31 Aralık 2012 Pazartesi


Elektronların Dalga Özelliği ve Bilimsel Kanıtı

Atom altı parçacıklarının söz konusu ilginç özelliğini gösteren en önemli deney, çift yarık deneyidir. Bu deney, ışığın ve elektronun dalga gibi davrandığını, ikisinin de aynı ölçüde garip özellik gösterdiğini görmek için yapılmıştır. Burada konuyu daha iyi anlayabilmek için deneyin, elektron yerine kum tanecikleri ile yapıldığı varsayılmıştır.
Thomas Young'un çift yarık deneyi
Büyük bir parçacık kaynağını, örneğin bir kum üfleyicisini bir duvarın karşısına getirelim. Üzerinde iki tane yarık bulunsun. Duvarın diğer tarafında da bu iki yarık içinden geçen parçaları izleyen bir ekran bulunsun. Parçacıklar, kaynaktan salınır, yarık üzerinde hareket eder ve ekrana çarparlar. Pek çok parçacığın yarıkların içinden geçmesini ve ekrana çarpmasını izledikten sonra, ekran üzerinde iki yığın şeklinde noktacıklar oluştuğunu görürüz. Birinci yığın, ilk yarık üzerinden gelen parçacıklar; diğer yığın da diğer yarık üzerinden gelenler. Olay beklediğimiz gibi gelişmiştir.
Şimdi deneyi, farklı şekilde yaptığımızı düşünelim. Söz konusu deney ortamını belirli bir madde ile dolduralım, örneğin su. Kum tanecikleri yerine bir titreşim aleti kullanalım. Bu alet ortamı hareketlendirsin ve sürekli olarak tüm yönlere doğru su dalgaları oluştursun. Dalgalar, parçacıklar gibi belli bir alan içinde sınırlı değildir. Ortamın tamamının içine yayılabilir. Sonuç olarak, aynı anda her iki yarıktan da geçen dalgalar tek bir ortam içinde yayılır, birbirleriyle karşılaşır ve birbirlerinin hareketini engellerler. Bir dalganın tepe noktası diğeri ile karşılaşınca, birbirlerinin etkisini yok eder. Dalga etkisi gider ve geriye su yüzeyinde bir düzlük kalır. Bu engelleme, dalgaların en temel özelliğidir.
Deney elektronlar üzerinde yapıldığında, kum taneciklerinde olduğu gibi büyük miktarlarda atom yığınının ekrana çarpması yerine, elektronların birbirlerini engelledikleri gözlemlenmiştir. Bir başka deyişle, parçacık olarak kabul edilen elektronlar için beklenen olmamıştır. Dolayısıyla, elektronlar engelleme özelliği gösterdiklerinden dalga özelliği taşımalı, parçacık olmamalıdırlar. Ama elektronlar dalga da olamazlar, çünkü tıpkı parçacıklar gibi, ekrana aralıklı yığınlar halinde çarpmışlardır. Bu durumda gözlemlerimiz, elektronların kaynaktan çıktıklarında ve ekrana ulaştıklarında parçacık oldukları, ama bunun arasındaki her yerde dalga olduklarıdır. Bu gerçekten de çok gariptir.23
Bu deneysel kanıt, materyalizmi ortadan kaldırmıştır. Materyalizme göre her parçacık, mutlaka uzayda belli bir yerde nesnel bir varlığa sahiptir. Yine materyalizme göre, bir elektron bir aralık boyunca tek bir güzergah izlemelidir ve yönü belli olmayan dalga gibi iki aralık arasında hareket etmemelidir. Ama materyalistlerin beklentileri karşılıksız kalmıştır.
Burada bahsettiğimiz dalga, suda oluşan dalga gibi fiziksel bir anlam taşımamaktadır. Buradaki dalga, elektron dalgalarıdır. Bu dalgalar, bizim fiziksel dünyamızdaki üç boyutlu ortamda var olmamaktadırlar.

