsın bir hizmetkârı ve ona yer hazır edecek bir dümdârı ve o büyük kumandanın pîşdâr bir neferi (askeri) olduğumu zannediyorum" diyerek, Mehdi (as)'ın öncüsü olduğunu, o mübarek zata zemin hazırladığını söylediğini,
Neden, "Hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat (Hz. Mehdi (as)) dahi bu zamanda gelse" diyerek Hz. Mehdi (as)'ın bir asır sonra geleceğini açıkladığını,
Neden, "Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsî çiçeklere zemin hazır etmek lâzım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nuranî zatlara (Hz. Mehdi (as) ve cemaatine) zemin ihzar ediyoruz", sözleriyle Hz. Mehdi (as) ve cemaatine zemin hazırladığını ifade ettiğini,
Kendisinin Mehdi olduğuna hüsnü zan eden talebelerine neden, "Gerçi bu, bir iltibas (karıştırma) ve bir sehivdir (hata, yanılma)", diyerek uyarıda bulunduğunu,
Neden, "Tâ ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde, asıl sahipleri, yani Mehdî ve şakirdleri Cenab-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz", diyerek Mehdi (as) geldiğinde kendisinin vefat etmiş olduğunu vurguladığını,
Neden, "Bu hakikatten anlaşılıyor ki, sonra gelecek o mübarek zat (Hz. Mehdi (as)), Risâle-i Nur'u bir programı olarak neşr ve tatbik edecek",sözleriyle Mehdi (as)'ın kendisinden bir asır sonra geleceğini ve Risale-i Nur'u kendisine program edineceğini belirttiğini,
Neden, "Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş. Fakat herbiri, üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibarıyla, ahir zamanın Büyük Mehdi unvanını almamışlar", diyerek ahir zamanın büyük mehdisinin 3 görevi birden yapacağını ifade ettiğini,
Neden, "İstikbal-i dünyeviyede 1400 sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib zannetmişler", diyerek Mehdi (as)'ın kendisinden sonraki yüzyılda yani hicri 1400'de göreve başlayacağını bildirdiğini AÇIKLAYAMAZLAR.
Görüldüğü gibi Üstadımız sadece "ben Mehdi değilim" demekle kalmamış, kendisinden sonra gelecek olan ahir zamanın büyük mehdisini tüm detaylarıyla anlatmıştır. Dolayısıyla Bediüzzaman Hazretleri'ni –haşa- yalan söylemek itham etmek, akla ve vicdana uygun bir tutum değildir.

İsmail Mutlu - İddia 3:

"Mehdi Ehli Beytten Olduğuna Göre Neden Hadiste Islah Edilecek Diyor, Ehli Beytten Olan İnsanın Islah Olmasına Gerek Yoktur" İddiası

İsmail Mutlu
 "Ehli Beyt'ten gelecekse (Allah, onun) neyini ıslah edecek?"

Cevap:

