25 Ocak 2013 Cuma

Gerçekler 1


Gerçekler 1

Giriş

Dünya üzerinde her insanın kendine benimsediği bir yol, bir yaşam tarzı vardır. Ancak bu yollardan kimi yanlış yollardır ve insanları maddi ve manevi yönden çıkmaza sokar. İnsanların önündeki sayısız alternatif içinde doğru yolu bulabilmesi için ise düşünmesi ve gerçekleri araştırması gerekir.
Bu kitapta hayatın çok farklı yönleriyle ilgili ve aynı zamanda çok önemli bazı gerçekleri okuyacaksınız.
İçinde yaşadığımız evrenin varoluşu, çevremizdeki canlıların sahip olduğu mucizevi özellikler, kendi bedenimizde her an durmadan işleyen olağanüstü sistemlerle ilgili bilgiler size herşeyin Allah tarafından yaratıldığı gerçeğine ulaştıracak.
Herşeyin tesadüfen oluştuğunu iddia eden evrim teorisinin bilimsel yönden geçersizliği ile ilgili verilen açıklayıcı ve doyurucu bilgiler, evrenin ve hayatın oluşumunda asla tesadüfe yer olmadığı gerçeğini size hatırlatacak.
Tüm bunların yanısıra, geçtiğimiz 20. yüzyılda tüm dünyada yaşanan kaos ve kargaşanın sebeplerinin incelendiği bölümlerde, Darwinizm’in, insanlığın yaşadığı tüm bu belaların ve acıların kaynağı olduğu gerçeği şaşırtıcı bir biçimde karşınıza çıkacak.
Son olarak da yaşanan tüm sıkıntıların, acıların, belaların, kaosun, kavgaların, savaşların, düşmanlıkların, zulmün yaşanmak zorunda olmadığını anlatan bölümde, tüm olumsuzlukların bir anda iyiliklere ve güzelliklere çevrilmesinin tek çözümünün Kuran ahlakının yaşanması olduğu gerçeğine şahit olacaksınız.
Harun Yahya’nın tüm eserlerinin genel bir özeti şeklinde hazırlanmış olan bu çarpıcı ve gerçekleri ortaya çıkaran yazılar, hayata olan bakış açınızı değiştirecek.

Evrim Yanılgısı

Büyük Patlamanın Ardından Gelen Düzen

Evrenimiz, "Büyük Patlama" (Big Bang) sonucunda ortaya çıkmıştır. Bugün tüm bilim dünyası bu gerçek üzerinde birleşmektedir.
Evreni incelersek, son derece muhteşem bir düzen ve detaylı bir tasarımla donatılmış olduğunu görürüz. Evrenin yoğunluğu, genişleme hızı, yıldız sistemlerinin, galaksilerin tasarımı, çekim güçleri, yörüngeleri, hareket biçimleri, hızları, içerdikleri madde miktarı... Hepsi son derece ince hesaplar ve hassas dengeler üzerine kuruludur. Aynı şekilde evrende yer alan Dünyamız, çevresini saran atmosfer, insanın yaşamına en uygun yapıdaki yeryüzü, bunların tümü olağanüstü bir tasarımın örnekleridir. Bu hesaplarda ve dengelerdeki çok ufak bir oynama tüm evrenin ve Dünya'nın darmadağın olmasına yeterlidir.
Peki, muazzam bir patlama sonucunda böyle detaylı, karmaşık ve kusursuz bir düzen ve tasarım nasıl ortaya çıkmıştır?
Bilindiği gibi patlamalar düzen değil, düzensizlik, dağınıklık ve yıkım meydana getirirler. Big Bang de bir patlama olduğuna göre, beklenmesi gereken, bu patlamanın ardından maddenin uzay boşluğunda "rastgele" dağılması olacaktır. Fakat büyük patlamanın ardından böyle rastgele bir dağılma olmamış ve madde evrenin belirli noktalarında birikip galaksileri, yıldızları, yıldız sistemlerini, Güneşi, Dünya'yı ve üzerindeki bitkileri, hayvanları, insanları oluşturmuştur. Bu durum bir buğday ambarına atılan el bombasının, buğdayları toplayıp, düzenli balyalara sarıp üstüste istiflemesiyle bile karşılaştırılamayacak kadar "mucizevi" bir durumdur.
Bu durumun tek bir açıklaması vardır: Big Bang gibi bir patlamanın ardından böyle bir düzenin meydana gelmesi ancak olayın her anını yönlendiren bilinçli bir müdahale sonucunda gerçekleşebilir. Bu da evreni yoktan var eden ve onun her anını kontrolü ve hakimiyeti altında bulunduran Yüce Allah'ın yaratmasıdır.
bigbang

Evrenin Yaratılışındaki Hassas Dengeler Ve Büyük Düzenlilik
Hakkında Bilim Adamları Ne Diyor?

symbiotic
Ünlü bir teorik fizik profesörü olan Paul Davies:
"Hesaplamalar, evrenin genişleme hızının çok kritik bir noktada seyrettiğini göstermektedir. Eğer evren biraz bile daha yavaş genişlese çekim gücü nedeniyle içine çökecek, biraz daha hızlı genişlese kozmik materyal tamamen dağılıp gidecekti... Dolayısıyla evrenin patlama hızı inanılmayacak kadar hassas bir kesinlikle belirlenmiştir. Bu nedenle Big Bang herhangi bir patlama değil, her yönüyle çok iyi hesaplanmış ve düzenlenmiş bir oluşumdur." (Paul Davies, Superforce: The Search for a Grand Unified Theory of Nature, 1984, s.184)
Çağımızın en ünlü bilim adamlarından Stephen Hawking:
"Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi." (Stephen Hawking, A Brief History of Time, Bantam Press, London: 1988, s. 121-125)
Amerikalı Astronomi Profesörü George Greenstein:
"Kanıtları inceledikçe, ısrarla önemli bir gerçekle karşı karşıya geliriz. (Evrenin oluşumunda) bir doğaüstü akıl —ya da Akıl— devreye girmiştir." (George Greenstein, The Symbiotic Universe, s. 27)
Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)

Darwinizm'e Göre Şuursuz Atomlar Bir Gün Karar Almış ve
Çeşit Çeşit Balıkları Oluşturmuşlardır

balıkResimdeki boş akvaryuma canlılık için gereken tüm atomları, molekülleri, aminoasitleri vs. atsanız ve ne kadar süre gerekiyorsa o kadar bekleseniz, bu akvaryumda rengarenk, her biri birbirinden güzel, her biri farklı şekillere ve yapılara sahip, gerektiğinde kendini kamufle edebilen, su altında rahatça yaşayabileceği  yapılara ve organlara sahip kusursuz balıklar oluşturabilir misiniz? Elbette ki hayır! Hatta dünyadaki tüm bilim adamları biraraya gelerek tüm imkanlarını seferber etseler dahi, bu boş akvaryumda tek bir balık bile oluşturamazlar.
Ancak Darwinistler'e göre, milyarlarca yıl önce tesadüfen biraraya gelen birkaç atom karar almış ve bu balıkları oluşturmuştur.
Şuursuz atomların, biraz zaman verildiğinde tesadüflerin yardımıyla harikalar yaratacağına inanan Darwinizm büyük bir aldatmacadır. Türk milleti keskin zekası ve kavrayış yeteneği ile Darwinizm'i tarihin çöplüğüne atmıştır.

Darwinistler, Şuursuz Atomların Cansız
Dünyayı Tesadüfen Canlandırdığını İddia Eder

mikroskopDarwinistler, her türlü elverişsiz koşulun bulunduğu bir ortamda, amonyak, karbon, azot, fosfor gibi cansız ve şuursuz atomların tesadüfler sonucu biraraya geldiklerini ve sonra ortak bir karar aldıklarını iddia ederler. Onlara göre atomlar aldıkları bu kararı eksiksizce uygulamışlar ve bu cansız dünyanın üzerinde tesadüfen ağaçları, karıncaları, papağanları, elmaları, dutları, hurmaları, kuğuları, atmacaları, yunusları, yosunları, arıları, atları, tavşanları, ıhlamur ağaçlarını, yaseminleri, papatyaları, uçak mühendislerini, beyin cerrahlarını, genetik mühendislerini, kendini oluşturan atomları inceleyen atom profesörlerini meydana getirmişlerdir.
Darwinistler, bu akılalmaz iddialarını ağır ve ağdalı bir üslupla, bolca Latince kelimeler kullanarak anlatırlar. Bu şekilde iddialarındaki mantık çöküntüsünü gizlemeye çalışırlar. Onların durumundan habersiz olanlar da, bu tılsımlı üsluptan etkilenip, "bunlar ne kadar bilgili, üstün insanlar" diyerek, her dediklerini kayıtsız şartsız kabul ederler.
Oysa Darwinizm'e inanmak mantığın, düşünme yeteneğinin, aklın ve kavrayışın tamamen felç olması demektir. Normal bir insan "taşlar tesadüfen dizilip, bir gökdeleni tüm tesisatı ile birlikte inşa etti" der mi? Elbette diyemez. Darwinistler ise, bundan daha da inanılmaz olan bir iddiada bulunmakta, şuursuz atomların dizilip canlandıklarını ve canlı varlıkları oluşturduklarını söylemektedirler.

Atomlar Görebilir, Duyabilir, Düşünebilir,
Hissedebilir, Lezzet Alabilir, Sevgi Ve
Şefkat Duyabilir Mi?

kalabalıkEvrim teorisinin iddiası akılsız, şuursuz atomların zaman içinde tesadüfler sonucu biraraya gelerek insanları meydana getirdiğidir. Bu iddiaya göre, insanın tüm yaşamsal fonksiyonlarının kaynağı beynindeki hücreler ve bu hücreleri oluşturan şuursuz atomlardır. Dolayısıyla evrim teorisi zevk alan, düşünen, hisseden, sevgi duyan, konuşanın da yine bu atomlar olduğunu öne sürmektedir.
Ne ilginçtir ki, Darwinizm'e göre bugün dünyadaki yaklaşık 6 milyar insanın hepsinin atomları tesadüfler sonucu aynı şekilde algılayacak ve aynı zevkleri paylaşacak şekilde anlaşmışlardır. Örneğin bir gülün kokusunu, Kanarya Adaları'ndaki bir insanın atomları da, Sibirya'da veya Pakistan'da yaşayan bir insanın atomları da aynı şekilde algılar. Ve her üçünün atomları da bu kokudan aynı zevki duyar. Yine portakal tadı ve kokusu dünyanın her yanındaki insanlar için aynı şekildedir. Çilek aynı kırmızı renginde, aynı güzel kokusundadır. Karpuzun sulu tadı Çin'de, Yugoslavya'da, Amerika'da, Mauritus'ta aynı şekilde bilinir. Dünyaca tanınan tüm ünlü şarkılar, örneğin Mozart'ın ünlü Türk Marşı konusunda da tüm atomlar ortak zevke sahiptir.
Bu örneklerden anlaşıldığı gibi Darwinizm, şuursuz atomların dünya çapında koku, tad, kıvam, lezzet, görünüm konusunda anlaştıklarını iddia etmektedir. İşte bu mantık dışı iddiaları nedeniyle Darwinizm asla kabul göremeyen ve bilim tarafından da desteklenmeyen bir safsatadır.

Hayat Yalnız Hayattan Gelir! Cansız Maddeler Hayat Oluşturmaz

Evrim teorisi, yeryüzündeki ilk canlının, tesadüfler sonucunda cansız maddelerin biraraya gelmesiyle kendiliğinden oluşan bir hücre olduğunu iddia eder. Ama bu iddia, biyolojinin en temel kanunlarından birine aykırıdır: Hayat yalnızca hayattan gelir, yani cansız madde hayat oluşturamaz.
Cansız maddenin hayat oluşturabileceği inancı, aslında bir Ortaçağ hurafesidir. "Spontane jenerasyon" adı verilen bu teoriye göre, farelerin buğdaydan oluştuğuna ya da böceklerin yemek artıklarının içinde "kendiliğinden" var olduklarına inanılmıştır. Darwin'in teorisini ortaya attığı dönemde ise, mikropların cansız maddeden kendiliğinden oluştuğu sanılmıştır.
Ancak bu düşünce, Fransız biyolog Pasteur'ün bulguları ile yıkılmış ve Pasteur'ün ifadesiyle "cansız maddenin hayat oluşturabileceği inancı tarihe gömülmüştür".
Pasteur'ün ardından evrimciler yine de ilk canlı hücrenin tesadüfen oluşmuş olabileceği iddiasını sürdürmüşlerdir. Ama 20. yüzyıl boyunca yürütülen tüm deney ve araştırmalar hep başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Canlı hücresinin "tesadüfen" oluşması bir yana dursun, dünyanın en gelişmiş laboratuvarlarında hücrenin bilinçli olarak meydana getirilmesi bile mümkün olmamıştır. Nitekim evrim teorisinin önde gelen savunucularından Prof. Klaus Dose, cansız maddelerin canlılığı oluşturduğunu ispatlamak için yapılan tüm çalışmaların başarısızlıkla sonuçlandığını şöyle itiraf etmiştir:
"…Yaşamın kökeni konusunda otuz yılı aşkın bir süredir yürütülen tüm deneyler, yaşamın kökeni sorununa cevap bulmaktansa, sorunun ne kadar büyük olduğunun kavranmasına neden oldu. Şu anda bu konudaki bütün teoriler ve deneyler ya bir çıkmaz sokak içinde bitiyor ya da bilgisizlik itiraflarıyla sonuçlanıyor." (Klaus Dose, The Origin of Life: More Questions Than Answers, Interdisciplinary Science Reviews, cilt 13, no. 4, 1988, s. 348)
kuş
Açıktır ki bir gül, bir tavuskuşu, bir kaplan, bir karınca kısacası hiçbir canlı, şuursuz ve cansız atomların biraraya gelerek oluşturduğu bilinçsiz hücrelerin iradesiyle var olmamıştır. Bu konular üzerinde derin araştırmalar yapan bir bilimadamı da, yine şuursuz atomların eseri değildir.
Tüm varlıkları yaratan ve can verme gücüne sahip olan yalnızca tüm alemlerin Rabbi olan Allah'tır.
Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' bulunuyorlar. Yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O'dur;
bu O'na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misal O'nundur. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Rum Suresi, 26-27)

Evrimcilerin Hayali Senaryolarına
Hayali Deneyler

Evrimciler, hayatın ilkel dünya şartlarında, yıldırımların, yağmurların etkisiyle bazı atomların tesadüfen biraraya gelmeleriyle oluştuğunu iddia ederler. Bu iddialarına ise Stanley Miller adında bir evrimcinin deneyini delil olarak gösterirler. Oysa, yaklaşık yarım asır önce gerçekleştirilen bu deneyin geçerli olmadığı, ortaya çıkan yeni bilimsel bulgularla anlaşılmıştır.
Miller, ilkel dünya atmosferinde metan, amonyak ve hidrojen gazlarının olduğunu varsayıyordu. Bu gazları bir deney düzeneğinde birleştirdi ve bu karışıma elektrik verdi. Bir hafta kadar sonra da bu karışımın içinde birkaç aminoasitin oluştuğunu gözlemledi.
Miller, deneyinde, ilkel dünya atmosferindeki şartları aynen sağladığını iddia etmişti. Oysa, deney birçok yönden gerçekleri yansıtmaktan çok uzaktı. Miller'in kendisi dahi deneyinin yaşamın kökenini açıklama konusunda bir anlam ifade etmediğini itiraf etmektedir. (Earth, "Life's Crucible", Şubat 1998, s.34) Evrimciler, bilim dünyasını bir kez daha yanıltmaya çalışmışlar, ama yine başarılı olamamışlardı…
millerfact

Darwinizm'in Bilimden Ne Kadar Uzak
Olduğunu Öğrenmek İster Misiniz?

meyva-sinegiSolda normal bir meyve sineği, sağda ise
mutasyona uğramış meyve sineği görülmektedir.
Mutasyonlar, radyasyon gibi dış etkenler sonucunda canlıların genlerinde meydana gelen bozulmalardır. Genlerdeki bozulma ise bu canlıda çeşitli değişikliklere yol açacaktır, ancak bu değişikliklerin tümü zararlıdır. Kafasından bacak çıkan sinekler, beş ayaklı kuzular, alnında göz olan canlılar mutasyonun zararlı etkilerinin delillerinden yalnızca birkaçıdır. Bundan başka mutasyonlar insanlarda Mongolizm, Down Sendromu, Albinizm, cücelik, Orak Hücre Anemisi gibi zihinsel ya da bedensel bozukluklara ya da kanser gibi hastalıklara da neden olmaktadır.
Böylesine zararlı etkileri olan mutasyonların kör ve şuursuz tesadüflerle yeni bir canlı meydana getirdiğini ya da bir canlının özelliklerini daha iyi hale getirdiğini, örneğin ona bir kanat eklediğini düşünmek bu durumda son derece mantıksızdır.
İşte evrimcilerin iddiaları, böylesine çürük, mantıksız ve bilimsellikten uzak temellere dayanmaktadır. Evrimcilerin sahtekarlıklarının, çarpıtmalarının tek tek ortaya konulması her Müslümanın görevidir. Bilimsel gerçekleri öğrenmek; yalan bilgilerden, safsatalardan arınmak herkesin hakkıdır.

