31 Aralık 2012 Pazartesi


Renkler Yalnızca Beynimizde mi?

Işık sadece beynimizde oluşan bir algıdan ibarettir. Dolayısıyla, kaynağı ışık olan ve tüm yaşamımızı çevrelemiş olan renkler de, beynin yorumundan başka bir şey değildir.
renkler
Her bir frekanstaki fotonlara renk adı verilir. Fotonun titreşim boyutuna göre renkleri birbirinden ayırt ederiz. Yani, kırmızı bizim için farklı titreşim boyutunun, sarı ise başka bir titreşim boyutunun meydana getirdiği renklerdir. Kağıt beyazdır, çünkü her frekansı yansıtır ve bunların bileşimi beyazı meydana getirir. Yaprak yeşildir, çünkü yalnızca yeşil renk hissi veren frekanslardaki fotonları yansıtır, geri kalanları emer. Cam saydamdır, çünkü fotonlar hemen hemen hiçbir engelle karşılaşmadan camın içinden geçerek bize ulaşabilirler. Siyah bir kumaş, tüm fotonları soğurduğu için geriye hiçbir şey yansımaz. Yani buradan gözümüze fotonlar ulaşmaz, biz de onu karanlık yani siyah olarak algılarız. Ayna görüntüyü kopyalar, çünkü yansıtma yüzeyi pürüzsüzdür ve gelen ışınlar çarpıp sektikleri anda birbirlerine olan paralellikleri hemen hemen hiç bozulmaz.
göz
Rengin algılanması gözün retina tabakasındaki koni hücrelerinde başlar. Retinada, ışığın belli dalga boyuna tepki veren üç ana koni hücre grubu vardır. Bu hücre gruplarının birincisi kırmızı, ikincisi mavi, üçüncüsü ise yeşil ışığa hassastır. Bu üç farklı koni hücresinin farklı oranlarda uyarılmaları sonucunda milyonlarca farklı renk tonu ortaya çıkar. Ancak, ışığın koni hücrelerine ulaşması renklerin oluşması için yeterli değildir. John Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden araştırmacı Jeremy Nathans, gözdeki hücrelerin renkleri oluşturmadığını şöyle belirtir:
Bir koni hücresinin tek yapabildiği, ışığı yakalayıp onun yoğunluğu hakkında bilgi vermektir. Renk hakkında size hiçbir şey söylemez.36
Koni hücreleri algıladıkları bu renk bilgilerini, sahip oldukları pigmentler sayesinde elektrik sinyallerine dönüştürürler. Bu hücrelere bağlı olan sinir hücreleri de elektrik sinyallerini beyindeki özel bir bölgeye iletirler. İşte hayatımız boyunca gördüğümüz rengarenk dünyamızın oluştuğu yer beyindeki bu özel bölgedir.
göz şema
Renk ilk olarak gözün retina tabakasında algılanır. Retinadaki üç ana koni hücre buradaki farklı dalga boylarına tepki verir. Koni hücrelerinin farklı oranlarda uyarılmaları sonucunda milyonlarca farklı renk tonu ortaya çıkar. Koni hücrelerinde elektrik sinyallerine dönüştürülen bu renkler, optik sinire iletilir. Bunun sonucunda karşımızdaki rengarenk dünya oluşur. Ancak aslında, beynin bu bölümünde hiç renk yoktur. Renkli dünya bizim yalnızca algıladığımız şeydir.
Peki beynin bu bölümünde hiç renk var mıdır?
Beynin bu özel bölgesi, tıpkı beynin diğer bölgeleri gibi kapkaranlıktır. Orada hiçbir ışık, hiçbir renk yoktur. Beynin bu bölgesinde kırmızı, yeşil, sarı renk yoktur. Beyaz yoktur. Rengarenk çiçekli bahçeler, gözümüzü kamaştıran güneş ışığının hiçbir yansıması yoktur. Masmavi gökyüzü, yemyeşil ağaçlar yoktur. Kafatasının içi zifiri karanlıktır. Gözlerimizden içeriye doğru ışığın girdiğini zannederiz. Oysa, ne gözlerimizin dışında, ne de gözlerimizin arkasında ışıktan eser yoktur.
Renklerin oluşumu, nesnelerin ışığı yansıtma özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Dış dünyada ışık olmadığına göre, renklerin varlığı da söz konusu değildir. O halde "dışarıda" olarak kabul ettiğimiz renkli dünya nerededir? Bu renkli dünya, ne dışarıdan bize doğrudan ulaşabilir, ne de beynimizin içinde oluşur. Renkli dünya, bizim algıladığımız şeydir. Biz öyle yorumladığımız için bu şekildedir.