Hz. Mehdi (as)'ın Peygamberimiz (sav)'in soyundan olacağı sahih hadislerde bildirilen bir gerçektir:
Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış da olsa Allah benim Ehl-i Beytimden (soyumdan) bir zatı (Hz. Mehdi (as)'ı) gönderecek. (Sünen-i Ebu Davud, 5/92)
Hz. Mehdi (as), kızım Fatıma'nın neslindendir. (Sünen-i İbn Mace, 10/348)
Yine hadislerde bildirilen bir başka gerçek ise, Allah'ın Hz. Mehdi (as)'ı bir gecede ıslah edeceğidir:
El-Mehdi, bizden, Ehl-i Beyt'tendir. Allah onu bir gecede ıslah eder (yani tevbesini kabul eder veya feyizler ve hikmetlerle donatır). (Sünen-i İbni Mace Kitabü-l 'fiten Tercemesi ve Şerhi- Kahraman Neşriyat, cilt 10, Mütercim: Haydar Hatipoğlu, Bab: 34, s. 348)
Resulullah (sav) buyurdu: "Mehdi, bizden Ehli Beyt'tendir. ALLAH ONU (HZ. MEHDİ (AS)) BİR GECEDE ISLAH EDER (OLGUNLAŞTIRIR)." (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s.19)
İslam alimleri bu hadisi şu şekilde açıklamışlardır:
... Bir gecede Hz. Mehdi (as)'ın ıslah edilmesi sözü ise Cenab-ı Hakkın kendisine kutup mertebesinin vermesine işarettir. Bu dereceyi çalışmakla, uğraşmakla kazanamaz. Yüce Mevla'nın Kur'an-ı Kerim'de belirttiği gibi Hz. Peygamber (sav)'e verilen bu lütuf, Hz. Mehdi (as)'a da verilmiştir. Yüce Mevla, Kur'an-ı Kerim'de Şura Suresi 52. ayette Peygamberimiz (sav)'e şöyle demiştir: "Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu (kitabı) kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru yolu göstermektesin."Hz. Mehdi (as), dini meselelerde zamanındaki müçtehitlerin en faziletlisi ve en mükemmelidir. Bu da onun büyüklüğünü, mertebesinin yüksekliğini, makamının yüceliğini gösterir. (Ali b. Sultan Muhammed el-Kari el-Hanefi, "Risaletül Meşreb elverdi fi mezhebil Mehdi)
Görüldüğü gibi Allah Hz. Mehdi (as)'ı bir gecede ıslah eder diyor, günahlarını temizler demiyor. Bir insanın Peygamberimiz (sav)'in soyundan olması, o kişinin günahsız olmayacağı anlamına gelmez. Resulullah (sav)'in soyundan olanlar günah işlemez diye bir husus yoktur. Ehli beytten olan milyonlarca insan var, seyyid olmaları hepsinin günahsız olmaları anlamına gelmez. Seyyid olup hapiste yatan çok fazla insan vardır. Seyyid ama komünist olan, dinsiz olan pek çok insan vardır. Seyyidler peygamber hükmündeymiş gibi bir mantık olursa, bu çok yanlış olur. Dolayısıyla Mehdiyeti örtbas etmek için öne sürülen bu mantığın hiçbir tutarlılığı bulunmamaktadır.

Sorularla Risale Sitesi

"Üstad Mehdiyeti Fikir Egzersi Olarak Yazmıştır" İddiası

sorularla Risale
 "Bu sebeple farklı ve gelecekte çıkacak bir Mehdi manası yanlış bir manadır. Üstad Hazretleri'nin bir asır sonra çıkacak ifadesi ya onun diğer iki vazifesinin şaşa ile tecellisi kast ediliyor ki, bu iki vazifeyi nurani cemaati ve takipçileri yapacak YA DA FARAZİ BİR FİKİR EGZERSİZİDİR, DEMEK DAHA MANTIKLI OLUR KANAATİNDEYİZ. Ama yeni bir Mehdi gelecek diye ısrar edenlere de saygı duyarız."

Cevap: Bediüzzaman Hazretleri Mehdiyeti Yüzlerce Sayfa "Fikir Egzersizi Olsun" Diye Yazmamıştır