Fred Alan Wolf
Fred Alan Wolf
Söz konusu dalga kavramını ünlü fizikçi Fred Alan Wolf şu şekilde tarif etmektedir:
Kuantum fizikçileri bir olayın olasılığını belirlediklerinde, bir sayı hesaplarlar. Bu sayı, kuantum dalga fonksiyonları adı verilen iki matematik fonksiyonunun çarpımından ortaya çıkar... Bu dalga fonksiyonları zaman ve mekan içinde hareket eden gerçek birer dalga olarak farz edilirler. Ancak aslında bunlar gerçek dalga değillerdir, tamamen hayalidirler. Bunlar, manyetik alan veya yer çekimi alanı gibi bir alan değillerdir. Bunlar ölçülemezler. Kütleleri veya enerjileri yoktur. Bunlar yalnızca bizim zihnimizde ve hayal gücümüzde var olurlar. Yani, gözlemlediğimiz gerçek maddesel varlıklar gibi varlıkları yoktur...
Zaman halkalarını yöneten dinamik kanunları, bize ait bir hikayeyi meydana getirir. Bir başka deyişle, bir zaman halkası meydana getirildiğinde, bilinçli veya bilinçsiz olarak "dışarıda" olarak tecrübe ettiğimiz dünya, hem kendi zihnimizde hem de nesnel olarak paylaştığımıza inandığımız gerçeklikte meydana gelir.24
Fred Alan Wolf'a göre, elektronlarla ilgili kesin ve bilimsel olan gerçek; bildiğimiz fiziksel veya matematiksel kavramlar içinde anlaşılmasının imkansız olduğudur. Ancak bizler zaten dışarıdaki gerçeklikle hiçbir zaman bir bağlantı içinde olamayız. Kendi algılarımızı aşarak dış dünyanın aslına ulaşmamız imkansızdır.
Çift yarık deneyi, tüm atom altı parçacıkları ile denenebilir. Ama sonuç hep aynı olacaktır. Çünkü kuantum mekaniği, tüm evrene hakimdir. Milyonlarca atom bir araya gelip büyük bir nesneyi veya bir insanı meydana getirdiğinde, söz konusu engelleme etkisinin gözlemlenme ihtimali de azalır. Ama bunun anlamı, kuantum mekaniğinin artık geçersiz olduğu değildir. Sadece bu işlem artık gözlemlenememektedir. Dolayısıyla bu gerçek, maddenin tümü için geçerlidir. Washington Üniversitesi'nden matematikçi Thomas McFarlane'e göre kuantum mekaniğinde, günlük yaşantımızda karşımıza çıkan büyük objeler de aslında nesnel olarak var olan maddeler değildirler. Farlane'e göre, nesnel olarak var olan dünyanın görüntüsü, sadece bir illüzyondur.25
dünya hayatıÇift yarık deneyi ile kanıtlanmış olan şey, elektronların bildiğimiz fiziksel ve matematiksel kavramlarla anlaşılmasının imkansız oluşudur. Ancak bizler za-ten dış dünyadaki gerçeklikle hiçbir zaman bir bağlantı içinde olamayız. Algı-larımızın bize gösterdiklerini aşarak, dış dünyanın aslına ulaşmamız müm-kün değildir.
Kuantum mekanikçilerinin bilimsel olarak ispat ettikleri şey, nesnel dünyanın yoğunlaştırılmış bir dalga şeklinde var olduğudur. Kuantum mekanikçilerine göre insanı aldatan en büyük problem ise bizim algılarımızla var olan dünyada, gerçekliği oldukça ikna edici olan detay, keskinlik ve netliğin söz konusu olmasıdır. Oysa dışarıdaki dünya bize hiçbir zaman ulaşmamaktadır. Bizler, dışarıdaki gerçekliği, dışarıda var olan madde dünyasının aslını hiçbir zaman göremeyiz. Bizim zihnimizde