Tarih Boyunca Kuşlar Hep Kuş, Maymunlar
Hep Maymun, İnsanlar Hep İnsandı

Evrim teorisine göre, canlılar küçük ve yavaş değişikliklerle birbirlerinden türemişlerdir. Bu akıl ve bilim dışı iddiaya göre örneğin, milyonlarca yıl içinde yavaş yavaş değişerek balıklar sürüngenlere, sürüngenler kuşlara, maymunlar insanlara dönüşmüşlerdir.
Ancak fosil kayıtları evrim teorisini kesin ve açık olarak yalanlamaktadır. Çünkü eğer evrimcilerin bu iddiaları doğru olsaydı, bir tür diğerine dönüşürken, arada "ara geçiş formu" olarak adlandırılan bazı garip canlılar oluşmalıydı. Örneğin, balıklar milyonlarca yıl içinde sürüngenlere dönüşürken, iki türün arasında, yarı balık yarı sürüngen özelliklerine sahip milyonlarca garip, ucube canlı meydana gelmiş olmalıydı. Ve fosil kayıtlarında bu canlıların izlerine rastlanmış olmalıydı.
canlı grupları
Ne var ki, bugün fosil kayıtlarında ara geçiş formu özelliği taşıyan bir tek canlının dahi izine rastlanmamıştır. Oysa karıncaların, arıların, kuşların, atların, fillerin, dinozorların, maymunların, timsahların, tribobitlerin, solucanların, yaprakların, deniz yıldızlarının, insanların milyonlarcasının fosili günümüze kadar gelmiştir. Bu hayali ara geçiş canlılarının bir tanesinin dahi fosilinin olmayışı, bu canlıların hiçbir zaman yaşamadıklarını gösteren önemli bir kanıttır. Bu ise evrimin hiçbir zaman gerçekleşmediğinin açık bir göstergesidir.

Evrimcilerin İddia Ettiği Ucube Canlılar
Hiçbir Zaman Yaşamamıştır

balık fosiliResimlerde milyonlarca yıl öncesine ait bir grup balık ve denizyıldızı fosili sağda görülmektedir.
Evrimcilerin iddialarına göre, canlılar küçük küçük değişimlerle başka canlılara dönüşmüşlerdir. Bu iddiaya göre, örneğin bir deniz yıldızı, balık olmadan önce, bir kısmı balık bir kısmı deniz yıldızı olan safhalardan geçmiştir.
Ancak evrimcilerin bu iddialarının tamamen bir safsata olduğu bugün bilimsel olarak ispatlanmıştır. Çünkü evrimcilerin geçmişte yaşadığını iddia ettiği, bu yarı deniz yıldızı yarı balık hayali canlıların  bugüne kadar tek bir fosili bile bulunamamıştır. Oysa böyle bir canlı yaşamış olsaydı bugüne kadar binlerce fosilinin bulunmuş olması gerekirdi. Nitekim bildiğimiz deniz yıldızlarına ve yine bildiğimiz balıklara ait yüzbinlerce fosil elimizde mevcuttur.

Fosillerin Darwinizm'e Büyük Darbesi

Eski devirlerde yaşamış canlıların kalıntılarını inceleyen fosil biliminin vardığı sonuçlar, Darwin'in evrim teorisine büyük bir bilimsel darbe indirmiştir.
Fosil kayıtları, bilinen tüm temel canlı gruplarının, dünya üzerinde aynı jeolojik devirde aniden ortaya çıktıklarını göstermektedir. Bilim adamlarının "filum" adını verdikleri bu temel canlı grupları, "Kambriyen devir" adı verilen ve yaşı 530-520 milyon yıl olarak hesaplanan devirde,  aniden ortaya çıkmaktadırlar.
Kambriyen devir öncesinde sadece bir kaç basit ve benzer canlı grubu yaşarken, Kambriyen devrinde, yumuşakçalar, solucanlar, kafadanbacaklılar, eklembacaklılar, omurgalılar gibi yaklaşık 100 farklı temel canlı sınıfı bir anda ortaya çıkmıştır.
Canlıların kademe kademe birbirlerinden evrimleştiklerini iddia eden Darwinizm, Kambriyen devirde yaşanan bu olağanüstü olay karşısında çaresizdir. Bu denli farklı canlıların aniden ortaya çıkmalarının çok açık bir yaratılış delili olduğu ortadadır. Bu nedenle evrimci fosil bilimci Jeffrey S. Levinton, dahi"Kambriyen devrinde çok özel ve gizemli bir Yaratıcı gücün varlığını görüyoruz" diyerek bu konuda itirafta bulunmaktadır. (Scientific American, Kasım 1992)
kambriyen

Darwinizm'e "Öldürücü Bir Darbe"
İndiren Trilobit Gözleri

Darwin, kitabında (Türlerin Kökeni)  "eğer aynı sınıfa ait çok sayıdaki tür gerçekten yaşama bir anda ve birlikte başlamışsa, bu doğal seleksiyonla ortak atadan evrimleşme teorisine öldürücü bir darbe olurdu" (Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 302) diye yazmıştır.
Günümüzden yaklaşık 530 milyon yıl önceki Kambriyen devrinde, 60'ı aşkın farklı havyan yaşama BİR ANDA ve BİRLİKTE başlamıştır. Bu, Darwin'in "öldürücü darbe" olarak tarif ettiği tablonun kendisidir.
Bu dönemde yaşayan trilobitler ise, sahip oldukları kompleks organları ile Darwin'in teorisine, korktuğu öldürücü darbelerden bir başkasını daha indirmiştir.
trilobit gözüTrilobitler, fosil kayıtlarında rastlanan ilk canlılardandır ve son derece kompleks gözleri vardır. Yüzlerce petekten ve bazılarında binlerce mercekten oluşan trilobit gözleri, tam bir tasarım harikasıdır. Harvard, Rochester ve Chicago Üniversiteleri'nden jeoloji profesörü David Raup; "Trilobitlerin gözü, ancak günümüzün iyi eğitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliştirilebilecek bir tasarıma sahipti" (David Raup, Conflicts Between Darwin and Paleontology, Field Museum of Natural History, Cilt 50, Ocak 1979, s. 24) demektedir.
Bu canlıların aniden, çok gelişmiş organları ile belirmiş olmaları, Darwin'in teorisini tarihin derinliklerine gömmeye yeterlidir.
Trilobitler hakkında belirtilmesi gereken bir diğer konu da, bu canlılardaki 530 milyon yıllık petek göz sisteminin, bugüne kadar hiç değişmeden gelmiş olmasıdır; arı ya da yusufçuk gibi günümüzdeki bazı böcekler de aynı göz yapısına sahiptir. Bu bulgu, evrim teorisinin canlıların ilkelden karmaşığa doğru geliştiği  yönündeki iddiasına da yine "öldürücü bir darbe" indirmektedir.

Darwinizm'in Klasik Propangada Yöntemi:
"Gerçeği Yoksa Sahtesini Yap! İnsanları Aldat!"

piltdown adamıEvrimci sahtekarlıklara bir örnek: Piltdown Adamı kafatası
Tam 150 yıldır, evrim teorisinin doğru olduğunu gösteren tek bir delil dahi bulunmadı. Bilimsel araştırmalar ya da yapılan kazılar evrim teorisinin açmazlarını gözler önüne sermekten başka bir işe yaramadı. Ancak, Darwinistler bu darbeler karşısında yılmadılar, boş durmadılar ve sürekli "sahte deliller" ürettiler!
Piltdown Adamı fosili, bu sahte delillerden sadece bir tanesidir. 1912 yılında İngiltere'de bulunan Piltdown kafatası tam 40 yıl boyunca çeşitli müzelerde sergilendi ve tüm dünyaya "insanın evrimi" iddiasının en büyük delili olarak sunuldu. Ancak gerçekte fosil, evrimciler tarafından yapılmış bilimsel bir sahtekarlıktan ibaretti. Orangutan çene kemiği ile insan kafatası birbirine eklenmiş ve bazı kimyasal işlemlerle bu sahte kafatasına eski bir fosil görüntüsü verilmişti. Bu kafatası üzerinde yapılan detaylı incelemeler, Piltdown Adamı fosilinin bir sahtekarlık ürünü olduğunu 1953 yılında kesin olarak ortaya çıkardı. Ve Darwinistler'in ürettikleri bu sahte fosil, hem 40 yıl boyunca sergilendiği müzeden hem de bilim literatüründen tamamen çıkarıldı.
Evrimciler bilimsel açıdan aldıkları bu açık darbelere rağmen sahtekarlıklara başvurmaktan, türlü propaganda ve telkinlerle insanları aldatmaya çalışmaktan vazgeçmediler. Fakat bilimsel gelişmelerle evrim teorisinin açmazlarının birer birer ortaya çıkması bu büyük aldatmacanın da sonu oldu. Şu an yapılması gereken şey bu yokoluşun tüm dünya insanlarına duyurulmasıdır.
piltdown adamıyla ilgili gazete küpürüEVRİMCİ GAZETELERİN HEZEYANI
Piltdown fosili bulunur bulunmaz, pek çok gazete fosil hakkında ateşli başlıklar attı. Üstte yer alan "Darwin'in Teorisi İspatlandı" manşeti, Londra'da çıkan önemli gazetelerden birine ait. İnsanlar bu yalanlarla uzun süre aldatıldılar. Ancak tam 40 yıl sonra bu fosilin büyük bir sahtekarlık olduğu ortaya çıktı.
Türk milleti bu tarihi göreve başlamıştır. Tüm dünyaya bu aldatmacanın yok oluşunu duyurmakta ve yepyeni bir dönemin başlamasına vesile olmaktadır.
Amerikan Doğa Tarihi Müzesi Müdürü Henry Fairfield Osborn, Batı Nebraska'da bir azı dişi fosili buldu.
nebraska adamıTarih : 1922
Yer: Batı Nebraska
Konu : Evrimci Sahtekarlığa Bir örnek

Evrimciler tek bir dişe bakarak, dişin sahibini yandaki resimde olduğu gibi hayal ettiler.
Osborn'a göre bu diş insan ve maymun özelliklerine sahip bir canlıya aitti.
Bu tek dişe dayanılarak Nebraska Adamı adı verilen canlının kafatasının ve vücudunun çizimleri yapıldı.
Hatta  bu tek dişe bakılarak Nebraska Adamı'nın, eşinin ve çocuklarının ailece hayali çizimleri bile çizilip yayınlandı.
Ancak 1927'de iskeletin öbür parçaları da bulundu.
Bulunan yeni parçalardan anlaşıldı ki, bu diş ne bir maymuna ne de bir insana aitti. Diş, soyu tükenmiş bir domuz türüne aitti.
Böylece evrimciler tarafından bir dişe dayanılarak yapılan tüm sahtekarca çizimler ve aldatıcı iddialar rafa kaldırıldı.
Evrimcilerin bu gibi sahtekarlıklarına, safsatalarına dur demenin ve gerçekleri öğrenmenin yolu doğru bilgi edinmekten geçer.

Darwinizm, Sahtekarlıklarla Ve Göz Boyama Yöntemleriyle
Yaşatılan Bir Aldatmacadır

rekonstrüksiyonSGERÇEĞİ YOK SAHTESİNİ VERELİM!
Evrimciler 150 yıldır, evrim teorisini kanıtlayan bir tane bile fosil bulamamışlardır. Ancak, doğada bulamadıklarını, atölyelerde üretmekte hiçbir sakınca görmemişler ve halkı bu şekilde aldatacaklarını sanmışlardır.
Evrimciler, insanların maymunlarla ortak bir atadan evrimleştiğini ileri sürerler. Ancak akıl dışı iddialarını destekleyecek tek bir bilimsel delilleri dahi yoktur. Bu yüzden, her konuda olduğu gibi bu konuda da, göz boyama ve propaganda yöntemlerini kullanırlar.
Evrimcilerin en çok başvurdukları yöntemlerden biri, insanın atası olarak gösterdikleri maymun kafataslarını, yarı insana benzeyen maketlere dönüştürmektir. Aradıkları yarı maymun yarı insan fosilleri bulamayınca, yarı insan yarı maymun maskeler üretir ve evrimi telkin yoluyla kabul ettirmeye çalışırlar. Gazetelerde, dergilerde rastladığınız bu çizim veya maketlerin tamamı, evrimcilerin hayal güçlerine dayalı olarak sanatçıların ellerinde oluşturulur. 
21. yüzyıl Darwinizm'in tüm sahtekarlıklarının sonu olacaktır.

Darwinistler'in Hayal Dünyası Sona Eriyor

Darwinistler, teorilerini destekleyecek bilimsel deliller bulma konusunda son derece başarısızdırlar. 150 yıldır, evrim teorisini destekleyen bir tek delil dahi bulamamışlardır.
Ancak evrimciler bir konuda çok başarılıdırlar: Propaganda!
hayali çizimlera) Richard Leakey ve Roger Lewin'in "Origins" adlı kitabındaki çizimi (1977)
b) 1959 yılında bulunan zinjanthropus'us yüzden fazla farklı çizimi yapılmıştır.
c) 5 Nisan 1964 tarihli "The Sunday Times" dergisinde yayınlanmış bir başka çizim
d) Dr. K. P. Oakley için Maurice Wilson tarafından çizilmiştir.
e) Maurice Wilson tarafından British Müzesi (Doğal Tarih) için çizilmiştir.
f) 9 Ocak 1969 tarihli London News adlı gazete için çizilmiştir.
Darwinistler, hayal güçlerini kullanarak, çok kapsamlı propaganda malzemeleri üretirler. Bu malzemelerin en önemlileri ise, "rekonstrüksiyon" adı verilen sahte çizim ve maketlerdir. Gazetelerde, dergilerde, filmlerde sıkça gördüğünüz "maymun adamlar"ın her biri birer rekonstrüksiyondur. Ve evrimcilerin kullandıkları bu materyallerin hiçbiri bilimsel değil, tamamen hayalidir. Çünkü;
* Geçmişte yaşamış insanlara ait fosiller çok az sayıdadır ve bunlara dayanarak kesin sonuçlar çıkarmak mümkün değildir.
* Ayrıca, bir canlının fosilinde sadece kemiklerinin kalıntıları bulunur. Kemik kalıntılarına bakılarak ise, bir canlının "yumuşak dokuları", örneğin derisi, kulakları, burnu, dudakları veya saçları tespit edilemez.
Ne var ki evrimciler bu gerçeği görmezden gelerek, fosil kalıntılarını evrim inancına uygun şekilde hayallerinde canlandırarak çizerler. Harvard Üniversitesi'nden Earnst A. Hooten, bu konuda şöyle bir uyarı yapar:
"Yumuşak kısımların tekrar inşası çok riskli bir girişimdir. Dudaklar, gözler, kulaklar ve burun gibi organların altlarındaki kemikle hiçbir bağlantıları yoktur. Örneğin bir Neandertal kafatasını aynı yorumla bir maymuna veya bir filozofa benzetebilirsiniz. Eski insanların kalıntılarına dayanarak yapılan canlandırmalar hemen hiçbir bilimsel değere sahip değildir ve toplumu yönlendirmek amacıyla kullanılır…" (Earnest Hooten, Up From The Ape, NewYork: McMillan, 1932, s. 332)
Anlaşıldığı gibi evrimciler, sadece kendi hayallerinde var olan, gerçekte hiç yaşamamış bu canlıları, propaganda yöntemleriyle canlandırır ve topluma "işte bu sizin atanız" derler.
Ancak, 20. ve 21. yüzyılda yaşanan bilimsel gelişmeler Darwinizm'in maskesini düşürmüştür ve gerçekleri tüm çıplaklığı ile ortaya çıkarmıştır. Bu yüzden Darwinistler artık insanlığı aldatamayacaktır.