Bediüzzaman Hazretleri, Hz. Mehdi (as)'ın şahıs olarak geleceğini, 3 vazifeyi birden yapacağını ve İslam aleminin Hz. Mehdi (as) vesilesiyle kurtulacağını detaylı olarak anlatmıştır. Üstadımız bunları anlatırken, bir varsayımdan, bir faraziyeden bahsetmemiş, Peygamberimiz (sav)'in haber verdiği kesin bilgilere dayanmıştır. Yani, Bediüzzaman Hazretleri'nin Hz. Mehdi (as) Hicri 1400'de çıkacak, İstanbul'da faaliyet gösterecek, deccaliyeti ve süfyaniyeti fikren tam mağlup edecek derken, Resulullah (sav)'in haber verdiği bilgiler aktarmaktadır. Bunların hiçbiri faraziye değil, Allah'ın Resulullah (sav)'e vahyettiği, Resulullah (sav)'in de ümmetine haber verdiği gerçeklerdir. Eğer bir Müslüman hadislere –haşa- farazi bir fikir egzersizi derse, Bediüzzaman'ın yüzlerce sayfa açıklamasına farazi fikir egzersizi olarak görürse bu çok büyük bir yanlış olur.
Üstadımız Hz. Mehdi (as)'ın gelişi ve İslam aleminin kurtuluşu farazidir dememekte, "Bu Allah'ın vaadidir ve mutlaka gerçekleşecek" demektedir:
Madem adeti öyle cereyan ediyor, ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hakim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u azam olarak BİR ZAT-İ NURANİYİ (HZ. MEHDİ (AS)'I) GÖNDERECEKve o zat da, ehl-i beyt-i nebeviden olacaktır. Cenab-ı Hakk, bir dakika zarfında beyn-es-sema vel-arz alemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve BAHAR İÇİNDE BİR SAATTE YAZ MEVSİMİNİN NÜMUNESİNİ VE YAZDA BİR SAATTE KIŞ FIRTINASINI İCAD EDEN KADİR-İ ZÜLCELAL; MEHDİ İLE DE, ALEM-İ İSLAM'IN ZULÜMATINI DAĞITABİLİR. VE VA'DETMİŞTİR, VA'DİNİ ELBETTE YAPACAKTIR. KUDRET-İ İLAHİYE NOKTASINDA BAKILSA, GAYET KOLAYDIR.(Mektubat, sf. 422)

Hasan Akar

"Mehdi-i Al-i Resul, Kitap Verilmiş Mehdi Demektir" İddiası

Hasan Akar
 "Mehdi başka Mehdi-i Ali Resul başka. Resul edilmiş, eser verilmiş Mehdi. Mehdi'de eser yok.  Eseri varsa Mehdi Al-i Resul demek lazım."

Cevap: Bediüzzaman Hazretleri, "Mehdi-i Al-i Resul" İfadesiyle, Hz. Mehdi (as)'ın Resulullah (sav)'in Soyundan Olacağını Söylemektedir