oluşan bir dünya vardır ve bizim algılarımızla var olmasına rağmen bu dünya mükemmel bir netlikle oluşmaktadır. Günlük yaşantımız, dışarıda var olan gerçeklik ile oldukça çelişkili bir görünüm sunmaktadır. Bu durumda karşımıza çıkan soru, fiziksel gerçeklerin mi, yoksa bizlere doğru ve net görünenlerin mi doğru kabul edilmesi gerektiğidir. Thomas J. McFarlane, bu soruya bir karşılaştırma yapılarak cevap bulunabileceğini belirtmektedir.
McFarlane'e göre günümüz bilim adamlarının, bu cevabı bulmak için bundan 300 yıl öncesine gidip, Dünya'nın düz olduğuna inanan insanlarla karşılaştığını düşünebiliriz. Bilim adamları, onların hatasını düzeltmek için onlara kibarca yanlış düşündüklerini, Dünya'nın aslında yuvarlak olduğunu söylerler. Onlar ise muhtemelen, bilim adamlarına neden böylesine çılgınca bir fikre kapıldıklarını soracaklardır. Bilim adamları ise onlara, o dönemin şartları ve bilgisi dahilinde kendi tezlerini kanıtlayacak tek bir delil bile getiremeyeceklerdir. Ancak onlar günümüz insanlarına, tüm deneyimlerine dayanarak ve bununla ilgili deliller getirerek Dünya'nın düz olduğunu kendilerince açıklarlar. Dahası, yeryüzünü ölçmek ve yol haritaları yapmak için gezegen geometrisi kavramını kullanır ve günlük yaşamlarında bununla çelişen hiçbir şey bulmazlar. Aynı şekilde, geniş bir araziye veya denize baktıklarında da hiçbir eğrilik görmediklerini söyler ve Dünya'nın yuvarlaklığını kanıtlayan hiçbir delil bulunmadığını iddia ederler. Bu durumda, "Dünya yuvarlaktır" iddiası bir aldatmaca gibi kalır. Bilim adamları, hiçbir şey kanıtlayamamış olarak, zaman makinelerine biner ve günümüze dönerler.26
uçak - dünya
McFarlane'e göre, dostlarımızı Dünya'nın yuvarlak olduğuna ikna edemememizin sebebi, elbette, Dünya ile karşılaştırıldığında çok küçük oluşumuzdur. Deneyimimiz coğrafik olarak küçük bir alanda sınırlı kaldığı için Dünya, gerçekte öyle olmadığı halde, düz gibi görünmektedir. Bir başka deyişle, Dünya'nın görünen düzlüğü aslında gerçek bir düzlük değildir, çünkü Dünya düz değildir. Ama bu, Dünya'nın büyüklüğü nedeniyle yanıltıcı bir düzlüktür. Dünya'nın yuvarlak olduğunu kanıtlamak için, günlük deneyimlerimizin ötesine gitmemiz gerekmektedir. Örneğin, bir uçak ile Dünya etrafında uçabilir veya bir uzay mekiği ile uzaya çıkabiliriz. Ama günlük deneyimlerimizle sınırlı kaldığımızda, düzlüğün bir illüzyon olduğuna dair hiçbir kanıtımız yoktur. Aynı şekilde, Dünya'nın düz olduğuna inanmamak için bir nedenimiz de yoktur. McFarlane, verdiği bu örnekten sonra sözlerine şu şekilde devam eder:
Eğer insanlar geçmişte gerçek konusunda bu derece aldanmışlarsa, biz şu anda aldanmadığımızı nasıl bilebiliriz? Gördüğümüz gibi, bizim şimdiki gerçek görüşümüzün günlük deneyimlerimizle uyumlu olması, onları gerçek haline getirmez. Bizim deneyimlerimizin bir sınırı olduğu için, belki de nesnel dünya fikrimiz gerçekten de bir illüzyondur. Tıpkı düz dünya fikrinin bir illüzyon olması gibi.27