Darwinistler, Teorilerini İspatlamak Uğruna İnsanlara Zulmetmişlerdir

ota benga
Ota Benga, Darwinistler'in
teorilerini ispatlamak uğruna eziyet ettikleri insanlardan yalnızca biridir.

OTA BENGA,  Kongolu bir yerliydi, evli ve iki çocuk babasıydı. 1904 yılında, Samuel Verner adında evrimci bir araştırmacı tarafından "yakalanarak" Amerika'ya getirildi. Buradaki evrimci bilim adamları, onu çeşitli maymun türleriyle birlikte kafese koyarak "insana en yakın ara geçiş formu" olarak teşhir ettiler. Daha sonra ise New York'ta bir hayvanat bahçesinde birkaç şempanze, goril ve orangutan ile birlikte "insanın eski ataları" adı altında aynı kafeste sergilediler. Ota Benga, hayvan muamelesi görmeye dayanamayarak, birkaç yıl sonra intihar etti.
Darwinistler sadece Ota Benga'ya değil, daha birçok ırktan insana, teorilerini ispatlamak uğruna, benzeri eziyetler uyguladılar. Örneğin, Aborijin yerlilerini öldürerek, kafataslarını müzelerinde "insanla maymun arasındaki ara geçiş formu" olarak sergilediler. Darwinistler aşağı ırk olarak gördükleri Aborjinleri, evrimin "aşağı olanlar yok olacaktır" kanununa uyarak yok etmeye başladılar. Yayınladıkları broşürlerde "Avustralya Hayvanları" olarak tanımladıkları Aborijinleri öldürdükten sonra kafataslarını istasyon benzeri yerlerin kapılarına asarak sergilediler. Bir kısmını ise zehirli ekmek vererek yok ettiler. Avustralya'nın birçok bölgesindeki Aborijin yerleşim birimleri 50 yıl içinde vahşi yöntemlerle ortadan kalktı. 100 bin çocuk ailesinden kaçırıldı. Bugün ise Aborijin yerlileri hala, Avustralya'da diğer ırklarla eşit haklara sahip olabilmek için uğraş vermeye devam etmektedir.
Farklı ırkları, hastaları, zayıfları, fakirleri, özürlüleri aşağı türler olarak gören ve insanlara ideolojileri uğruna hayvan gibi davranan Darwinist zihniyetin içyüzü  mutlaka gözler önüne serilmelidir. Bilimsel olduğunu iddia ettikleri teorilerinin geçersizliği de tüm dünyaya anlatılmalıdır. Barış, huzur, kardeşlik, sevgi, merhamet ve fedakarlık ancak o zaman dünyaya hakim olacaktır…
otabenga-kupur9 EYLÜL 1906 YILINA AİT GAZETE KÜPÜRLERİ
SOLDAKİ KÜPÜR: "Güney Afrikalı yerli, Bronx Park Maymunları ile aynı kafese kondu.
Bazıları bu maskaralığa gülerken çoğu kişi durumdan memnun değil."
ORTADAKİ KÜPÜR: "İnsan ve maymun şovu din adamlarından onay almadı.
Dr. MacArthur serginin aşağılayıcı olduğunu düşünüyor."

İnsanın Dik ve İki Ayaklı Yürüyüşü,
Evrimin Gerçekleşmediğini Gösteren Delillerden Biridir

Evrim teorisinin en önemli çıkmazlarından biri, dört ayaklı ve eğik maymun yürüyüşünün nasıl olup da iki ayaklı dik insan yürüyüşüne dönüştüğü sorusudur. Yapılan bilimsel araştırmalar bu dönüşümün imkansız olduğunu göstermektedir. Bu konuyla ilgili en son bilimsel sonuçlar şöyledir:
3Evrimciler, maymunların eğik ve dört ayaklı yürüyüşünün kademeli olarak insanın dik ve iki ayaklı yürüyüşüne evrimleştiğini iddia ederler. Oysa fosil kayıtları, insan ile maymun yürüyüşü arasında bir hareket şekline sahip bir canlının hiçbir zaman yaşamadığını göstermektedir.
31996 yılında insanın iki ayaklı yürüyüşü konusunda araştırmalar yapan İngiliz mühendis Robin Crompton, maymun yürüyüşü ile insan yürüyüşü arasında bir hareket şeklinin kesinlikle mümkün olmadığını ortaya koymuştur.
3Canlıların dik ve eğik duruşlarının tespiti için bilim adamları iç kulak analizini kullanmaktadırlar. Tüm kompleks yapılı canlıların iç kulaklarında vücudun yere göre konumunu belirleyen "salyangoz" isimli bir organ bulunur. İngiliz araştırmacı Fred Spoor, insanın atası olarak gösterilen canlıların salyangozlarını incelemiş ve şu sonuca varmıştır: Bunların bir kısmı günümüz maymunları gibi eğik duran maymunlardır. Diğerleri ise, dik duran normal insanlardır. Yani insanla maymun arasında bir duruşa sahip bir canlı hiçbir zaman yaşamamıştır.
İnsanla maymun arasındaki büyük uçurum sadece duruşlarından ve yürüyüş şekillerinden kaynaklanmamaktadır. Bu iki canlı türü arasındaki beyin kapasitesi, konuşma yeteneği, muhakeme, karar alma, medeniyet oluşturma gibi önemli farklılıklar evrimciler tarafından hiçbir zaman açıklanamamaktadır. Günümüzün önde gelen evrimcilerinden Roger Lewin bu konuda şöyle bir itirafta bulunmaktadır:
"Fiziksel anlamda, insanın evrimi hakkındaki herhangi bir teorinin, güçlü çeneleri ve iri kesici dişleri olan ve bizden dört kat hızlı koşan maymun benzeri bir atanın nasıl yavaş yavaş, iki ayaklı bir hayvana dönüştüğünü açıklaması gerekir. Bu güçlere, aklı, konuşmayı ve ahlakı ekleyin; bunların hepsi evrim teorisine başkaldırmaktadır." (John Peet, The True History of Mankind, www.pages.org/uk/org/bcs)
İşte, sizin televizyon programlarında, bilimsel içerikli dergilerde veya bir üniversite kampüsünde konuşmalarına, yazılarına veya yorumlarına rastladığınız evrimci bilim adamları, bol bol Latince kelimeler kullanarak, evrim hakkında saatlerce konuşurlar. Ancak, halkın "ağır bilimsel bir üslubu" anlamamasından faydalanarak, hiçbir bilgi vermez, sürekli demagoji yaparlar. Evrimle ilgili en basit ve en temel soruları ise kesinlikle cevaplayamazlar. Çünkü evrim hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Ve olmayan birşey anlatılamaz.
iki-ayaklilik

Darwinistler Termodinamiğin İkinci
Kanununu Reddediyor

Tatile giderken mutfağınızda bıraktığınız ekmeği tatilden döndükten sonra aynı bulmazsınız. Ekmek zamanla bozulmuş, çürümüş ve yok olmaya yüz tutmuştur.
En sevdiğiniz elbiseniz yıllar sonra eskir, ilk satın aldığınız halinden oldukça farklı bir şekle gelir.
entropi
Evinize yeni aldığınız mobilyaların kumaşı bir süre sonra aşınmaya başlar. Aylar, yıllar geçtikten sonra mobilyaların eskisinden daha da yenilenmiş, daha bakımlı bir hale gelmiş olması elbette beklenemez. 
İşte bütün bunlar, fiziğin en temel kanunlarından biri kabul edilen "Termodinamiğin İkinci Kanunu"nun etkileridir. Bu kanun, evrendeki herşeyin doğal haline bırakıldığında zamanla bağlantılı olarak bozulmaya doğru gideceğini söyleyen bir kanundur.
20. yüzyılın en büyük bilim adamlarından biri olan Albert Einstein bu kanunu "Bütün bilimlerin birinci kanunu" olarak tanımlamıştır.
einstein-renkliAlbert Einstein
1.5 asırdır insanlığı aldatan evrim teorisi ise bu kanunu göz göre göre reddetmektedir. Hatta tam tersini iddia ederek, cansız atom ve moleküllerin zaman içinde "tesadüflerle" biraraya gelerek düzenli proteinleri, DNA, RNA gibi moleküler yapıları oluşturduğunu söylemektedir. Ve bunların, daha sonra milyonlarca canlı türünü tesadüfen ortaya çıkardıklarını ileri sürmektedir. Evrime göre bütün bu sayılanlar her aşamada daha düzenli, daha planlı bir gelişme kaydetmiştir. Bu da, Termodinamiğin İkinci Kanunu'nun ortaya koyduğu bilimsel gerçeklere tamamen zıttır.
Evrimci bir bilim adamı olmasına rağmen evrimin termodinamik açmazını dile getiren Roger Lewin Science dergisinde yayınlanmış bir makalesinde şöyle demektedir:
"Biyologların karşılaştıkları problem, evrimin Termodinamiğin İkinci Kanunu'yla olan açık çelişkisidir. Sistemler zamanla daha düzensiz yapılara doğru bozulmalıdırlar." (Roger Lewin, "A Downward Slope to Greater Diversity", Science, cilt 217, 24 Eylül 1982, s. 1239)
Kısacası insanlık 150 yıldır fizik yasalarına taban tabana zıt bir iddia ile karşı karşıyadır. Bu asılsız iddianın geçersizliğini tam anlamıyla kavramak ise içinde bulunduğumuz asırda  akıl ve basiret sahibi milletimizin de katkısıyla gerçekleşecektir.

Darwinizm'in Büyüsü, Savunucularında
Şiddetli Mantık Tahribatına Neden Olmuştur

Darwinizm ile bilim mücadelesi yapmak mümkün değildir. Çünkü Darwinizm, bilim ve mantığı kabul etmeyen, inanılması imkansız safsataları gözü kapalı benimseyen, akıl almaz  mucizelere inanan sapkın bir dindir.
Bu dinin ilahı "tesadüf"tür. Darwinizm'i savunanlar evrendeki herşeyi, galaksileri, yıldızları, güneşleri, gezegenleri tesadüflerin meydana getirdiğine inanırlar. Aynı şekilde Dünya'nın, Dünya üzerindeki canlı cansız tüm varlıkların "tesadüf"ün eseri olduğunu iddia ederler. Bu din, geçmiş dönemlerden kalma efsanelerde yer alan sapkın inançlara sahiptir. Mantıksız ve inanılması imkansız olayların mucizevi şekilde meydana geldiğini ve bu sayede tüm varlıkların oluştuğunu savunur.
Örneğin; mikrobiyologlar Darwinistler'e, bir proteinin tesadüfen oluşma ihtimalinin 10950'de bir, yani kesinlikle imkansız olduğunu söylediklerinde Darwinistler, "olsun tesadüf bunu başarır" derler.
araform-drawingPaleontologlar, "ara geçiş formlarına ait bir tek fosil dahi yok, canlılar hep en son halleriyle birdenbire varolmuşlar" dediklerinde de Darwinistler, "olsun evrim yine de oldu" diye geçiştirirler.
Darwinistler'e 100 milyon yıllık Homo sapiens (günümüz insanı) fosili gösterseniz, onlar yine de insanın hayvanlardan evrimleşerek türediğine inanmaya devam ederler.
Bu birkaç örnekten anlaşıldığı gibi bilimsel veriler ve mantıklı açıklamalar Darwinistler'e etki etmez. Onlar, her ne olursa olsun evrim teorisini korumaya, körü körüne bu teorinin peşinden sürüklenmeye devam ederler.
Kuşkusuz aklı, mantığı ve bilimsel gerçekleri reddeden böyle sapkın bir inançla, bilim ve mantık yoluyla mücadele etmek gerekli sonucu vermez.
"İmkansıza inanırım" düsturu ile yaşatılan bu batıl dinle, felsefi alanda bir mücadele şarttır.
Darwinistler'in mantık bozukluklarının ve kavrayış eksikliklerinin ortaya çıkarılması ile bu batıl inanç tarihe gömülecektir.

Darwinizm'de Akıl ve Mantık Yoktur,
Bağnazca İnanmak Vardır!

Darwinistler, son derece karmaşık cümleler, anlaşılması zor ifadeler, bol bol Latince kelimeler kullanarak, inanılması imkansız iddialarda bulunurlar. Bu iddialarını ise soğuk görünümlü ciltlerce kitapta anlatırlar. Onların ciltlerce kitapta anlattıklarının imkansızlığını göstermek içinse, bir paragraf yazı yeter.
Darwinistler'in iddiaları eski zaman masallarına benzer. Darwinistler'in anlattıkları bir masala göre; 5 milyar yıl önce, taşları, kayaları oluşturan milyonlarca şuursuz ve bilgisiz atom, "tesadüfen" biraraya gelerek bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda ise "tesadüfen" çok büyük ve önemli kararlar alındı. Kör, şuursuz atomların aldıkları kararlar özetle yan sayfada görüldüğü gibiydi.
atom"Biz, "tesadüfler" şeklinde, sürekli birbirimizle karşılaşalım. Her tesadüfi buluşmamızda, eğer ortaya "tesadüfen" işe yarar bir şey çıkarsa, yeni tesadüflerin oluşarak bunu tesadüfen daha da geliştirmesini bekleyelim. Birkaç milyar yıl içinde tesadüfen proteinleri, hücreleri, henüz ne işe yarayacağını bilmediğimiz gözü, karaciğeri, kalbi, deriyi, saçları, beyni, gülleri, karanfilleri, ceylanları, balıkları, tavus kuşunun tüylerini, kedileri, leylakları, selvi ağaçlarını, mis gibi kokan çileği oluştururuz. Biraz daha gayret edersek bizi inceleyecek olan atom fiziği profesörlerini, üniversite öğrencilerini, Einstein'ları, Leonardo da Vinci'leri, imparatorları da meydana getiririz."
Üstteki anlatım Darwinist masalın bir özetidir. Böyle bir safsataya aslında cevap verilmez. Bu, bir çocuğa kurbağanın neden prense dönüşemeyeceğini anlatmaya çalışmak gibi bir şeydir. Ancak, bu imkansız senaryolara inananlar olduğu sürece, Darwinizm'in mantıksızlığını sabırla anlatmak gerekir.
21. yüzyıl, 19. yüzyılda oluşan bu mantık çöküşünden insanların kurtarıldığı, doğruların ve aklın hakim olduğu bir çağ olacaktır. Türk milleti, her çağa damgasını vuran aklı, basireti ve ileri görüşlülüğü ile bu önemli gelişmede rehber olacaktır.
De ki: "Siz, Allah'ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar. (Fatır Suresi, 40)

Darwinistler, "Adeta Büyülenmiş Gibi"
İnanılması İmkansız İddialara İnanırlar

profDarwinist biyoloji profesörü, üniversitenin biyoloji laboratuvarına girdi. İnsanın yapısında bulunan minerallerin her birinin ayrı ayrı kavanozlarda durduğu rafın önüne geldi ve her kavanozdan bir parça mineral alıp avucuna koydu. Minerallere bakarak, "İlk atalarım olan bu maddeler tesadüflerin peşpeşe gelmesiyle milyarlarca yılın sonunda beni ve diğer profesör arkadaşlarımı meydana getirdiler. Ben bunları ılık su dolu bir kaba koyup karıştırsam birkaç milyar yıl sonra, meydana gelecek olan tesadüflerin sonucunda kim bilir ne doçentler, profesörler oluşur" diye içinden geçirdi…
Okuduğunuzda size son derece mantıksız gelen, hatta küçük çocukları bile gülderecek olan bu mantık, aslında Darwinist zihniyetin temelini oluşturur. Koskoca profesörlerin, doçentlerin, öğretim görevlilerinin, araştırmacıların böyle bir mantığa inanabilmeleri ise kuşkusuz hayret vericidir.
Darwinizm'in büyüsü, zeki ve inançlı Türk milletini hiçbir dönem etkisi altına alamamıştır ve alamayacaktır da. Türk milleti, başlattığı ilmi ve kültürel çalışmalar ile tüm dünyayı bu büyünün etkisinden kurtarmaya taliptir.