Risale-i Nur'da geçen, "Mehdi-i Al-i Resul" ifadesinin "kitabı olan Mehdi" anlamına geldiği yorumu her şeyden önce büyük bir bilgisizlik ve ciddi bir yanılgıdır. Risale-i Nur'un hiç bir yerinde bu ifade bu anlamda kullanılmamıştır. Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri, bu ifadeyi Mehdi (as)'ın Resulullah (sav)'in mübarek soyundan olacağını belirtmek için kullanmıştır.
Al-i Resul ifadesi, Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen manasındadır.
Nitekim hadislerde de Hz. Mehdi (as)'ın Resulullah (sav)'in soyundan geleceği haber verilmiştir:
Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış da olsa Allah benim Ehl-i Beytimden (soyumdan) bir zatı (Hz. Mehdi (as)'ı) gönderecek.(Sünen-i Ebu Davud, 5/92)
Üstadımız da hadislerde bildirilen bu gerçeğe dayanarak, Mehdi (as)'dan bahsederken, Mehdi-i Al-i Resul demekte, yani Resulullah (sav)'in soyundan gelen Mehdi ifadesini kullanmaktadır.
Söz konusu ifadenin geçtiği bölümün başı şu şekildedir:
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Nurun ehemmiyetli ve çok hayırlı bir şakirdi, çokların namına benden sordu ki: "Nurun halis ve ehemmiyetli bir kısım şakirdleri, pek musırrane olarak (ısrarla), ahir zamanda gelen Al-i Beytin büyük bir mürşidi seni zannediyorlar ve o kadar çekindiğin halde onlar ısrar ediyorlar.
Görüldüğü gibi Bediüzzaman Hazretleri burada kendisine sorulan, "bazı talebelerin seni Mehdi sanıyorlar, bu konuda ne diyorsun?" sorusunu cevaplamaktadır. Burada kullandığı "ahir zamanda gelen Al-i Beytin büyük mürşidi" ifadesinin, ahir zamanda gelen, Peygamberimiz (sav)'in soyundan olan Hz. Mehdi anlamında olduğu açıktır. Bu sözün devamında Üstadımız, talebelerini kendisini Mehdi sanarak büyük bir yanılgı içinde olduklarını anlatmaktadır:
"Birincisi : Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-i Al-i Resulün temsil ettiği kudsi cemaatinin şahs-ı manevisinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz. VE ONUN ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAK... (Emirdağ Lâhikası, Dahiliye Vekili İle Bir Hasbihalden Bir Parçadır, sf. 260-263)
Burada da Üstadımız "Mehd-i Al-i Resulun" sözleriyle Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen Mehdi (as)'dan bahsetmektedir. Ve Mehdi (as)'ın üç büyük vazifesi olacağını açıklamaktadır. Burada da herhangi bir şekilde "kitap verilmiş Mehdi" anlamı yoktur.
Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur'un bir çok yerinde Hz. Mehdi (as)'dan bahsederken, "Al-i Beyt, Al-i Resul" ifadelerini kullanmış, hepsinde de Mehdi (as)'ın Peygamberimiz (sav)'in soyundan olduğuna dikkat çekmiştir. Bu ifadelerden bazıları şöyledir:
Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında; elbette EN BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD (içtihad eden büyük İslam alimi), hem EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi), HEM HÂKİM, hem Hz. Mehdi, hem mürşid (doğru yolu gösteren kişi), HEM KUTB-U A'ZAM olarak bir ZÂT-I NURANÎYİ GÖNDERECEK ve O ZÂT da EHL-İ BEYT-İ NEBEVÎDEN (PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN SOYUNDAN) OLACAKTIR. (Mektubat, sf. 411-412)
... Halbuki AHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI, ÂL-İ BEYT'TEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) olacaktır... (Emirdağ Lahikası, 247-250)
Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine (Peygamberimiz (sav)'in nurani soyuna) bağlanan, ehl-i velayet ve ehl-i kemalinBAŞINA GEÇECEK ÂL-İ BEYTTEN MUHAMMED HZ. MEHDİ İSMİNDE BİR ZÂT-I NURANÎ (NURLU BİR ŞAHIS) o Süfyan'ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi (münafıklık akımını) öldürüp (etkisiz hale getirip) dağıtacaktır… (Mektubat, sf. 56-57)
…ÂHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI, ÂL-İ BEYT'TEN (PEYGAMBERİMİZİN SOYUNDAN) OLACAK. (Şualar, sf. 442)
Ben de onlara demiştim: "Ben, kendimi seyyid (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. HalbukiÂHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI, ÂL-İ BEYT'TEN (PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN AİLESİNDEN) olacaktır. (Emirdağ Lâhikası, sf. 267)

Ahmet Çolak - İddia 1:

"Hz. Mehdi (as)'ın Peygamberimiz (sav)'in Bildirdiği Güzellikleri Gerçekleştirmesinin Mümkün Olmadığı" İddiası

 "Peygamberimiz (sav)'in 23 yılda maddeten yapamadığı bir başarıyı sanki Mehdi (as) hayattayken halledecekmiş, yapacakmış gibi bir imaj oluşuyor. Sanki Peygamberimiz (sav)'den daha harika bir insanmış gibi. İnsanlarda Peygamberimiz (sav)'in verdiği bütün müjdeleri onda (Hz. Mehdi (as)'da) görmek gibi bir arzu oluyor. Mesela demek ki Hz. Mehdi (as) gelince yeryüzünde bütün adaleti sağlayacak, hak ve hakkaniyeti sağlayacak, zulmü bitirecek, maddi ve manevi kalkınma sağlayacak. Madem ki bu gerçekleşmemiş demek ki bu gelmemiş gibi düşünülüyor. Halbuki bu da isabetli karar vermemize engel oluyor."
Ahmet Çolak