Cambridge Üniversitesi matematik ve teorik fizik bölümünden Peter Russell bu durumu şu şekilde tarif eder:
"Dışarıdaki" dünyanın, bizim tecrübe ettiğimizden oldukça farklı olduğu gerçeği pek çok kişiyi şaşırtmaktadır. Yeşil renkle ilgili deneyimlerimizi değerlendirin. Fiziksel dünyada belirli bir frekansta ışık vardır ama ışığın kendisi yeşil değildir. Gözden beyne iletilen elektrik impulsları da yeşil değildir. Orada hiçbir renk yoktur. Gördüğümüz yeşil renk, bu ışık frekansına cevap veren zihinde görülen bir niteliktir. Zihnin yalnızca nesnel deneyimi olarak var olur.37 (vurgu orijinaline aittir.)
Renkler, tıpkı ışık gibi, beynin yorumu ile ortaya çıkar. Görüntümüzde var olan aydınlık ve renkli dünya, yalnızca bizim bu şekilde algıladığımız radyasyon türlerinin oluşturduğu bir dünyadır.* Yorum tamamen bize aittir. Bristol Üniversitesi fahri nöropsikoloji profesörü Richard L. Gregory, Eye and Brain (Göz ve Beyin) isimli kitabında bu gerçeği şöyle özetlemiştir:
Işık, kelimenin tam anlamıyla renkli değildir. Işık, parlaklık ve renk algılarını verir. Ama bunu, ancak uygun bir göz ve sinir sistemi ile başarabilir.38
Gözde oluşacak bir hasar veya yapısal bir farklılık, gelen fotonları farklı elektrik sinyallerine dönüştürecek ve beyindeki görme merkezi aynı özellikte dahi olsa, göz tarafından işlenen sinyaller, aynı cismin çok farklı şekillerde algılanmasına neden olacaktır. Renk körleriyle normal görenlerin belli renkleri çok farklı algılamaları ve yorumlamaları bundandır.
renk körlüğü
Bizim "dışarısı" olarak algıladığımız mekanda aslında hiç renk yoktur. Bizim ışık ve renk olarak yorumladığımız foton hareketleri, zifiri karanlık bir ortamda gerçekleşen fiziksel olaylardan başka bir şey değildir.
Bütün bu açıklamaların ortaya çıkardığı gerçek ise şudur: "Dışarısı" olarak algıladığımız mekan, karanlıktır. Aslında karanlık kavramı da aldatıcı olabilir. Orada hiçbir renk yoktur. Cıvıl cıvıl renklerle bize sunulmuş olan üç boyutlu, aydınlık dünya tümüyle yanıltıcıdır. Bizim ışık veya renk olarak yorumladığımız foton hareketleri, zifiri karanlık bir ortamda gerçekleşen fiziksel olaylardan başka bir şey değildir. Göz de dahil olmak üzere tüm vücudumuz ve üç boyutlu, rengarenk bir mekan olarak gördüğümüz tüm maddi alem, bu boşluğun içinde yer alır. Bunu bizim gördüğümüz şekilde yorumlayan, yalnızca beyindir. Ama işin ilginç yanı, tüm bunları algılayan gözün ve tüm bunları yorumlayan beynin de zifiri karanlık oluşudur. Işık ve renk, onu yorumlayan beynin içinde de değildir.
Bilinç ve beyin konusunda sayısız çalışması bulunan Tufts Üniversitesi felsefe profesörü Daniel C. Dennett, bu gerçeği şu şekilde özetlemektedir:
Ortak kanıya göre bilim, renkleri fiziksel dünyadan kaldırmış ve yerine sadece renksiz, farklı dalga boylarındaki elektromanyetik ışınları bırakmıştır.39
Dennett, bir başka kitabında, renklerin meydana gelişi hakkında ise şunları söylemektedir:
Dünyada renk yoktur; renk sadece bakanın gözünde ve beyninde oluşur. Nesneler ışığın farklı dalga boylarını yansıtırlar, ancak bu ışık dalgalarının rengi yoktur.40
görüş açısı
Renk, kişinin algılama biçimi ile ilgili olduğuna göre, bizim algıladığımız dün-yanın, başkaları için de aynı olup olmadığını bilmemize imkan yoktur. Birisi için kırmızı olan bir nesne, belki de bir başkası için farklı renktedir. Onun kır-mızı algısı ile kendimizinkini kıyaslamamız olanaksızdır.
Renk, kişinin dışarıdaki ışığı algılama biçimi ile ilgili olduğuna göre, bizim algıladığımız dünyanın, başkaları için de aynı olup olmadığını bilmemize imkan yoktur. Bir başkasının kırmızı olarak gördüğü rengin bizim için de aynı kırmızı olduğunu hiçbir zaman bilemeyiz. "Rengarenk" kavramı, belki bizim için milyonlarca farklı rengin bir arada oluşu ile ifade ettiğimiz bir kavramdır. Ama bir başkası, çok daha sınırlı sayıda renk netliği ve çeşitliliği görüyor ve bunu yine "rengarenk" olarak yorumluyor olabilir. Bizim algımız ile, bizimle birlikte aynı nesneye bakan karşımızdaki kişinin algısını karşılaştırma imkanımız yoktur. Biz, aynı şeye baktığımızı zannederiz. Ama belki de bizim ve karşımızdaki kişinin algıladığı şey, birbirinden son derece farklıdır. Dış dünyayı algılayış şeklimiz, beş duyumuzla sınırlı olduğuna göre, mavinin karşımızdaki kişi için de aynı mavi, kahvenin tadının karşımızdaki kişi için de aynı tat olduğunu hiçbir zaman bilemez ve bunu tarif edemeyiz.