Darwinizm'in Mantık Hezimetine
Siz De Şahit Olun!

ink fallİş dönüşü evinize gelip, hergün çizim yaptığınız masanın üzerindeki kağıtta "Hiçbir şey tesadüfen oluşamaz" yazısını görseniz, aklınıza ne gelir?
Böyle bir durumda "Masamın üzerindeki mürekkep rüzgarın etkisiyle devrilip tesadüfen kağıdın üzerinde 26 harften oluşan bu cümleyi oluşturmuştur" diye düşünür müsünüz?
Elbette böyle bir şey düşünmezsiniz. Hatta bu yazının tesadüfen oluştuğunu iddia eden bir kişi görseniz, onun aklından şüphe edersiniz.
Eğer herhangi bir yerde en küçük bir tasarım veya planlı bir hareket varsa, orada mutlaka bir akıl sahibinin izleri vardır. Hiçbir akıl ürünü tesadüfen oluşmaz. Bir kağıdın üzerine ne kadar mürekkep dökerseniz dökün asla tesadüfen oluşan bir kelime göremezsiniz.
Ancak, ne ilginçtir ki, mürekkeplerin devrilip 26 harflik bir cümle oluşturabilmesinin imkansız olduğunu bir çırpıda söyleyen bazı kişiler, DNA gibi 3 milyar harflik bilgi içeren bir molekülün tesadüfler sonucu oluştuğu aldatmacasını kabullenebilmektedir. İşte bu, Darwinizm safsatasının neden olduğu bir mantık hezimetidir.

İlkçağ Efsanelerinin Günümüze Mirası:
Darwinist Hurafeler

Artık dünya insanlarının hurafelerle aldatılma dönemi bitmiştir. Çünkü ilkçağdan bu yana canlılığın varoluşunu tesadüflerle anlatmaya çalışan tüm bilimdışı inançlar birbiri ardına tarihin derin karanlıklarında kaybolup gitmiştir.
Darwinizm'in de bu bilim dışı Sümer ya da Mısır inançlarından hiçbir farkı yoktur. Aynı tılsımlı sözler, mantık dışı çıkarımlar, büyülü benzetmeler Darwinizm için de geçerlidir. Bu inançlar nasıl yok oldularsa, Darwinizm dini de tarihe gömülecektir. 21. yüzyıl gerçeğin, doğruların, aklın ve bilimin çağı olacaktır.
Sümer inanışları: İlk canlılık bir su karmaşasından ortaya çıkmıştır.
Mısır inanışları: Kurbağa, balık gibi canlılar Nil ırmağının çamurlu sularında tesadüflerin sonucunda oluşmuştur.
Hindu inançları: Canlılık "prakriti" adı verilen bir maddeden evrimleşerek oluşmuştur.
Ortaçağ bilimadamları: Sinekler terden, kurbağalar çamurdan, karıncalar şekerden meydana geliyorlar.
Darwinistler: Canlılık cansız su kaosundan bir anda ortaya çıkmıştır.
Darwinistler: Canlılık bundan 4 milyar yıl kadar önce ilkel çorba içinden tesadüfler sonucu oluşmuştur.
Darwinistler: Canlılık cansız maddelerden evrimleşerek oluşmuştur.
Darwinistler: Cansız maddeler dış etkenlerle aniden hayat bulup canlılara dönüşüyorlar.

Darwinizm'in 19. Yüzyılın İlkel Bilim Düzeyi
İle Yazılmış Masallardan İbaret Olduğunu Biliyor Muydunuz?

İşte dünyanın pek çok ülkesinin kandığı bu masallardan birkaç tanesi…
Denizde yaşayan canlıların zamanla sudan karaya çıktıkları ve karada yaşar hale geldikleri masalı…
Dev sürüngenlerin sinek avlarken ya da daldan dala atlarken kuşlara dönüştüğü masalı…
İnsanlarla maymunların ortak bir atadan evrimleştikleri masalı…
evrim kolaj
Hücrenin şuursuz atomların ve moleküllerin biraraya gelmesiyle kendi kendine tesadüfen ortaya çıktığı masalı…
Darwinizm yukarıda sayılanlar gibi çok sayıda masal ile dolu bir safsatadan başka bir şey değildir. Ne var ki dünyanın pek çok ülkesinde halk, bu masallarla  uyutulmaktadır.
Ancak basiretli ve imanlı Türk milleti bu masallara kanmadığını ve kanmayacağını, birçok milletin içinde düştüğü tuzağa düşmeyeceğini ispat etmiştir.

Darwinizm'in Eski Çağlardan Günümüze Kadar Gelen
Putperest Bir İnaç Olduğundan Haberdar Mısınız?

Eski çağlardan günümüze ulaşan belgelerde çeşitli canlılara tapar şekilde resmedilmiş insanlara sıklıkla rastlanır. Örneğin alttaki resimde timsaha tapan bir insan resmedilmiştir.
old egyptGeçmişte olduğu gibi, günümüzde de birçok toplumda insanlar timsah, inek gibi hayvanlara veya su, ateş, güneş gibi cansız varlıklara tapmakta, onları yaratıcı ilahlar olarak kabul edebilmektedirler. Böyle bir inanışın akla, mantığa ve vicdana uyan hiçbir yönü yoktur. Bir timsahın hiçbir şeye güç yetiremeyecek, hiçbir şeye akıl erdiremeyecek kadar aciz ve şuursuz bir varlık olduğu açıktır. Ancak bu açık gerçeğe rağmen geçmişin putperest inançlarını devam ettiren kişiler vardır.
Darwinistler, tıpkı geçmişte yaşamış putperest toplumlardaki gibi garip ve akıl almaz bir inanışa sahiptirler. Onlar timsahları veya ateşi değil ama tesadüfleri, cansız ve şuursuz atomları yaratıcı güç olarak kabul eder ve bu inanca bir dine bağlanır gibi bağlanırlar.
Bu inançlarını da asla değiştirmezler. Her normal insanda etkili olacak akla ve mantığa davet, bilimsel deliller, vicdanı harekete geçirme gibi yöntemler bu kişiler üzerinde hiçbir etki oluşturmaz.

Bir Ortaçağ Hurafesi: Evrim Teorisi

Evrimciler, canlıların cansız maddelerden kendiliğinden oluştuğunu iddia eder. Oysa bu iddia, biyolojinin en temel kanunlarına aykırı olan bir Ortaçağ hurafesidir.
Ortaçağ'da insanlar, kazların ağaçlardan meydana geldiğine, kuzuların karpuzdan çıktıklarına, hatta bir su birikintisindeki kurbağaların yağmur bulutlarında bir anda oluştuklarına ve yağmurla birlikte toprağa düştüklerine, kirli bir gömleğin üzerine buğday döküldüğünde, bu birleşimden farelerin oluşacağına inanacak kadar cahillerdi.
hurafeEvrim teorisinin iddiaları, kuzuların ağaçlarda yetiştiğine inanılan Ortaçağ hurafeleri kadar asılsızdır.
"Spontane jenerasyon" olarak bilinen bu varsayımın, çocukların dahi gülecekleri kadar saçma ve inanılmaz bir iddia olduğu gelişen bilim sayesinde anlaşıldı.
Ne var ki, bir zaman sonra aynı iddia biraz daha farklı bir şekilde, evrim teorisi olarak tekrar gündeme getirildi. Evrim teorisi de, canlıların cansız maddelerin biraraya gelmesiyle, tesadüfen oluştuklarını iddia etti.
Ortaçağ'da, bilimsel seviye son derece geri olduğu için, bu tür hurafelere inanılıyor olması mazur görülebilir. Ancak 21. yüzyılda, Ortaçağ'ın batıl inançları nasıl olur da bazı kimselerce körü körüne kabul edilebilmektedir?
Evrimcilerin bu batıl inançları, canlılığın en temel kuralı olan "hayat ancak hayattan gelir" prensibine kesinlikle aykırıdır. Ancak evrimciler, diğer fizik, kimya ve biyoloji kuralları gibi bu kuralı da hiçe sayarak, batıl inançlarını devam ettirmektedirler.

Darwinizm'in İlkel Totemcilik İnancından
Bir Farkı Olmadığını Biliyor Musunuz?

<img data-cke-saved-src="http://www.harunyahya.com/image/gercekler1/totem.jpg" src="http://www.harunyahya.com/image/gercekler1/totem.jpg" alt="totem" "="" align="right" width="273" height="410">Cahil putperest toplumlarda kutsal kabul edilen birtakım hayvanlar ve totemler vardır. Tahtadan oyulmuş eşyalar veya bazı hayvan türleri sapkın bir biçimde ilah mertebesine yükseltilmişlerdir.
Totemcilik inancı sözlüklerde de "belli insan topluluklarının kendilerinin bir hayvan türüyle, bazen de bir  bitki ile, doğal bir nesne ile soyca akraba oldukları inancı." olarak tanımlanır. (Felsefe Terimleri Sözlüğü, Bedia Akarsu, s. 178)
Akraba oldukları bir hayvandan türediklerine inanan ve bu hayvana tapan yüzyıllar öncesinin bu sapkın totemci toplulukları ile maymundan evrimleştiklerine inanan günümüz Darwinistler'i arasında hiçbir fark yoktur. Darwinistler de maymunlarla ortak bir atadan türediklerine inanmaktadırlar.

Darwinistler İnanılmaz Olanı Savunurlar,
Apaçık Gerçekleri Görmezden Gelirler!

Evrenin ve canlıların Allah tarafından yaratıldığı, bunun değişmez ve tartışılmaz bir gerçek olduğu kesinlikle doğrudur.
Özellikle, 20. ve 21. yüzyılda yaşanan bilimsel gelişme ve ilerlemeler, yaratılış gerçeğinin tartışılmaz olduğunu ortaya koymuştur. Genetikten botaniğe tüm bilim dalları, canlıların üstün ve akıllı bir Yaratıcı'nın tasarlamasıyla meydana geldiğini doğrulamaktadır.
Ama 19. yüzyılın ilkel bilim koşullarında ortaya atılmış evrim teorisini, ideolojik amaçları gereği savunmak zorunda kalan materyalist çevreler, bu gerçekleri gözardı etmekte hiçbir sakınca görmemektedirler. Körü körüne bağlı oldukları evrim dogmasını reddetmemek için gülünç iddialarda bulunmaktan çekinmemektedirler. Örneğin ünlü evrimci Richard Dawkins şunları söylemektedir:
"Eğer bir heykelin sizlere el salladığını görseniz dahi bir mucizeyle karşı karşıya olduğunuzu sanmayın. Çok küçük bir olasılıktır ama belki de heykelin sağ kolundaki atomların hepsi, tesadüfen, bir anda aynı yönde hareket etme eğilimi içine girmiş olabilirler." (Richard Dawkins, The Blind Watchmaker, London: W. W. Norton, 1986, s. 232-233)
Evrimci Richard Dawkins, bu sözleriyle ifade ettiği gibi apaçık bir mucizeyi, yaratılış gerçeğini görmezden gelmekte, evrimin tesadüf yalanlarını kabul etmeyi tercih etmektedir.
İnsanların göz göre göre inkara sürüklendikleri Kuran'da pek çok ayette bildirilmiştir. Örneğin, Hicr Suresi'nin 14 ve 15. ayetlerinde "onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, oradan yukarı yükselseler de 'mutlaka gözlerimiz döndürüldü belki biz büyülenmiş bir topluluğuz' diyeceklerdir" denmektedir.
Tüm Dünya evrim savunucularının ne denli ciddi bir muhakeme bozukluğu içinde olduklarına, bilimsel gerçekleri kabullenmekte nasıl zorlandıklarına şahit olmaktadır.

Darwinizmin Karanlık Yüzü

Komünizm'in 20. Yüzyıl Bilançosu!

komSSCB: 20 milyon ölü
ÇİN: 65 milyon ölü
VİETNAM: 1 milyon ölü
KUZEY KORE: 2 milyon ölü
KAMBOÇYA: 2 milyon ölü
DOĞU AVRUPA: 1 milyon ölü
LATİN AMERİKA: 150 bin ölü
AFRİKA: 1.7 milyon ölü
AFGANİSTAN: 1.5 milyon ölü
TOPLAM: YAKLAŞIK 100 MİLYON ÖLÜ
(Komünizmin Kara Kitabı, s.17, Doğan Kitapçılık A.Ş., Mart 2000)
Geçtiğimiz yüzyılda katliamlar, savaşlar, ayaklanmalar nedeniyle insanlar büyük acılar yaşadı. Bunların nedeni ise komünizm adı altında başlatılan korkunç bir sınıf çatışması ve üstünlük mücadelesiydi. Bu mücadelede hiçbir sınır tanınmıyordu; insani duygular, acıma, insaf etmek, vicdan gibi hisler tamamen kaybolmuştu. Komünizmin etkisine giren insan toplulukların yaşadıkları yerler, bir anda vahşi hayvanların yaşamak ve beslenmek için kıyasıya mücadele ettikleri arenalara dönüşmüştü. Nasıl vahşi bir hayvan besin ve yerleşim yeri elde etmek için kendi türüyle kıyasıya bir çatışmaya girerse, bu insanlar da aynı şekilde "hayvanlar" gibi davranıyorlardı.
Peki bir insanı böylesine acımasız, zalim, vicdansız, vahşi hale getirebilen etken neydi?
İşte bu noktada karşımıza çıkan isim, Charles Darwin'dir. Darwin'in evrim teorisi komünist dinsizliğin etkisindeki insanlara aslında bir hayvan oldukları ve hayvanlar nasıl yaşam için mücadele ediyorlarsa kendilerinin de öyle davranması gerektiği yalanını söylemişti. Ve bu insanlık dışı hareketlere kendince meşruiyet kazandırmıştı. Bolşevik liderlerin, saldırganlık, terör ve katliamlar konusunda bu kadar açık ve cüretkar konuşabilmelerinin tek nedeni Darwin'in evrim teorisinden aldıkları onay idi. Nitekim evrimci P.J. Darlington vahşetin evrim teorisine inanmanın doğal bir sonucu olduğunu şöyle belirtir:
"Birinci nokta bencillik ve vahşet içimizdeki doğal bir şeydir, en uzak atamızdan bize miras kalmıştır… O zaman vahşilik insanlar için normaldir; evrimin bir ürünüdür." (P.J. Darlington, Evolution for Naturalists , s.243)
Tüm bu gerçekler karşısında 21. yüzyılda geçen asrın acılarını yaşamak istemeyen insanlara düşen görev, Darwinizm temelli tüm vahşi ideolojileri fikri yönde çökertmektir. Bunun yolu da bu ideolojilerin temelini yani evrim teorisini yıkmaktır. Evrim teorisinin yıkılışıyla birlikte 21. yüzyıl İslam dininin getirdiği güzelliklerin, aydınlığın, sevginin, şefkatin, fedakarlığın, dayanışmanın yaşandığı bir asır olacaktır.

Komünizm Ölmedi, Gizlendi!
Yeni Bir Kimlik Altında Yaşamaya Devam Ediyor!