Cevap: Hz. Mehdi (as), Peygamberimiz (sav)'in Haber Verdiği Tüm Müjdeleri Gerçekleştirecektir

Hz. Mehdi (as)'ın İslam ahlakının dünya hakimiyetine vesile olacağını Resulullah (sav) şöyle müjdelemiştir:
... O (Mehdi) arza sahib  olur ve kendisinden önce baskı ve zulümle dolu olan arzı adaletle doldurur. Sizden O'na kim yetişirse, kar üzerinde sürünerek dahi olsa gelsin, O'na katılsın. Zira O Mehdi'dir. (Ahir zaman Mehdisinin alametleri, Celalettin Suyuti, sf. 14)
Onun adaleti heryeri kaplayacak ve insanlar arasında Hz. Peygamberin sünnet-i seniyyesi ile muamele edecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, sf. 20)
… Yeryüzü zulüm ve işkence ile dolduğu gibi   onu doğruluk ve adaletle doldurur. (Süneni-i Ebu Davut, 5/93)
Kap su ile dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır. Hiçbir kimse arasında bir düşmanlık kalmayacaktır. Ve bütün düşmanlıklar, boğuşmalar,  hasetleşmeler muhakkak kaybolup gidecektir. (Sahih-i Müslim, 1/136)
Yeryüzü zulüm ve düşmanlıkla dolduktan sonra, mutlaka benim Ehli Beytim'den birisi çıkar. Ve nasıl daha önce zulüm ve düşmanlıkla doluysa, O dünyayı adaletle doldurur. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 11)
Abdullah b Mes'ûd (ra)'dan rivâyete göre, Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Ehli beytimden ismi ismime benzeyen bir kişi (Hz. Mehdi (as)) Arapların başına geçip idarelerini eline alıncaya kadar dünyanın sonu gelmeyecektir." (Ebû Dâvûd, Mehdi, 7)
"Dünyanın bir günlük ömrü kalmış olsa bile o kimsenin (Hz. Mehdi (as)) başa geçmesi için Allah o günü uzatır"(Ebû Dâvûd, Mehdî: 7)
Ali (b. Ebi Talib) (ra)'dan; "Rasulullah (sav)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir. Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa bile, Allah (c.c.) benim Ehl-i Beyt'imden bir zatı (Hz. Mehdi (as)'ı) gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır." (Sünen-i Ebu Davud, Cilt No. 14, Sayfa No. 402, 4283)
Peygamberimiz (sav), Hz. Mehdi (as)'ın vesile olacağı güzellikleri, Allah'ın kendisine vahiyle öğrenmiş ve ümmetine anlatmıştır. Dolayısıyla, Hz. Mehdi (as)'ın İslam ahlakını yeryüzüne hakim etmesi, onun devrinde tüm fitne ve acıların son bulması, çok büyük bir bolluk, bereket ve zenginlik olması, silahların tamamen susması barışın yerleşmesi Allah'ın haber verdiği müjdelerdir. Yüce Allah bir ayette, vaadini mutlaka gerçekleştireceğini şöyle haber vermektedir:
(Bu,) Allah'ın va'didir; Allah, vadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler. (Lokman Suresi, 6)
Allah'ın vaadini gerçekleştireceğinden şüphe duymak ise iman zaafiyetinden kaynaklanan bir durumdur. Allah dilediği takdirde tüm insanları bir anda iman ettirir, tüm dünyayı bir anda mükemmel güzelliklerle donatır. Ama imtihanın gereği olarak bunların gerçekleşmesini belirli bir süre almakta, ve Allah bu güzelliklere çeşitli vesileler yaratmaktadır. İşte ahir zamanda bu güzellikler için yaratılmış olan vesile de Hz. Mehdi (as)'dır.
Madem adeti öyle cereyan ediyor, ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hakim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u azam olarak bir zat-i nuraniyi gönderecek ve o zat da, ehl-i beyt-i nebeviden olacaktır. Cenab-ı Hakk, bir dakika zarfında beyn-es-sema vel-arz alemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve BAHAR İÇİNDE BİR SAATTE YAZ MEVSİMİNİN NÜMUNESİNİ VE YAZDA BİR SAATTE KIŞ FIRTINASINI İCAD EDEN KADİR-İ ZÜLCELAL; MEHDİ İLE DE, ALEM-İ İSLAM'IN ZULÜMATINI DAĞITABİLİR. VE VA'DETMİŞTİR, VA'DİNİ ELBETTE YAPACAKTIR. KUDRET-İ İLAHİYE NOKTASINDA BAKILSA, GAYET KOLAYDIR.(Mektubat, 425-426)
Bu iddiada üzerinden durulması gereken önemli bir husus daha vardır. "Hz. Mehdi (as), Peygamberimiz (sav)'in yapmadığını mı yapacak?" demek Mehdiyeti örtbas edebilmek için öne sürülen en mantık dışı tevillerden biridir. Hz. Mehdi (as), Peygamberimiz (sav)'in soyundan olacak bir zattır:
Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış da olsa Allah benim Ehl-i Beytimden (soyumdan) bir zatı (Hz. Mehdi (as)'ı) gönderecek. (Sünen-i Ebu Davud, 5/92)
Dolayısıyla Hz. Mehdi (as), Peygamberimiz (sav)'in torunudur ve Allah'ın ona nasip ettiği her başarı, her güzellik Peygamberimiz (sav)'e ve O'nun mübarek soyuna nasip edilmiş bir başarı ve güzelliktir. 