Maddenin Mutlaklığı İddiası, Materyalizmle Birlikte Yok Olup Gitmiştir

Kuantum mekaniğinin bizlere göstermiş olduğu sonuç şudur: Madde, materyalistlerin iddia ettikleri gibi mutlak ve sonsuz değildir. Madde ezeli veya ebedi olmadığı gibi çevremizde gördüğümüz varlıklar da sadece birer atom yığını değillerdir. Kuantum fiziğine göre madde, materyalistlerin hiç hesaba katmadığı boyutlar içinde nitelik değiştirmiş ve maddenin temelinin sadece bir enerji şekli olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Materyalizm, kuantum fiziğinin gösterdiği gerçekler ile bilimsel anlamda kesin olarak çökmüştür.
Paul Davies ve John Gribbin, yeni fiziğin materyalizmi tamamen ortadan kaldırdığı gerçeğini şu şekilde özetlemektedirler:
Materyalizme hayat veren bilim olan fiziğin aynı zamanda materyalizmin ölümü için bir sinyal olduğunu söylemek doğrudur. 20. yüzyıl boyunca yeni fizik, bir seri şaşırtıcı gelişme ile materyalist doktrinin temellerini ortadan kaldırdı. Önce, Newton'un mekan ve zaman konusundaki tahminlerini ortadan kaldıran görecelik kuramı geldi... ve daha sonra kuantum teorisi geldi ve bizim madde görüntümüzü tamamen değiştirdi.28
Fizikçi Fred Alan Wolf ise, materyalizmi artık bilim adamlarının da terk etmiş olduklarını şu şekilde haber vermektedir:
Çoğu bilim adamı da dahil olmak üzere pek çoğumuz, yeni nesnel materyalizmi kabul etmiyoruz. Kalbimizin derinliklerinde, bizden önceki simyacıların yaptıkları gibi, tüm evrenden sorumlu olan şeyin, materyalizmden çok daha zengin bir şey olduğuna inanıyoruz.29
Materyalizmin çöküşünün getirdiği sonuç nedir? İnsanların büyük bir kısmını aldatan, onları Allah'ın varlığına inanmaktan alıkoyan en büyük sebeplerden biri maddenin tek mutlak varlık olduğuna olan kesin kanaatleridir. Dış dünyayı, algıladıklarının bir bütünü olarak kabul etmek yerine, gördükleri her şeyin mutlak gerçeği ile muhataplarmış gibi davranırlar. Materyalizmin sunduğu maddenin varoluşundaki amaçsızlığı, kendilerine de uygular ve dünyaya geliş ve dünyada bulunuş amaçlarının olmadığını zannederler. Allah'ın varlığının delillerini göremez ve inanabilmek için Allah'ın da (Allah'ı tenzih ederiz) maddesel bir varlık olarak kendilerine gözükmesini beklerler. Varlıkların yaratılmadıklarına inanır ve dolayısıyla bir Yaratıcı'nın varlığını asla kabul etmek istemezler.
İşte materyalizm bahanesine sığınılarak yapılmak istenen, aslında Allah'ın mutlak varlığını ve Allah'ın yaratmasını reddetmeye çalışmaktır. Materyalizmin çöküşü, bu bahaneyi kesin olarak ortadan kaldırmış, Allah'ın mutlak varlığı gerçeğini tüm delilleriyle göstermiştir.
Stephen M. Barr
Stephen M. Barr
Delaware Üniversitesi Bartol Araştırma Enstitüsü parçacık fizikçisi Stephen M. Barr, bu gerçeği şu sözlerle ifade etmektedir:
Bilim bizi böyle bir serüvenin içine sürükledi. Silahlarla değil; teleskoplarla ve parçacık hızlandırıcılarıyla donanmış ve derin matematiğin işaretleri ve sembolleriyle konuşan bilim, bize, çok farklı kıyıları ve bize oldukça yabancı olan fantastik yerleri getirdi. Biz evreni incelemeye devam ettikçe, yolculuğun sonuna geldiğimizde artık birer birer bize tanıdık gelen sınır taşlarını ve en eski evimizin planını kavramaya başladık.Gerçeği bulmaya çalıştığımız bu yolculuk en sonunda bizi Allah'a yöneltmektedir.30
Maddenin aslı ile muhatap olduğunu düşünmek yalnızca bir zandır. Algılarımızla kavrayabildiğimiz bu dünyada, buna dair hiçbir kanıt yoktur. Bizler, yalnızca kendi algılarımızda var olan dünyayı görebilir, duyabiliriz. Dışarıdaki maddesel dünyanın aslına ulaşabilmemiz imkansızdır. Evren ezeli ve ebedi değildir, bir başlangıcı ve bir sonu vardır. Evrenin hiçbir noktasında, materyalistlerin iddia ettiği şekilde bir "amaçsızlık" hakim değildir. Tüm evren ve bunun içindeki her varlık, bir amaç uğruna var edilmiştir. Bunların tümünün gösterdiği tek bir sonuç vardır: Evrenin her noktasında yaratılmışlık hakimdir. Yaratılan eserler ise, çok daha üstün bir gücün, bir Yaratıcı'nın varlığını gösterir. O Yaratıcı, tüm alemleri sarıp kuşatmış olan Yüce Allah'tır.
manzara
İnsanların büyük bir kısmını aldatan en büyük sebeplerden biri, maddenin tek mut-lak varlık olduğuna kesin kanaatleridir. Bu bakış açısıyla, materyalizmin sunduğu mad-denin var oluşundaki amaçsızlığı kendilerine de uygular ve dünyaya geliş amaçlarının olmadığını zannederler. Allah'ın varlığının delillerini göremez ve materyalizm büyüsü içinde saplanıp kalırlar.

Oysa asıl gerçek şudur: Tüm evren ve bunun içindeki her varlık, bir amaç uğruna yara-tılmıştır. Yüce Rabbimiz olan Allah, var olan her şeyi yoktan yaratan, tüm alemleri sarıp kuşatandır.
Materyalistlerin bu gerçeğe karşı mücadeleleri artık bir anlam taşımamaktadır. Çünkü modern fizik, onların tümüyle aleyhlerine sonuç vermiştir.
Allah ayetlerinde şöyle bildirir:

Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık.

Eğer bir 'oyun ve oyalanma' edinmek isteseydik, bunu, Kendi Katımız'dan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.

Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size.

Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur. O'nun yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar. (Enbiya Suresi, 16-19)