Yıllar boyunca komünizmin kalesi olarak görülen Sovyetler Birliği'nin dağılması, tüm dünyada "Komünizm Yıkıldı!" sözleriyle kutlandı. Buna göre, Stalin, Mao ve Pol Pot gibi komünist liderlerin yıllar boyunca yaptıkları insanlık dışı zulümler son bulmuş, artık geri dönmemek üzere tarihin karanlıklarına gömülmüştü.
birileribirgeriOysa bu çok büyük bir aldatmacadır. Çünkü Marksist teoriye göre tarihi gelişmeler üç aşamadan oluşur. Feodalizmden kapitalizme, ondan da komünizme geçilmesi gerekmektedir. Ancak Rusya'da komünizme geçiş çok hızlı olmuştur ve Karl Marx'ın teorisi tam olarak uygulanmamıştır. O nedenle şu an kapitalist bir dönem denenmekte ve komünizme geçiş için gün sayılmaktadır.  Şu an yapılan tüm sistem değişiklikleri, atlanmış olan söz konusu kapitalist safhayı bir an önce tamamlamaya yöneliktir.
Lenin'in "Bir Adım İleri İki Adım Geri" isimli kitabı, Mao'nun "Üç İleri, İki Geri" mantığı ile anlattıkları ünlü komünist taktik Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla uygulamaya konmuştur. Rusya bu tarihi sürecin başlangıcını yaşayamadığı için geriye doğru bir adım atma ihtiyacı hissetmiştir. Eksik olan kapitalizm aşamasını en kısa sürede tamamlayıp, yayın gerilip daha hızlı ileri fırlaması gibi ani bir atılımla gerçek komünizme geçiş yapacaktır. Hedef değişmemiş, ama yöntemler değişmiştir.
yenikomunizmkolajiRusya'da yaşananlar "çekicin yeni ve daha güçlü bir vuruş için yukarı kaldırılması"ndan ibarettir. Kapitalist sistem sayesinde din ve aile gibi var olan tüm diğer kurumlar tamamen ortadan kaldırılacak, özgürlük adı altında toplum çok büyük bir dejenerasyona itilecektir. Ekonomik hayatta yaşanan büyük çöküş, açlığın ve yoksulluğun artması, mafyanın tüm gücü eline alması, komünizmin eskisiyle ölçülmeyecek kadar kuvvetlenmesini ve taraftar bulmasını sağlayacaktır. Böylelikle komünizm kendiliğinden iktidarı ele alacak ve ihtiyaç içinde olan insanlar buna karşı koyamayacaktır. Bunun sonunda Marx'ın teorisi tam olarak hayata geçirilmiş olacak ve komünizm eskisinden daha güçlü olarak siyaset dünyasına dönecektir.
Ancak Türk milleti bu tehlikenin yıllar önce farkına varmış ve gereken önlemleri almıştır. Yapılması gereken tek şey komünist düşüncenin tüm fikri dayanaklarının ortadan kaldırılmasıdır. Komünist ideolojinin en önemli hayat damarı Darwinist düşüncedir. Darwinizm'in bilim karşısındaki büyük yenilgisinin tüm delilleriyle ortaya konması, komünizmi de yerle bir edecektir.

Yeryüzünde Barışın Ve Güvenliğin Teminatı
İçin, Darwinizm İddiasının Geçersizliği Ortaya Konmalıdır

DARWINİZM canlıların Allah tarafından yaratılmayıp tesadüfen oluştuğunu ve zaman içinde evrimleşerek bugünkü durumuna ulaştığını savunur.
Darwinizm'i temel dayanak noktası olarak benimseyen MATERYALİZM ve KOMÜNİZM ise, toplumların da canlılar gibi diyalektik olarak değiştiğini, buna göre kapitalist toplum düzeninden sonra komünist toplum düzenine geçileceğini telkin ederler.
Bugün Rusya'da her ne kadar kapitalist bir düzen hüküm sürüyor gibi gözükse de, gerçekte eski komünist sistemin bütün unsurları hala mevcudiyetini sürdürmektedir. Lenin ve Stalin'in takipçisi olan eski KGB ajanı Putin başta olmak üzere, çok sayıda üst düzey yönetici ve yerel idarecinin komünist olmasının yanısıra, devlet düzeni ve işleyişi ile idari yapılanma da, komünist rejimin derin izlerini hala taşımaktadır.
Bunun sebebi, Rusya'da komünizmin hiçbir zaman gerçekten yıkılmamış ve sadece geçici bir süre "nadasa bırakılmış" bir düzen olmasıdır. Söz konusu komünist kadrolar, inandıkları toplumsal diyalektik prensipleri gereği, uygun zaman ve zeminde bu düzeni tekrar yeşertmek ve hayata geçirmek için beklemektedirler. Bu süreci hızlandırmak maksadıyla bir yandan, resmi olmayan gizli bir kapitalist tehditle bölgedeki Türk Devletlerini baskı altında tutmaya çalışmakta ve özgürlüklerini engellemektedirler. Diğer yandan da, illegal kapitalist güçleri, Rus halkını ezmek için kullanmaktadırlar. Tüm bu tehdit ve baskılar neticesinde bunalan insanların komünizmi arar hale geleceğini hesap etmektedirler.
Unutmamak gerekir ki, Allah yeryüzünde huzuru, barışı, dostluk ve kardeşliği emrederken, Darwinizm'in orman kanunlarına inanan tüm komünist önderler, 20. yüzyılda dünyayı zulümle doldurmuşlardır. Masum insanları ailelerinden, çocuklarından, anne babalarından  ayırmışlar, türlü işkencelerle katletmişler, kadın-erkek, çocuk-yaşlı ayırmadan toplu kıyımlar yapmışlar, milyonlarca insanı açlıktan kırıp geçirmişler, milyonlarcasını sakat bırakmışlardır. Ahlaksızlıkları, yolsuzlukları, adaletsizlikleri, istismar ve dejenerasyonu yaygınlaştırmışlar ve dünya üzerinde büyük bir fitne çıkarmışlardır. Tüm dünya materyalist-komünist anlayışın zalimliğine 150 yıldır defalarca şahit olmuştur.
kupurLenin'in ardından Komünist Partisinin başına geçen Stalin dünyanın en kanlı diktatörüydü. 30 yıllık iktidarı boyunca komünizmin acımazısızlığını halka yaşattırdı. Bugün başta olan Putin de Lenin ve Stalin'in kaldığı yerden devam etmektedir.

İşte, bütün bu zulümatı dağıtmak için, materyalist ve komünist fikir akımlarının dayanak noktası olan Darwinist felsefenin karanlık yüzünü tüm insanlığa duyurmak, bu felsefenin bilimsel çöküşünü göstermek vicdani bir görevdir. Darwin'in hezeyanlarına aldanmayan, imanlı, vicdanlı ve basiretli Türk milleti bu göreve taliptir. Bu ideolojilere karşı yapacağı fikri ve kültürel mücadele ile yeryüzünde barışın ve güvenliğin teminatı olacaktır.

Dawinist-Komünist Rusya Karanlık
Yüzünü Bir Kez Daha Gösterdi!

rus denizcilerBatan denizaltında Rus Devleti tarafından ölüme terkedilen askerlerden birinin annesi Rus görevliler tarafından susturulurken...
Lenin ve Stalin'le başlayan Darwinist-komünist zulüm, bugün Putin'le devam ediyor.
Masum insanları evlerinden, ailelerinden, çocuklarından, anne babalarından ayırarak, türlü işkencelerle öldüren, kadın-erkek, çocuk-yaşlı ayırmadan toplu kıyımlar yapan, milyonlarca insanı açlıktan kırıp geçiren, milyonlarcasını sakat bırakan, milyonlarca insanı evinden, işinden eden Lenin ve Stalin'in ardından Putin, Darwinist-komünist belanın bayraktarlığını yapıyor.
Müslüman Çeçen halkına yıllardır zulüm yaşatan, milyonlarca masum insanın katili Putin, kendi vatandaşlarını, askerlerini ölüme terkedince, Darwinizm'le beslenen komünist anlayışın zalimliğine tüm dünya bir kez daha şahit oldu.
Geçmişteki ataları gibi Darwinizm'in "insan bir hayvandır" yalanına inanan Putin, ne Çeçenlere, ne 118 Rus askerine, ne de kendi askerlerinin annelerine, babalarına, ailelerine acımadı. Ağlayan ve acı içindeki bir anneyi iğne ile susturacak kadar acımasızlaşan bu karanlık Darwinizm felsefesi, ilmi mücadele ile durdurulmadığı sürece, dünyadan gözyaşı, acı, zulüm ve sefalet silinmeyecektir.

Komünist-Darwinist Felsefenin
Zulmü Hala Devam Ediyor

cinde oldurulenlerKomünist devlet modelinde insana verilen değer çok düşüktür. Halk adeta sürekli çalıştırılarak çıkar elde edilecek bir hayvan sürüsü gibi muamele görür. Bu anlayışın temelinde yatan neden ise, Darwinizm'dir. Komünist devletler küçük yaştan itibaren Darwinizm'in sahte telkinleriyle yetiştirilmiş, insanın biraz daha gelişmiş bir hayvan olduğu inancına sahip yöneticiler tarafından yönetilir.
Bu anlayışın etkileri geçtiğimiz yüzyılda komünist devletlerin halklarına büyük belalar getirdi. Ancak komünist-Darwinist uygulamaların insanlığa getirdiği belaları görmek için yalnızca tarihe, Stalin'e, Mao'ya, Lenin'e bakmaya gerek yok. Bugün de komünist-Darwinist yöneticiler Rusya'da ve Çin'de insanlara türlü yöntemlerle zulmetmeye devam ediyorlar.
Yeni doğan bebekleri hiç acımadan, gaddarca boğan, suçsuz insanları sebepsiz yere işkence ile öldüren Çin, Müslüman Çeçenleri katleden, evlerinden, yurtlarından eden, kendi askerlerini, soydaşlarını denizin dibinde ölüme terk eden Rusya komünist-Darwinist anlayışın zalim uygulamalarının yaşayan örnekleridir.
Dünyaya dehşet yaşatan bu zulme dur demek, yüksek vicdanlı Türk milletinin misyonudur. Türk milleti Darwinist-komünist felsefeye karşı ilmi bir mücadele ile bu zulme dur diyecektir.

Komünist Çin Zulmü Altında Ezilen Doğu Türkistan'ın Rejime Göre Suçu Ağır:
"Materyalist Olmamak!"

Eğer Müslüman Doğu Türkistan Türkleri, Komünist Çin rejimi gibi materyalist olsalardı; yani kör, şuursuz atomların zamanla, tesadüfler sonucu biraraya gelerek şiir okuyan, şarkı söyleyen, logaritma, linear cebir problemleri çözebilen, mikroskop altında kendi hücrelerini inceleyen, bilimsel konularda nutuklar atan, konuşmalar yapan  insanlara dönüştüklerine inansalardı, hiç bunlar başlarına gelir miydi?
Bu insanlar tüm kainatın başıboş bir tesadüfler zinciri içinde oluştuğunu, kendilerinin de başıboş olduğunu düşünselerdi ve sonsuz ihsan sahibi Allah'a karşı sorumlu olduklarını inkar etselerdi, böyle bir zulümle karşılaşılar mıydı?
Elbette hayır.
komunist-cin-zulmuEğer bu insanlar herşeyin maddeden ibaret olduğunu, insanların da şuursuz atomların tesadüfler sonucu biraraya gelmesiyle meydana gelen varlıklar olduğunu iddia eden materyalist düşünceyi benimseselerdi komünist zulme maruz kalmazlardı. Yeryüzünde bozgunculuk çıkmasının, insanlara zulmedilmesinin, kan dökülmesinin, savaşlar yapılmasının, anarşinin, terörün yegane kaynağı inkarcı materyalist zihniyettir. Bu zulmü yeryüzünden kaldırmanın yolu ise, Darwinizm'den temel bulan bu zihniyetin fikri temellerinin yıkılmasıdır.
Unutmamak gerekir ki, "zulme rıza göstermek de zulümdür". O halde, vicdan sahibi her insanın en önemli görevlerinden biri Darwinist-materyalist zihniyetle mücadele etmektir.

Masum İnsanlara Gözlerini Kırpmadan Silah Doğrultan Rus Askerleri,
Yaptıklarını Gülerek Anlatıyorlar

Dünyanın dört bir yanında insanlara, çocukluk yaşlarından itibaren materyalist ve Darwinist eğitim verilmektedir. Bu eğitimin nihai hedefi ise Allah'ın varlığını inkar eden, tüm kainatın tesadüfler sonucu varolduğuna inanan ve güçlü olanın güçsüzleri yok ederek hayatta kalabileceğini düşünen nesiller meydana getirmektir. Bu zalim ruhu alan gençlerin en önemli özellikleri ise insan sevgisinden, manevi güzelliklerden ve her türlü ahlaki değerden uzak olmalarıdır. O nedenle de bu gençler masum bir insanı gözünü kırpmadan öldüren, kundaktaki bebeklere silahlarını doğrultan, savunmasız yaşlılara insanlık dışı işkenceler yapabilen eli kanlı caniler haline gelmektedirler. Bunun bir örneği de Komünist eğitimin bir ürünü olan Rus gençleridir.
Rus hükümetinin materyalist eğitimle yetiştirip, savaş meydanlarına yolladığı bu gençler, savunmasız Çeçen halkına, kadınlara, çocuklara, bebeklere ve yaşlılara karşı yıllardan bu yana çok büyük bir katliam yürütmektedirler. Darwinist öğretinin bir sonucu olarak insanı gelişmiş bir hayvan gibi gören bu kişilerin en önemli özellikleri ise, yaptıkları vahşetten büyük bir zevk almaları, işkenceyi eğlenmek için yapmaları ve tüm yaptıklarını da gülerek ve alay ederek anlatmalarıdır. İşte Rus askerlerinin ağzından insanın tüylerini ürperten işkence örnekleri:
cecen kupur- ÖNCE KULAKLARINI, SONRA DİĞER ORGANLARINI BİRER BİRER KESERDİK. ÖLDÜRMEK EĞLENCELİYDİ. BİR ÇEÇEN'İ YAVAŞ YAVAŞ ÖLDÜRMELİ. ÖLÜM HIZLI OLURSA TADI ÇIKMAZ.
- BİR ÇEÇEN KADINI DÖRT AYRI ARACA BAĞLADIK VE ARABALARI İLERLETİNCE KADIN DÖRT PARÇAYA AYRILDI. ETRAF KAN GÖLÜ OLMUŞTU, AMA BİZ ÇOK EĞLENMİŞTİK.
- EN GÜZEL YÖNTEMLERDEN BİRİ, MİĞFERİ ATEŞTE ISITMAK, ALEVDEN KIPKIRMIZI HALE GELDİĞİ ZAMAN DA,  KURBANIN KAFASINA GEÇİRMEKTİ. HEPSİNİ TEKER TEKER HATIRLIYORUM. ÇOK ZEVKLİYDİ. 
Bir Rus askerinin dile getirdiği bu sahnelerin benzerleri Çeçenistan'da, Filistin'de, Keşmir'de, Doğu Türkistan'da, Endonezya'da, Filipinler'de, Burma'da, Mısır'da, Etiyopya'da ve daha dünyanın pek çok ülkesinde yıllardır yaşanmaktadır. Dinsiz oldukları ve Allah korkusu taşımadıkları için kalpleri katılaşmış olan bu insanlar geçmişte olduğu gibi bugün de dünyaya acı, gözyaşı, bela getirmektedirler.
Dünyaya verdiği nizam ile tanınan Türk milletinin, bu insanlık dışı vahşet karşısında kayıtsız kalması mümkün değildir. Bu nedenle de dinsizliğin eli kanlı birer robot haline getirdiği bu gencecik insanlara adaleti, insanlığı, sevgiyi, saygıyı, sadakati, vefayı, şefkati ve dostluğu öğretecek olan da yine Türk milleti olacaktır.