Ahmet Çolak - İddia 2:

"Firavun ve Nemrut, Deccalden Çok Daha Büyük Tahribat Yapmıştır" İDDİASI

CEVAP: Deccaliyetin Dünya Tarihinin En Büyük Fitnesi Olduğunu Peygamberimiz (sav) Söylemektedir

Firavun veya Nemrud'un fitnesinin deccalin fitnesinden daha büyük olduğunu iddia etmek, Hz. Mehdi (as)'ın yapacağı büyük fikri mücadeleyi kendince küçültmeye çalışmak gayretidir. Oysa deccaliyet dünya tarihinin en büyük fitnesidir ve ahir zaman da dünya tarihinin en şedit, en zoru dönemidir. Ve Allah'ın izniyle bu büyük fitneyi durduracak olan da Hz. Mehdi (as)'dır.
Hadiste tüm peygamberlerin kavimlerini deccal hakkında bilgilendirdikleri, bu büyük belayla ilgili onları uyardıkları bildirilmektedir:
"ALLAH'IN GÖNDERDIĞI HER PEYGAMBER ÜMMETINI DECCAL ILE UYARDI". (Sahih-i Buhari, Fiten 27)
Tarih boyunca gönderilmiş her peygamberin ümmetine deccali anlatmış olması, deccaliyeti ne kadar büyük bir fitne olduğunun önemli delillerinden biridir. Nitekim bir başka hadiste Peygamberimiz (sav), "Deccalin insanlık tarihinin en büyük fitnesi" olduğunu söylemektedir:
"ALLAH'IN HZ. ADEM'I YARATMIŞ OLDUĞU GÜNDEN BU YANA, DECCAL'IN FITNESINDEN DAHA BÜYÜK BIR FITNE OLMAMIŞTIR". (Medineli Allame Muhammed B. Resul El-Hüseyni el Berzenci, Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayıncılık, Genişletilmiş 8. Baskı, İstanbul, s. 225)
Bu nedenledir ki 1400 yıldır Müslümanlar her namazlarında deccalin fitnesinden korunmak için Allah'a dua ederler:
İbn-i Abbas'tan rivayet edildiğine göre Resullah ashabına Kuran-ı Kerim'den bir sureyi öğrettiği gibi şu duayı öğretmek üzere şöyle buyururdu: Deyin ki; "Ey Allah'ım! Cehennem azabındna sana sığınırım, kabir azabından sana sığınırım, Mesih-i Deccal'in fitnesinden sana sığınırım, hayat ve mematın (yaşamın ve ölümün) fitnesinden sana sığınırım."(Müslim, Mesacic:25, No.590, 1/413)
Allah'ın tüm peygamberlerine bildirdiği, Peygamberimiz (sav)'in dünya tarihinin en büyük fitnesi dediği deccaliyet için "Firavun'dan ve Nemrud'dan daha büyük değil" demek, Mehdiyeti örtbas etmek için öne sürülen geçersiz bir tevildir.
Deccaliyet insanlığın neredeyse tamamını Allah'tan ve dinden uzaklaştıracak, oluk oluk kan akmasına sebep olacak, tüm dünyayı belalarla kasıp kavuracak ve ahir zamanın fitnelerinin en yoğun olduğu dönemde Hz. Mehdi (as) çıkıp bu fitneleri fikren tam anlamıyla susturacaktır. Bediüzzaman Hazretleri de bu durumu şöyle anlatmaktadır:
Önce deccaliyet kuvvet bulup gelişecek, tüm dünyayı esir alacak:
Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden (materyalizm, Darwinizm'den) tevellüd eden (doğan) bir cereyan-ı Nemrudane (isyankar bir cereyan), GİTTİKÇE ÂHİR ZAMANDA FELSEFE-İ MADDİYE VASITASIYLA (materyalist felsefe vesilesiyle) İNTİŞAR EDEREK (YAYILARAK) KUVVET BULUP, uluhiyeti (Allah'ın varlığını) inkâr edecek bir dereceye gelir. (Mektubat s. 57)
Maddiyyunluk manevi taundur (ateist, materyalist ve Darwinist felsefeler bulaşıcı bir veba hastalığıdır) ki, beşere şu müthiş sıtmayı tutturdu, gazab-ı İlahiye çarptırdı. TELKİN VE TENKİD KABİLİYETİ TEVESSÜ ETTİKÇE (GELİŞTİKÇE), O TAUN DA (MATERYALİZM, DARWİNİZM VE ATEİZM HASTALIĞI) TEVESSÜ EDER (GELİŞİR).(Mektubat, s. 513)
Sonra Hz. Mehdi (as) bu fitneyi tam olarak etkisiz hale getirecek:
Birincisi: FEN VE FELSEFENİN tasallutiyle (etkisiyle) ve MADDİYYUN VE TABİİYYUN TAUNU, (materyalizm, Darwinizm ve ateizm hastalığı) beşer içine intişar etmesiyle (insanlar arasında yayılmasıyla), her şeyden evsvel FELSEFEYİ VE MADDİYYUN FİKRİNİ (materyalizm, Darwinizm ve ateizm gibi Allah'ı inkar eden dinsiz akımları) TAM SUSTURACAK TARZDA imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalâletten muhafaza etmek (iman edenleri sapkınlıktan korumak) ... (Emirdağ Lahikası, s. 259)
AHİR ZAMANIN EN BÜYÜK FESADI ZAMANINDA (fitnelerin en yoğun olduğu dönemde), elbette en büyük bir müçtehid hem en büyük bir müceddid, hem HAKİM (ADALETİ SAĞLAYAN) , hem MEHDİ hem mürşid hem kutb-u azam olarak BİR ZAT-I NURANİYİ (nurlu bir zatı, yani Hz. Mehdi (as)'ı) GÖNDERECEK ve O ZAT (Hz. Mehdi (as)) da, EHL-İ BEYT-İ NEBEVİDEN(Peygamberimiz (sav)'in soyundan) OLACAKTIR . Cenab-ı Hak bir dakika zarfında beyn-es sema vel-arz alemini (yer ile gök arasındaki alemini) bulutlarla doldurup boşalttığı gibi bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder (dindirir) ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini (örneğini) ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden KADİR-İ ZÜLCELAL (herşeye muktedir olan Yüce Allah) HZ. MEHDİ İLE DE, ALEM-İ İSLAM'IN (İslam aleminin) ZULÜMATINI (zulüm devrini, karanlığını) DAĞITABİLİR. VE VA'DETMİŞTİR VAADİNİ ELBETTE YAPACAKTIR. (Mektubat, s. 411-412)