Renk körlüğü, renklerin yalnızca beynimizde oluştuğunun önemli delillerindendir. Bilindiği gibi gözdeki retinada oluşan küçük bir farklılık renk körlüğüne sebep olur. Bu durumdaki birçok insan, yeşil ile kırmızıyı birbirinden ayırt edemez. Bizim için yeşil olan bir şey, onların dünyasında tamamen farklı renktedir. Bunun tek sebebi, renk kavramını farklı algılıyor oluşumuzdur. Bizim "yeşil" olduğundan emin olduğumuz bir şeyi, karşı tarafın "gri" olarak görüyor olması, onun yanıldığını göstermez. Hangisinin doğru algı olduğunu hiçbir zaman bilemeyiz. Çünkü her ikisi de algıdır ve bunun gerçekliğini test etme ve karşılaştırabilme imkanımız yoktur. Yeşil algısı da, gri algısı da kişilerin kendi deneyimleridir ve bu kişisel deneyimlerin gerçekliği o kişinin yorumuna kalmıştır.
Burada varmamız gereken sonuç şudur: Varlıklara yüklediğimiz tüm nitelikler, "dış dünyadaki asıllarına" değil beynimizdeki görüntülerine aittir. Bizler hiçbir zaman algılarımızı aşıp, dışarıya ulaşamayacağımız için maddelerin ya da renklerin gerçek varlığını da göremeyiz. Ünlü düşünür Berkeley de bu gerçeğe şu sözleriyle dikkat çekmektedir:
Kısaca, aynı şeyler, aynı zamanda bazıları için kırmızı, bazıları için sıcak başkaları için tam tersi olabiliyorsa, bu demektir ki biz yanılsamaların etkisindeyiz ve 'şeyler' ancak bizim zihnimizde vardır...41
resme bakmak
Avustralya'nın Adelaide Üniversitesi'nde görev yapan Oxford Üniversitesi'nden Gerard O'Brien, bir radyo konuşmasında bu konuyla ilgili şunları söylemektedir:
insan görüşü ve arı görüşü
Solda, insan gözünden bakıldığında çiçeklerin görünümü. Sağda ise, aynı çiçekleri arılar böyle görüyor.
Dış dünyaya baktığımızda nesneleri renkli olarak görüyoruz ve bu renklerin de gerçekte tüm gördüğümüz nesnelere ait olduğunu düşünüyoruz. Ama şu anda, bunun bu şekilde olup olmadığı ile ilgili oldukça ilginç bir soru söz konusu. Birçok felsefeci bizim gördüğümüz renklerin, bu renklerin özelliklerinin gerçekte dünyanın içimizde meydana gelen temsili görüntüsünün özellikleri olduğunu iddia ediyorlar. Buna göre dünyanın kendisine ait böyle renkler bulunmuyor. Bu nedenle bizim zihinlerimizin dışında olan, bizim yaşadıklarımızdan bağımsız olan dünya aslında renksiz... Sözün gelişi, siz elmaya bakmadığınız zaman yine kırmızı renkte mi? Düşündüğümüz zaman dünyanın bizim gördüğümüzü düşündüğümüz renkte olduğunu sanmak aslında bizim şovence yaklaşımımız. Çünkü artık bu gezegeni paylaştığımız diğer canlıların farklı renk sistemleri olduğunu ve bazı durumlarda renkler arasında bizden daha az ayırım yaptıklarını ve bunun sonucunda dünyayı gerçekte bizim gördüğümüzden farklı renklerde algıladıkları görüşünü biliyoruz. Bu nedenle biz dünyayı belirli renklerde görüyoruz, fakat belki de hayvanlar farklı renk grubu içinde görüyorlar. Neden şimdi bizim gördüğümüzün doğru olduğunu düşünelim? Dünyanın gerçekte sahip olduğu renklerin bizim gördüklerimiz olduğunu nereden bilebiliriz? Belki de bunlar sadece, bizim ve yeryüzündeki hayvanların oluşturduğu görüntülerin özüne ilişkin dünyayı kodlamanın iki farklı yolu.42
O'Brien'ın konuyla ilgili tespiti, gerçekten de "dışarıdaki gerçekliğin" nasıl bir şey olduğunu sorgulama bakımından önemlidir. Bizim dışımızdaki diğer canlıların da dışarıda ışık gördüklerine veya renkleri bizim gibi algıladıklarına dair hiçbir delil yoktur. Bizim kanaatimizin en doğru olduğunu gösteren bir bilimsel delile de ulaşmamız mümkün değildir. Bu durumda dış dünya ile ilgili yalnızca zanlarımız ve tahminlerimiz söz konusudur. Çünkü dış dünyayı bildiğimiz şekilde algılamamız, sahip olduğumuz beş duyuya bağlıdır.