Darwinist-Materyalistlerin Sinsi Taktikleri

Rusya'da komünizm aslında yıkılmadı. Bu, Darwinist materyalistlerin bir oyunudur. Bu oyuna göre, çekici daha hızlı vurmak için çekiç biraz daha geri çekilmiş ve hız alması sağlanmıştır. Böylece Marksistlerin "bir ileri iki geri" taktiği uygulanmaktadır.
Bugünkü sistemle Rus halkı kasıtlı olarak ağır ekonomik baskı altında ezilmekte, ahlaki dejenerasyon son hızla tırmandırılmaktadır. Böylece halka sözde "komünizm günleri aratılmakta" ve halka "Yeter! Komünizm bile daha iyiydi" dedirtilmeye çalışılmaktadır. Yani suni bir felaket ortamı imal edilerek, komünizmi geri getirmek için sebep meydana getirilmektedir.
İnsanlık bu tuzağa düşmemelidir. Çünkü komünizm hiçbir sorunun çözümü olamaz. Hatta, tarih boyunca en büyük belalar komünizmle gelmiştir. Lenin, Stalin, Mao gibi komünist liderler on milyonlarca insanı açlık ve kıtlıkla, on milyonlarca insanı işkence ile öldürtmüş, on milyonlarcasını yurtlarından sürdürmüş, on milyonlarcasını ise evinden, ailesinden ayırmış, işsiz bırakmıştır.
Günümüzde dünya toplumlarında yaşanan zorluk ve sıkıntıların gösterdiği önemli gerçek dinin gerekliliğidir. Dinsiz toplumlar her zaman yok olmaya, dejenere olmaya ve güçsüzleşmeye mahkumdurlar. Bu nedenle tek çözüm Kuran ahlakının yaşanmasıdır.
Türk milleti bunun en güzel örneğidir. Tarihinin hiçbir döneminde komünist ve faşist tuzaklara düşmeyen milletimiz, en zor günlerinde dahi imanı, vicdanı ve güçlü şahsiyeti ile zorlukların üstesinden gelmeyi bilmiştir.
komunist savas kolaj

Darwinizm ve Komünizm Arasındaki Tarihi İttifak

Güçlerini Darwinizm'den alan, yaptıkları zulümleri ve acımasızlıkları Darwinizm'in sahte bilimsel kılıfı ile makul göstermeye çalışan komünizm ve faşizm gibi ideolojiler 20. yüzyılda on milyonlarca insanın ölümüne, açlığına, sefaletine, mutsuzluğuna ve her yönden acı çekmelerine neden olmuştur.
kominliderler
Darwinizm bu ideolojilere hayat veren, onları besleyen, güçlendiren ve yıllar boyunca ayakta kalmalarını sağlayan yegane kaynaktır. Darwinizm, insanları Allah'ı inkara sürükleyerek ve "çatışmayı" doğal bir toplum düzeni sayarak, komünist ideolojinin ayrılmaz bir parçası olmuştur.
Komünizmin kurucuları Karl Marx ve Friedrich Engels, Darwin'in evrim teorisinin ideolojilerine sağladığı katkıyı açıkça belirtmişlerdir. Karl Marx, Darwin'in evrim teorisinin temelini oluşturan "Türlerin Kökeni" adlı kitabı için "...Bizim görüşlerimizin doğal tarihsel temelini içeren kitap budur işte!" (Marx ve Engels Mektuplar, s. 426) demiştir. Hatta daha da ileriye giderek, Darwin'e olan sempatisini, en önemli eseri sayılan Das Kapital'i Darwin'e ithaf ederek göstermiştir. Kitabın Almanca baskısına el yazısı ile şöyle yazmıştır:
"Charles Darwin'e ateşli bir hayranı olan Karl Marx'tan."
Engels ise Darwin'in kitabı hakkında Marx'a şöyle yazmıştır:
"Şu anda kitabını okumakta olduğum Darwin, tek kelimeyle muhteşem." (Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology and the Social Scene, Philadelphia; the University of Pennsylvannia Press, 1959, s. 527)
Rus komünist devrimini gerçekleştiren Bolşeviklerin önderlerinden olan Leon Trotsky de "Darwin'in büyük buluşu, tüm organik madde alanında diyalektiğin en büyük zaferi oldu." (Alan Woods, Ted Grant, Marxism and Darwinism, London; 1993) şeklindeki sözüyle Darwinizm'e olan bağlılığını ifade etmiştir.
darwin komuncesetler
20 milyon insanı katleden, vahşetten özel bir zevk almasıyla tanınan acımasız bir katil olan Rus komünist diktatör Stalin de Darwinizm'e verdiği önemi şöyle açıklamıştır:
"Genç nesillerin zihnini yaratılış düşüncesinden arındırmak için onlara tek bir şeyi öğretmeliyiz: Darwin'in öğretilerini." (Kent Hovind, The False Religion of Evolution, http://www.nsv.tis.net/....ke4vol/evolve/ndxng.html (bu kitap sadece internette yayınlanmıştır)
Kızıl Çin'i kanlı bir devrimle kuran komünist diktatör Mao da kurduğu bu düzenin felsefi dayanağını, "Çin sosyalizminin temeli, Darwin'e ve Evrim Teorisine dayanmaktadır" (K. Mehnert, Kampf um Mao's Erbe, Deutsche Verlags-Anstalt, 1977) sözleriyle açıkça belirtmiştir.
Ülkemizde de yüz binlerce aileyi acı içinde bırakan, milyonlarca gencin hayatlarının sönmesine neden olan bu ideolojilerin, fikir ve kültür dünyasından ebediyen silinmeleri için Türk milleti'ne önemli bir görev düşmektedir. Milletimiz bu görevi aşk ve şevkle yerine getirmektedir.

Darwinist-Materyalist Eğitimin Nasıl Sinsice Bir Yöntem İzlediğini Biliyor musunuz?

Günümüzde savaşların bitmemesinin, terörist faaliyetlerin durdurulamamasının ve ırkçı saldırıların gün geçtikçe daha da artmasının nedeni dünyanın dört bir yanında verilen Darwinist-materyalist eğitimdir. Peki şiddeti, vahşeti, savaşı bir yaşam şekli haline getiren insanların nasıl buhale geldiklerini hiç düşündünüz mü? Bunun nedeni bu gencecik insanların eğitim kurumlarında aşama aşama şiddete alıştırılmasıdır. Darwinist-materyalist eğitim şu şekilde gelişir:
1. AŞAMA: Evrim teorisi kaynak alınarak, herşeyin tesadüfler sonucu var olduğu telkin edilir.
2. AŞAMA: Evrim teorisi'nden yola çıkarak, insanların atalarının hayvan olduğu yalanı söylenir.
darwinist eğitim
3. AŞAMA: Evrim Teorisi dayanak olarak gösterilerek, insanlar arasında üstün ırk ile ilkel ırk diye bir fark olduğu iddiası öğretilir.
4. AŞAMA: Evrim teorisi temel alınarak, insanların hiç kimseye karşı sorumlu olmadıkları safsaftası aşılanır.
5. AŞAMA: Evrim teorisine göre ayakta kalabilmek için zayıfları, sakatları, hastaları yok etmenin meşru olduğu öne sürülür.
SONUÇ: Artık her türlü insanlık dışı cinayeti gözünü kırpmadan işleyen, şiddeti, vahşeti, tecavüzü, hırsızlığı, katliamı, kundaklamayı meşru gören eli kanlı robotlar ortaya çıkmıştır.
Gençlerini bu eğitimle belaya sürükleyen dünya ülkelerinin tek umutları şerefli Türk halkıdır. Çünkü milletimiz bu büyük tehlikenin farkındadır ve tüm dünyayı hedef alan güçlü bir kültürel hamleyle yeryüzünde barış ve huzur dolu bir dönem başlamasına öncülük edecektir.

darwinist egitimin sonuclari

Darwinizm, Geçtiğimiz Yüzyılı Kavgaların ve
Savaşların Yüzyılı Haline Getirmiştir

Darwinizm, sürekli mücadele, kavga ve savaşların hayvanları ve insanları mükemmelliğe götürdüğüne inanır. Savaşsız bir dünyanın ise insanlığı geriye götüreceğini iddia eder. Darwinizm'in bu mantığına göre savaş yoksa bile savaş çıkarılmalıdır.
Kan dökmek, boğuşmak, kavga etmek, saldırmak, mazlumu ezmek, acımasız ve zalim olmak ve bu şekilde büyüyeceğini sanmak, şeytanın sadist mantığının bir yansımasıdır. Bu sapkın fikirleri kabul edenler  şeytanın oyuncağı olmakta, onun elinde adeta bir vahşet makinasına dönüşmektedirler. Dünyada milyonlarca komünisti ve faşisti bu mantıkla eğitenler  emellerine ulaşmak için  Darwinizm'in ve materyalizmin teorisyeni ve kışkırtıcısı olmuşlardır. Şeytanın kan dökme arzusunu Darwinizm gibi şeytani bir mantıkla savunan bu kişiler Kuran'daki tarifi ile "Şeytanın kardeşleri olurlar ve insanları sapıklığa sürüklerler." (Araf Suresi, 202)
Faşist Hitler de, Darwinizm'in etkisi altında kalarak, şeytanca bir fikri savunmuş ve insanlara acı, gözyaşı ve zulüm getirmiştir. Hitler'in şu sözleri, onun Darwinizm'in savaş çağrılarından nasıl etkilendiğinin bir göstergesidir:
"Doğa, güçlüler ile zayıflar arasında bir savaş, güçlülerin zayıflar üzerindeki mutlak galibiyetidir. Eğer böyle olmasaydı, doğada sürekli bir bozulma olurdu... Yaşayan savaşmak zorundadır. Sürekli savaşın bir yaşam kanunu olduğu bu dünyada, savaşmak istemeyen yaşam hakkına sahip değildir." (Clark Robert, Darwin: Before and After, s. 115)
hitler savasHİTLER:
"SÜREKLİ SAVAŞIN BİR YAŞAM KANUNU OLDUĞU BU DÜNYADA,
SAVAŞMAK İSTEMEYEN YAŞAM HAKKINA SAHİP DEĞİLDİR."
Oysa Kuran'da insanlar, "Ey iman edenler hepiniz topluca barış ve güvenliğe girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o size apaçık bir düşmandır." (Bakara Suresi, 208) ayetiyle, sevgi, dostluk, barış, güvenlik ve esenliğe çağırılır.
Tüm insanlığın huzuru, güvenliği ve barışı için, Darwinizm aldatmacasına karşı insanlar uyarılmalı ve yerine Kuran ahlakı anlatılmalıdır.
MARKSİZM = DARWINİZM
ANARŞİZM = DARWINİZM
KOMÜNİZM = DARWINİZM
FAŞİZM = DARWINİZM
BÖLÜCÜ TERÖR = DARWINİZM
___________________________________________________________________________________________________

ÇÖZÜM:___________________________________________________________________________________________________
YARATILIŞ GERÇEĞİNİN ANLATILMASI VE KURAN AHLAKININ DÜNYA GENELİNDE YAŞANMASI

Hitler ve Darwin Arasındaki Kanlı İttifak

Hitler acımasız ve gözü dönmüş bir ırkçıydı. Germen ırkının üstün ırk olduğunu iddia ediyor ve diğer ırkların yok edilmeleri gerektiğine inanıyordu. Ve bu inancını uygulamaya koydu. Avrupa'da 50 milyona yakın insanı acımasızca katletti! Hitler'in ırkçı görüşlerinin kaynağı ise Darwin'di. O da Darwin gibi, sözde üstün ırkın dışındaki ırkların, evrimi tamamlanmamış maymunlar olduklarına inanıyordu. Bir sözünde şöyle demişti:
hitler balkon
"Kuzey Avrupa Almanlarını insanlık tarihinden çıkarın, geriye maymun dansından başka bir şey kalmaz". (Carl Cohen, Communism, Fascism and Democracy, s.408)
Darwin ise, Türlerin Kökeni isimli kitabında ırkçı vahşeti şöyle körüklemişti:
"Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek yakın bir gelecekte, medeni insan ırkları, vahşi ırkları yeryüzünden tamamen silecek ve onların yerine geçecek. Öte yandan insansı maymunlar da kuşkusuz elimine edilecekler. Böylece insan ile en yakın akrabaları arasındaki boşluk daha da genişleyecek."
Acımasızlıklarını, saldırganlıklarını, vahşiliklerini Darwinizm'in sahte bilimsel yüzüyle meşrulaştırmaya çalışanlar bugün hala dünyanın dört bir yanında kan dökmeye, insanlara korku ve dehşet yaşatmaya devam ediyorlar. Darwinizm'in sahte maskesi bilim yoluyla yüzlerinden indirilmediği sürece de devam edecekler.
Dünyanın bu belalardan kurtulması için Darwinizm'in bilimsel açıdan büyük bir sahtekarlık ve aldatmaca olduğu tüm dünyaya anlatılmalıdır.

Dünyaya Zulüm Getirenlerin Koyu Birer
Darwinist Olduğunu Biliyor Musunuz?

Darwinizm, terörün, anarşinin ve zulmün temelidir. 20. yüzyıla yıkım getiren tüm faşistler koyu birer Darwinistti. Hitler ve Mussolini konuşmalarında sık sık Darwinist söylemlere yer veriyorlardı. Bugün bu Faşistler hayatta değiller, ancak ideolojilerini yaşatanlar, dünyanın dört bir köşesinde hala katliam ve zulümlerine devam ediyorlar. İdeolojilerini dayandırdıkları Darwinizm, fikren çürütülmediği sürece de, bunları yapmaya devam edecekler. Bu gerçekler görmezlikten gelinmemeli ve acil tedbirlerle Darwinizm aldatmacasına karşı insanlar bilinçlendirilmelidir.
hitler_mussolini_darwinMussolini:
"Şiddet tarihte itici güçtür ve savaş devrim getirir… Demire sahip olan ekmeğe de sahip olur."

Hitler:
"Yaşayan savaşmak zorundadır. Sürekli savaşın bir yaşam kanunu olduğu bu dünyada, savaşmak istemeyen yaşam hakkına sahip değildir."

Darwin:
"Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek yakın bir gelecekte, medeni insan ırkları, vahşi ırkları tamamen yeryüzünden silecekler ve onların yerine geçecekler."

Hitler'in Darwinist Hezeyanları Son Bulmadı!

Adolf Hitler, 1933
"Gençlerin eğitimi ile ilgili düşündüğüm program oldukça zorlu. Öncelikle tüm zaaflar yok edilmeli. Benim hayalimdeki Alman Düzeninin sağlam kalesinde yetişen gençler öyle olmalılar ki önlerinde dünya titremeli. Ben ZALİM, HÜKMEDEN, KORKUSUZ, VAHŞİ BİR GENÇLİK istiyorum. Olmanız gereken sadece bu. Bu insana zor gelebilir. Ama bu konuda zayıflık veya gevşeklik gösterilmemelidir. İnsanın gözünde o MÜKEMMEL BAŞIBOŞ VAHŞİ HAYVAN BAKIŞI tekrar parlamalı… İşte ben binlerce yıldır süregelen insanın evcilleştirilme sürecini bu şekilde yok edeceğim… İşte ben Yeni Düzeni böyle kuracağım…"
hitlerFaşist diktatör Hitler, çocukları 8 yaşından itibaren yukarıdaki sözlerle eğitti. Kuşkusuz bu vahşi düşüncelerle yönlendirilen, beyinleri yıkanan gençler için saldırganlık, öldürme, yaralama, işkence yapma, zulmetme dışında bir alternatif yoktu.
Dünya insanları bu tehlikeye karşı uyanık olmalıdır! Çünkü aradan 70 sene geçmiş olsa da bu hezeyanlar hala son bulmamıştır. Bugün dünyada Hitler, Mussolini, Franco gibi faşist liderler yoktur; ancak onların izini takip eden neo-naziler, Dazlaklar hala Darwinist yalanlarla eğitilmektedir. Onlar da 70 sene önceki yaşıtları gibi kargaşa, anarşi, zulüm, kaos dolu bir yaşama sürüklenmektedir.
Yeryüzündeki bu belaları durdurmak Darwinizm'in fikren çökertilmesi ile mümkündür. Bu şanlı görevi Kuran ahlakının gereği olarak tüm insanları "barış yurdu"na çağıran TÜRK MİLLETİ yerine getirmektedir.