Metin Karabaşoğlu ve Ramazan Ümit Şimşek

Ramazan Ümit Şimşek
Ramazan Ümit Şimşek
Metin Karabaşoğlu
Metin Karabaşoğlu
Metin Karabaşoğlu ve Ramazan Ümit Şimşek Mehtap TV'deki bir sohbet programında, Bediüzzaman Hazretleri'nin Emirdağ Lahikası'nda dile getirdiği, "Ey yüz sene sonra" ifadesini, "Üç yüz sene sonra" olarak ifade etmişlerdir. Oysa Üstadımız, Emirdağ Lahikası'nda açık ve net olarak "ey yüzden sonraki" ve "ey yüz sene sonra gelenler" ifadelerini kullanmaktadır.
EY YÜZDEN tâ üç yüz seneden SONRAKİ YÜKSEK ASRIN ARKASINDA GİZLENMİŞ, SÂKİTÂNE BENİM SÖZÜMÜ DİNLEYEN VE BİR NAZAR-I HAFİYY-İ GAYBÎ (gizli bir bakış ile gayba bakarak) İLE BENİ TEMÂŞÂ (seyreden) EDEN SAİD, HAMZA, ÖMER, OSMAN, YUSUF, AHMED, V.S. SİZE HİTAP EDİYORUM.  TARİH DENİLEN MÂZİ DERELERİNDEN SİZİN YÜKSEK İSTİKBALİNİZE (geleceğinize) UZANAN TELSİZ TELGRAFLA SİZİNLE KONUŞUYORUM. NE YAPAYIM, ACELE ETTİM, KIŞTA GELDİM. SİZ İNŞAALLAH CENNET-ÂSÂ (cennet gibi) BİR BAHARDA GELİRSİNİZ. ŞİMDİ EKİLEN NUR TOHUMLARI ZEMİNİNİZDE ÇİÇEK AÇACAKLAR. Sizden şunu rica ederim ki, mâzi kıt'asına geçmek için geldiğiniz vakit mezarıma uğrayınız. O çiçeklerin birkaç tanesini, mezartaşı denilen, kemiklerimi misafir eden toprağın kapıcısının başına takınız. "EY YÜZ SENE SONRA GELENLER! 'ŞU KALENİN BAŞINDA BİR MEDRESE-İ NURİYE ÇİÇEĞİNİ YAPINIZ. CİSMEN DİRİLMEMİŞ, FAKAT RUHEN BÂKİ VE GENİŞ BİR HEYETTE YAŞAYAN MEDRESETÜ'Z-ZEHRAYI CİSMANÎ BİR SURETTE BİNA EDİNİZ" DEMEKTİR. Zaten Eski Said ekser hayatı o medresenin hayaliyle gitmiş ve o matbu risalenin 147'nci sayfadan tâ 157'nci sayfaya kadar medresetü'z-zehranın tesisine ve faydalarına dair ehemmiyetli hakikatleri yazmış. (Emirdağ Lahikası, Sayfa 343, 344)
Risale-i Nur yayını yapan bazı siteler de yayınlarında Üstadımız'ın bu sözünü değiştirmektedir:
Nur.Gen.Tr Sitesi
Nur.Gen.tr sitesi
Emirdağ Lahikası, 99