Darwinist-Faşist Eğitim, Milletlere Yıkım Getirmektedir

mussolini horseFaşist Mussolini döneminde gençler "Tek çözüm güçtür", "İnan! İtaat Et! SAVAŞ!" sloganlarıyla yetiştirildiler ve gözünü kırmadan adam öldürebilen, insanlıktan çıkmış varlıklar haline geldiler. Bugün de Darwinist-materyalist eğitimde gençlere "güçlü olan yaşar, zayıf olan elenir" mantığı öğretilmektedir. Bu büyük tehlikeye karşı uyanık olmak insanlığın geleceği açısından son derece ehemmiyetlidir.
"Kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah'tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır." (Yunus Suresi, 27)

Mussolini'nin Azmettiricisi Darwinizm'di!

Benito Mussolini, İkinci Dünya Savaşı'nda dünyayı kana bulayan acımasız faşist liderlerden biriydi. Diğerleri gibi o da, uyguladığı katliamları, işlediği cinayetleri, savaş ve saldırganlığı savunan fikirlerini meşru gösterebilmek için DARWINİZM'den destek aldı.
Bu gerçekler bugüne kadar hep gizli kaldı. Dünya Mussolini, Hitler, Stalin, Lenin, Mao gibi insanlığa bela, ölüm, kan, acı, zulüm getiren insanları vicdanında yargıladı ve suçlu buldu. Ancak, perde arkasındaki asıl suçlu hiçbir zaman gündeme getirilmedi. Artık bugün, tüm bu katliamların, cinayetlerin, acımasızlıkların gerçek azmettiricisi olan Darwinizm'in "masum ve bilimsel" maskesi inmekte, asıl yüzü ortaya çıkmaktadır. Basiret ve fazilet sahibi Türk milleti, bilim, kültür, ilim ve ahlak yoluyla, tüm insanlığı Darwinizm'in karanlık yüzünün gösterdiklerinden kurtarmaya taliptir.
mussoliniİKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NIN ACI BİLANÇOSU

Toplam Ölü Sayısı: Yaklaşık 50 milyon ölü

Sovyetler Birliği, Nüfusunun Yüzde 10'unu kaybetti
Polonya, Nüfusunun Yüzde 19,7'sini kaybetti
Yugoslavya, Nüfusunun yüzde 10,6'sını kaybetti
Almanya, Nüfusunun Yüzde 6'sını kaybetti
Yunanistan, Nüfusunun Yüzde 8'ini kaybetti
İngiltere, Nüfusunun Yüzde 1'ini kaybetti
Çin'de 8 milyon kişi öldü
Japonya'da 2 milyon kişi öldü ve diğerleri…

Faşizmin Kaynağının Darwinist Öğretiler Olduğunu Biliyor Muydunuz?


Mussolini, Hitler ve Franco zulüm ve dehşet kaynağıydılar. Onlar öldü ancak öğretileri bugünkü dazlakları, holiganları, neo-Nazileri doğurdu. İnsanlar hala faşizmin getirdiği saldırganlığın, vahşetin ve acımasızlığın karanlık dehşetini yaşamaya devam ediyorlar.
mussolini, hitler, francoKanlı diktatörlerden Mussolini katı ve acımasızdı. Çünkü tarihteki itici gücün şiddet olduğuna ve savaşın devrim getireceğine inanıyordu. Mussoli'nin bu sapkın inancının temeli DARWINİZM'dir.

Hitler yıllarca tüm Avrupa'ya dehşet ve korku saldı. Çünkü insanların yarı gelişmiş bir hayvan türü olduğunu düşünüyor ve aşağı ırkların yok edilmeleri gerektiğine inanıyordu.
Hitler'in katliamlarının nedeni DARWINİZM'dir.

İspanya'yı kan gölüne çeviren Franco faşist bir zalimdi. Zayıf insanları, baskı, şiddet ve eziyetle sindirdi. O da insanı gelişmiş bir hayvan olarak düşünüyor ve gücün zulüm ve şiddette olduğuna inanıyordu. Franco'nun hezeyanlarının temeli de DARWINİZM'dir.
Dünyayı kasıp kavuran faşist zulme "dur" demenin tek yolu Kuran ahlakının yaygınlaşmasıdır. Ve bu tarihi görevi yerine getirebilecek olan, şanlı tarihi ve yüksek ahlakı ile Türk milletidir.

Faşist Lider Franco, Yeni Üretilen Silahları
Savunmasız İnsanlar Üzerinde Deniyordu!

francis-franco20. yüzyılı kan gölüne çeviren faşist zalimlerden biri Franco idi. Franco İspanya'yı çok büyük bir iç savaşa sürükledi. Kardeşi kardeşe, babayı oğula düşürdü. Bu iç savaş boyunca günde ortalama 500 kişi öldü. Şiddet olaylarının, vahşi katliamların, toplu işkencelerin ve insanlıkdışı cinayetlerin ardı arkası kesilmedi. İç savaşta yaklaşık olarak 800 bin kişi, idamlarla ise 200 bin kişi Franco'nun talimatlarıyla öldürüldü.
Franco'ya en büyük destek ise Hitler ve Mussolini'den geliyordu. Franco,  onlarla insanlık tarihinin en zalim ve en acımasız anlaşmalarından birini yapmıştı: Nazilere yeni silahlarını denemeleri için Guernica gibi bazı kasabaları hediye etmişti! Nazi teknolojisinin yeni bombaları bu küçük kasabalar üzerinde denendi.
Binlerce insanı, sadece silahlarının gücünü denemek için ölüme terk eden, binlercesinin sakatlanmasına, yaralanmasına sebep olan bu anlayış günümüzde de farklı şekillerde devam etmektedir. Bugün de faşist uygulamalar yüzünden insanlar ölüyor, ırkçı saldırılara maruz kalıyor ve insanlıktan uzak bir hayat sürdürmek zorunda kalıyorlar. İnsanların bir hayvan türü olduğunu ve ilerlemek için savaşmak gerektiğini iddia eden Darwinist-faşist felsefe zalim yönetimlerin tek dayanağı olmuştur. Bu felsefe ayakta tutulduğu sürece benzeri zulümler de devam edecektir.
Bu zulmü durdurabilecek, Darwinist-Faşist zulmün önüne geçebilecek iman ve vicdan sahibi, cesur ve kararlı bir millettir. Bugün yeryüzünde bu özellikleriyle dünyaya örnek olan Türk milleti'dir.

Faşist Zalimlerden Dünyayı Kurtarmak İçin,
Darwinizm'le İlmi Mücadele Şarttır

Darwinizm'in güçlendirdiği zararlı ideolojilerden biri de faşizmdir. Darwin'in teorisi olan "hayat mücadelesinde zayıf olanların elenmesi, en uygun olanların hayatta kalması" faşistler tarafından bilimsel bir gerçek olarak kabul edilmiş ve dayanak yapılmıştır. Böylece faşizmin zalim mantık ve uygulamaları sözde bir meşruiyet kazanmıştır.
franco-mussolini-hitlerFaşist ruha sahip insanlar kan dökmekten, savaşmaktan, kavgadan, rekabetten, kaba kuvvetten hoşlanırlar. Hitler, Mussolini, Franco ve diğer faşist liderlerin tarihleri incelendiğinde yapılan soykırımların, çıkarılan kanlı iç savaşların, halklara yapılan işkencelerin temelinde hep aynı faşist mantıkla karşılaşılır.
Son günlerde Filistin'de meydana gelen kanlı olayların temelinde de aynı faşist ruh yatmaktadır. Tanklarla sivil halkın üzerine yürümenin, ibadet yerlerine giriş yasağı getirmenin, 11-12 yaşlarındaki savunmasız çocukları sebepsiz yere öldürmenin başka bir açıklaması olamaz.
Bu nedenle bütün bu yapılan zalimliklerle mücadele edebilmenin yolu öncelikle Darwinizm'le mücadeleden geçmektedir. Eğer bunları normal karşılayan, hayatın doğal bir akışı olarak gören felsefelere zemin hazırlayan Darwinizm fikri ortadan kalkmazsa, insanlık savaştan, terörden, soykırımdan kurtulamaz. Ancak dünya milletleri bugün bu belalardan kurtulma arifesindedir. Vicdanlı Türk milleti Darwinizm'le ilmi mücadeleyi başarıyla yürütmektedir.

Faşistlerin İkiyüzlü Dindarlığı

Faşizm, Darwin'in evrim teorisine dayanan, dine şiddetle düşman, dinin öğrettiği bütün ahlaki değerleri ortadan kaldırmayı hedefleyen bir ideolojidir. Din, insana şefkati, merhameti, fedakarlığı, tevazuyu, affetmeyi, kanaatkarlığı öğretirken, faşizm acımasızlığı, kibiri, saldırganlığı, zalimliği, hırsı ve açgözlülüğü öğretir.
Ancak tarih boyunca çoğu faşist bu gerçeği gizlemeye ve kendilerini dindar gibi göstermeye çalışmıştır. Gerçekte birer ateist olan faşist liderler, bunu açıkladıklarında halktan tepki toplayacaklarını düşündükleri için dindar gibi davranmışlardır. Örneğin;
Faşizmin kurucusu olan Benito Mussolini iktidara gelmesinden önceki yıllarda da La Lima adlı gazetede "gerçek dinsiz" takma adıyla din aleyhtarı yazılar yazmış, ancak iktidara geldiğinde Vatikan'ın desteğini kazanmak için dindar bir havaya bürünmüştür. Mussolini'nin bu politikası gereğince, İtalyan çocuklara "Kutsal Papa'nın şahsında faşizme inanıyorum" diye yeminler ettirilmiştir.
napol-muso-frankFaşizmi İspanya'da hakim kılan diktatör Francisco Franco, "Falanj" adını verdiği ideolojiyle, kurduğu  baskı rejimine dindar bir kimlik kazandırmıştır. Franco'dan esinlenen Lübnanlı Hıristiyanlar, "Falanjistler" adıyla örgütlenerek 70'li ve 80'li yıllarda Ortadoğu'yu kana bulamıştır.
Faşizmin 18. yüzyıldaki öncüsü olan Napoleon Bonaparte ise, gerçekte bir ateist olmasına rağmen iktidar için kendisini dindar göstermiştir. Öyle ki, "Napoleon, iktidara uzaklaştıkça ateizmi açıkça savunmaktan uzaklaşmış, ateizmi savunmaktan uzaklaştıkça da iktidara yaklaştığının, yerleştiğinin bilincine varmıştır." (İdeoloji Kuramları, S. Özbek, s. 43)
Dini sadece halkın sempatisini kazanmak için bir kisve olarak gören, gerçekte faşist bir ahlaka ve Darwinist dünya görüşüne sahip olan bu gibi kişiler, hangi ülkede yaşıyorlarsa o ülkenin dininden gözükürler. Budist bir ülkede Budist kimliğiyle, Hıristiyan bir ülkede Hıristiyan kimliğiyle, Müslüman bir ülkede Müslüman kimliğiyle ortaya çıkarlar.
miting kolaji
Bu ikiyüzlülüğü teşhis etmek için, Kuran ahlakını hakkıyla bilmek ve kalbe sindirmek gereklidir.
Unutulmamalıdır ki, Avrupa'yı kasıp kavuran bu kanlı ideolojiler, Türk milleti içinde hayat bulamamıştır.

Soydaşlarımıza Saldıran Neo-Naziler
Darwinist Irkçılığın Etkisindedirler

rekonstrüksiyonIrkçı Stormfront sayfasında yer alan Charles Darwin'i övücü makalelere bir örnek: "DARWIN'İ ONURLANDIRMAK İÇİN..."
Günümüzde başta Almanya'da olmak üzere ırkçı neo-Nazilerin Türkler'e karşı uyguladıkları tüm haksız muamele ve eylemler, ırkçılığa dayalı Türk düşmanlığından kaynaklanmaktadır. Bu ırkçılığın fikri tohumlarını atan kişi ise Charles Darwin'dir. Bu sayfadaki resimlerde de görüldüğü gibi neo-Naziler internetteki Stormfront adlı sitelerinde Darwin'i övücü ifadeler kullanmaktadırlar. Ayrıca Darwin'in Türk milleti hakkındaki yalanlarını kullanarak taraftarlarını eğitmektedirler.
Darwin'in kıymetli milletimizle ilgili hezeyanları 1.5 asırdır yaşanan acıların sebeplerindendir. Unutmayın, milletini seven her Türk vatandaşının bu ırkçı tehlikeye karşı uyanık olması şarttır.


 

storm2Charles Darwin'in W.Graham'a yazdığı 3 Temmuz 1881 tarihli mektuptan:
"... Düşünün ki, birkaç yüzyıl önce Avrupa, TÜRKLER tarafından işgal edildiğinde, Avrupa milletleri ne kadar büyük risk altında kalmıştı, ama artık bugün Avrupa'nın TÜRKLER tarafından işgali bize ne kadar gülünç geliyor. Avrupa ırkları olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde TÜRK BARBARLIĞINA karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, BU TÜR AŞAĞI IRKLARIN çoğunun medenileşmiş YÜKSEK IRKLAR TARAFINDAN ELİMİNE EDİLECEĞİNİ (YOK EDİLECEĞİNİ) GÖRÜYORUM."

Önce Isırgan Otunu Toprağa At, Sula ve Gübreyle Büyüt,
Sonra "Niye Isırgan Oldun?" De…
İşte Bu Darwinistlerin Mantık Bozukluğuna Bir Örnektir!

darwin-okul-nazi-kelepDünyanın birçok ülkesi Darwinizm'i ve ondan gelişen materyalizmi resmi eğitim olarak yürürlükte tutmaktadır. Bu ülkelerde insanlara hayatın şiddete dayalı bir mücadele alanı olduğu, güçlü olanın ayakta kalacağı ve insanın sadece kendine karşı sorumlu olacağı öğretilmektedir. Bu eğitim nedeniyle okullar adeta komünist ve faşist üreten fabrikalar gibi çalışmaktadır. İnsan sevgisinden uzak, zalim, saldırgan, azgın, gözü dönmüş, çıkarcı nesiller yetiştiren bu ülkelerin kendi vatandaşları ile başları belaya girmiştir. Bunun en açık örneği, Darwinizm'in ana vatanı İngiltere'dir. Holiganlar, faşistler, komünistler, teröristler ülkeyi cehenneme çevirmekte, yöneticiler de bunun nereden kaynaklandığını çok iyi bildikleri halde sistemi düzeltmeye güç yetirememektedirler.
Bu ülkeler unutmamalıdırlar ki, ısırgan otlarını biçmekle ısırganlar tükenmez. Biçilen yerlerden daha gür ve çok dallı olarak gelişir. Çözüm, ısırganın kökünü yok etmektir. Darwinizm'den gelişen materyalizmin iki ürünü olan komünizm ve faşizm de ancak fikri mücadele ile yok olur. Yapılması gereken şey Darwinist düşüncenin kökünden koparılıp, tüm hayat damarlarının kesilmesidir.
Dünya toplumlarını bu büyük bataklıktan çıkarmaya aday olan millet, Türk milletidir. Vicdan sahibi Türk milleti, başlattığı büyük toplumsal hamleyle, tüm dünyada barışı, huzuru ve güzelliği hakim kılacaktır.

Darwinizm'in Yetiştirdiği Suç Makineleri

darwin-okul-nazi-kelepDarwin'in sapkın  teorisini yaymada en önemli yöntem "gizli ve dolaylı telkinlerle insanları bir Darwinist gibi yaşar ve düşünür hale getirmek"tir.
Darwinizm'in insana verdiği en önemli telkin ise, "kimseye karşı sorumlu değilsin, hayatını bir Yaratana değil aksine tesadüflere borçlusun, yaşamak için gerekirse diğerlerini ezmen gerekir, bu dünya çatışma ve menfaat dünyasıdır" yalanlarıdır.
Bu anlayışla yetiştirilen insanlar, zamanla hiçbir manevi değere sahip olmayan, vicdandan yoksun, şuursuz, suç işlemeye hazır robotlar haline gelirler. Bugün bunun en vahim örneği İngiltere'de göze çarpmakta, Darwinizm'i insanlığın başına bela eden İngiltere, yaptığı hatanın bedelini fazlasıyla ödemektedir.
Dazlakların, holiganların, sokak çetelerinin ve suç örgütlerinin sergilediği zulüm ve vahşet başta  İngiltere olmak üzere bütün Avrupa'ya  dehşet saçmaya devam etmektedir. Darwinist felsefeyle yetiştirdikleri bu suç makineleri, sonuçta Batılı devletlerin başına bela olmuştur.
Bu durumdan kurtulmanın tek yolu, Avrupa'nın yaptığı gibi iyi işleyen hukuk sistemleri ve mükemmel hapishaneler kurmak değil, aksine insanları bir hayvandan farksız gören Darwinist eğitimi ortadan kaldırmaktır.
Yüce Türk milleti Batılı ülkelerin düştüğü bu korkunç hataya düşmemiş, gençliğini Darwinizm'in pençesine bırakmamıştır. Her devirde vatanına ve milletine bağlı, manevi değerlerine sahip çıkan ve bunları herşeyin üstünde tutan vatan evlatları yetiştirmiştir. Müslüman Türk milleti bütün bu üstün özellikleriyle Avrupa'ya ve dünyaya önder olacaktır.

Faşizm, Komünizme Karşı Mı?

komu-fasi-karsikarsiyaGüdümlü muhalefet; bir gücün, kontrol edebileceği bir oluşumu kendi elleriyle kurup, düşmanıymış gibi topluma sunmasıdır. Gerçekte o da aynı amaca hizmet eden bir koldur, sadece rengi değişiktir. Asıl tehlikeli olan da bu tür bir yapıdır, çünkü gerçek hüviyetini gizlemiştir.
Yıllarca faşizmin karşısındaki güç komünizm gibi gösterilmiştir. Oysa her ikisi de Darwinizm'den kaynak bulan iki materyalist akımdır. Ve gerçekte birbirlerinin güdümlü muhalefeti olan bu ideolojileri büyütenlerin amacı, insanlığı kaos ve bunalımlara sokarak, anarşi ve terörle isteklerine boyun eğdirtmektir.
Darwinist-materyalist fikir sistemleri, bu amacına pek çok ülkede ulaşmışsa da Türk milletinin yüksek seciyesi bunun kendi toplumunda oluşmasına izin vermeyecektir. Müslüman Türk milleti, gücünü Darwinizm'den alan bu ideolojilerin arkasındaki karanlık amacı görmektedir. Bilimsel olarak çökertilen Darwinizm'in sessizliğe gömülmesiyle bu ideolojilerin de tarihe karışacağını bilmektedir.

Faşizm Komünizmi, Komünizm Faşizmi Yükseltir

tahtevaralli2Onyıllardır insanlık üzerinde kanlı ve tehlikeli bir oyun oynanıyor. Darwinizm'in "güçlü olan yaşar", "insan gelişmiş bir hayvandır, yaratılmamış ve tesadüfen gelişmiştir", "yaşam bir mücadele ve kavga arenasıdır" sloganları ile yetiştirilen gençler ya komünist ya da faşist oluyorlar. Birbirine öldüresiye kin ve nefret duymaları aşılanan bu insanlar sanki bir tahterevallinin iki ucuna yerleştirilmiş gibiler; tahterevallinin bir ucunda komünistler, diğer ucunda ise faşistler oturuyor. Biri yükselirken diğerini ezip aşağı indiriyor. Tahterevallinin iki ucunu destekleyen güç ise tam orta noktada duran Darwinizm.
Bu iki tehlikeli ideolojiyi yerle bir etmenin tek yolu ise ortalarında durup onlara destek sağlayan Darwinizm'in fikren çökertilmesidir.
Bunun yolu doğru ve iyi eğitimdir. Darwinizm'in acımasız orman kanunlarına göre değil de, Kuran'da gösterilen üstün ahlaka göre yetiştirilen gençler, dünyada barışın, huzurun ve refahın tesis edilmesine önemli katkıda bulunacaklardır. Yedi cihana nizam veren üstün ahlaklı Türk milleti, barış ve huzurun önderliğini yapacaktır.

20. Yüzyılda Faşist Ve Komünist Ülkelerin Dünyaya Getirdikleri Büyük Yıkım,
21. Yüzyılda Türk Milleti Sayesinde Birer Birer Ortadan Kalkmaktadır

Hayatın, bir mücadele yeri olduğunu, sadece üstün ve güçlü olanların yaşamaya hak kazandıklarını, savaşların gelişmeye neden olacağını, insanlar arasında bazı ırkların daha üstün, diğerlerinin ise aşağı ırk olduklarını ve bir hayvan gibi öldürülebileceklerini iddia eden Darwinizm, bu özellikleri nedeniyle çok tehlikelidir. Ve 150 yıldır insanlığa büyük belalar getirmiştir.
harabe-savas-kolaj

20. yüzyıl boyunca Darwinizm'den destek bulan faşist ve komünist ülkelerin başlattıkları büyük savaşlar geride çok acı bir tablo bırakmıştır. Ve bugün onların izinden gidenler büyük vahşetlere imza atmaya devam etmektedirler.
Sadece son 10 yıl içinde:
- Savaşlar yüzünden 3 MİLYON çocuk hayatını yitirmiştir.
- Savaşlar yüzünden 16 MİLYON çocuk sakat kalmıştır.
- Savaşlar yüzünden 10 MİLYON çocuk psikolojik travma geçirmiştir.
Bunun yanısıra kadın, yaşlı, genç milyonlarca kişi hayatını yitirmiş, sakat kalmış, evlerinden uzaklaştırılmış, şehirler yıkılmış, ekonomiler felç olmuştur. 1995 yılında dünyada 45 milyon kişi mülteci olarak ve zor şartlarda hayatını devam ettirirken, bu sayıya son 5 yılda milyonlarca insan daha eklenmiştir.
Görüldüğü gibi Darwinizm savaşlarla birlikte, büyük belaları da getirmiştir.
21. yüzyıl ise bu acıların unutulduğu ve barışın hakim olduğu, neşenin, huzurun yaşandığı bir dönem olacaktır. Çünkü Türk milleti, sağlam karakteri, güçlü ve yıkılmaz inancı ile tüm dünyayı Darwinizm'in belalarından kurtaracak bir güce sahiptir.

Darwinistler'in, Dünyanın Başına Bela Ettiği Şeytani Formül Şudur:
"Komünizmin Faşizmi, Faşizm İse Komünizmi Doğurur."

kolajMateryalist eğitimle yetişenler, dünyayı acımasız bir sisteme kilitlediler. Bu kilitlenmiş sisteme göre:
*Materyalist yetişen bir insan ya faşist ya komünist olur.
*Diyalektik materyalizme göre tez, anti-tezini doğurur. Dolayısıyla, komünizm faşizmi, faşizm komünizmi doğurur.
Dünyayı, faşist ve komünist diye ikiye bölen bu Darwinizm destekli materyalist düşünce, insanları kıyamete kadar birbirlerini katletmekle, kardeşi kardeşe kırdırmakla, yakıp yıkmakla, şiddet eylemleri, acımasızlık gösterileri yapmakla görevlendirmiştir. Bu zalim formülle 100 yılda milyonlarca insan katledilmiştir.
Türk milleti, Darwinistler'in ve materyalistlerin kıyamete kadar sürdürmeye kararlı oldukları bu zulüm sistemine izin vermeyecek, bunun yerine kıyamete kadar sürecek Rahmani bir sistemin kurucusu ve önderi olacaktır.

Terörün İdelojisini Fikren Mağlup Etmeden,
Terörü Durdurmak Mümkün Değildir

Sivrisineklerden kurtulmanın en etkili yolu elbette ki bataklığın kökünden kurutulmasıdır. Aynı şekilde anarşi ve terörü yok etmek için de en etkili yol terörün ideolojisinin fikren çökertilmesidir. Dünyadaki terörün, anarşinin, kargaşanın temeli ise materyalizm, komünizm ve faşizm gibi ideolojilerdir.
silahlilarBu ideolojilerin tarihi geçmişleri, savundukları fikirler incelendiğinde –kimi zaman birbirlerine karşı görünseler de- ortak bir temele sahip oldukları görülür. Bu temel insanı hayvan gibi göstermeye çalışarak, insanlar arasında savaşı, çatışmayı, kavgaları meşru kılmayı amaçlayan Darwinizm'dir.
Darwinizm, milli ve manevi değerleri yok etmeyi hedefleyen, şiddeti teşvik eden bir beladır. Bu nedenle Darwinizm'in fikren çökertilmesi, bilimsel, sosyolojik ve siyasi alanlardaki sahtekarlıklarının anlatılması son derece önemlidir.
Türk milleti yüksek vicdanı ve imanı sayesinde bugüne kadar Darwinizm'in oyunlarına gelmemiş yegane millettir. Darwinizm'in dünyadaki yıkıcı etkisini ortadan kaldırmak ise elbette ki şerefli milletimizin misyonudur.

Yeryüzünde Bozgunculuk, Anarşi ve Terörü Engellemek Samimi Bir Çaba İster,
Türk Milleti Bu Önemli Göreve Taliptir

Dünya devletlerinin birçoğu eğitim sistemlerinde materyalizme ve Darwinizm'e önemli bir yer ayırmakta, gençlere bunları öğretmek için milyonlarca dolar harcamaktadırlar. Daha sonra da ülkelerinde meydana gelen terör olaylarıyla mücadele etmek için yine milyonlarca dolar sarf etmektedirler. Bu, önce bir bataklık oluşturmak daha sonra da bu bataklıkta yetişen binlerce sivrisinekle cansiperane mücadeleye girişmek gibidir... Oysa terörü önlemek konusunda samimi iseler, öncelikle faşizmin, komünizmin, anarşizmin ve terörün temelini oluşturan, insanlığa "çatışma"yı, güçlülerin galip geldiği bir "yaşam mücadelesi"ni haklı gösteren materyalist-Darwinist eğitimden vazgeçmelidirler. Milyonlarca doları, önce materyalizmin ve Darwinizm'in bilimsellikten uzak, hurafelerle dolu, gerçek dışı fikirler olduğunu öğretmek için kullansalar, sorun zaten kökten hallolacaktır.  Bataklığı kurutmanın da, hatta en baştan oluşmasına engel olmanın da tek yolu, zalim ideolojilerin kaynağı olan Darwinizm'le fikri alanda yapılacak mücadeledir.
terorAllah dünyayı yaratmış, insanları dünyaya yerleştirmiş ve burada nasıl bir hayat sürmeleri gerektiğini de Kuran'la bildirmiştir. Eğer insanlar dünyada Allah'ın emrettiği gibi yaşamaz, İslam ahlakından yüz çevirirlerse bu durumda karşılaştıkları belalardan kurtulmaları mümkün olmaz. Toplumlar dini değerlerden, ahlaki meziyetlerden uzaklaştıkça bu gerçek her gün biraz daha yoğun olarak yaşanmaktadır. Unutmamak gerekir ki tüm bunlar, Allah'ın emrettiği ahlaktan uzaklaşan insanların kendi elleriyle yaptıkları dolayısıyla başlarına gelmektedir.
Tek kurtuluş vardır: Kanlı ideolojilerin ve inkarcı zihniyetin kökeni olan Darwinizm'in bilimsel yıkılışını tüm dünyaya duyurmak ve Allah'ın emrettiği güzel ahlakı yaşamaya ve yaşatmaya çalışmak…

Yakın Dünya Tarihi İhtilallerin, Savaşların, Kan, Zulüm ve Gözyaşının Tarihidir.
Bütün Bunların Arkasında İse Darwin'in Anlamsız,
Donuk Bakışlarını Yansıtan Resmini Görürüz

terorMateryalist toplumlarda insanlara çocuk yaşta materyalizm ve Darwinizm öğretilmeye başlanır. Bu yanlış eğitim, çocuk için acı ve zulümle sonuçlanacak bir yolculuğun başlangıcıdır. Lise ve üniversite yıllarına gelindiğinde ise, gençlere insanın gelişmiş bir hayvan cinsi olduğu, toplumlar arasında orman kanunlarının geçerli olduğu, güçlü olanların her zaman haklı da olsa zayıf olanları ezeceği, hayatın bir "yaşam mücadelesi" olduğu iyice benimsetilir. Bu Darwinist eğitimle yetişen gençler öğrendikleri hayat modelinin gereklerini uygulamaya başlarlar. Çünkü bu insanlar, hapishanelerin, çatışmaların, anarşinin, terörün, savaşların, ayaklanmaların, kargaşanın, zulmün, vahşetin, acımasızlığın, mazlumları ezmenin hayatın olağan ve kaçınılmaz gerçekleri olduğu şeklinde bir telkine maruz kalmışlardır.  Oysa insanlar arasında doğal ve sıhhatli olan, barışın, huzurun, güvenliğin, kardeşliğin, dostluğun, samimiyetin, hoşgörünün, sevecenliğin, şefkatin, anlayışın, hürmetin hakim olduğu ortamlardır.
Materyalist-Darwinist eğitim kaos ve kargaşa oluşturur. Çözüm Kuran ahlakının yaygınlaştırılmasıdır. Bu belaları yeryüzünden silmek için her vicdan sahibi insan gibi sizin de sorumluluklarınız olduğunu unutmayın.

Darwinistlerin
Hedefledikleri Toplum
Darwinistler insanların hiçkimseye karşı sorumluluğu olmayan, başıboş varlıklar olduklarını iddia ederler. Bu sapkın düşünceye göre insanlar hayvanlardan evrimleşmişlerdir ve sözde hayvan ataları gibi orman kanunlarına göre yaşamalıdırlar. Yine bu yalana göre, dünyada sadece güçlüler ayakta kalacak, zayıflar elenerek yok olacaklardır.
Bu yalanlara uyulduğu takdirde ortaya çıkacak toplum, birbirleriyle şiddetle rekabet eden, vahşi bir mücadeleyi hedefleyen, bencil, acımasız, güzelliklerden zevk almayan insanlardan oluşacaktır.

Türk Milleti'nin
Allah'ın İzniyle Oluşturduğu Toplum
Güçlü bir imana sahip Türk milleti ise, insanları bir hayvan gibi gören Darwinist düşüncenin tehlikelerinin farkındadır. Bu nedenle de vahşetin, şiddetin, her türlü belanın arkasında duran bu felsefeye karşı büyük bir fikri mücadele başlatmıştır.
20. yüzyılda bilim karşısında mağlup olan evrim teorisi, Türk milletinin gayretleriyle 21. yüzyılda tarihin sayfalarındaki yerini alacaktır. Böylece Türk milletinin hedefi gerçekleşecek, tüm dünyada sevgi, dostluk, huzur, güven, barış ve neşe hakim olacaktır.

Yıllarca Darwinist-Materyallist Felsefe İle Yönetilen Rus Milletinin Sonu
Tüm Dünyaya İbret Olmalıdır

rus mileti
Rus milletinin çöküşünü sergileyen gazete küpürlerinden biri.
Rusya'da bugün belanın, derdin, sıkıntı ve zorluğun her türlüsü yaşanıyor. Halk aç ve işsiz, insanlar verem, AIDS gibi salgın hastalıklardan ölüyorlar, gençler uyuşturucu batağının içine saplanmış durumda, ahlaki dejenerasyon sürekli tırmanıyor.
Rusya'da yaşananlar, Darwinist-materyalist-komünist ideolojilerin koskoca bir ülke halkını ne hale getirdiğinin ibret tablosudur. Onyıllardır manevi değerlerden yoksun, Allah'ın varlığını inkar eden, insanları hayvan gibi, hayatı ise hayvanların hayatta kalma mücadelesi gibi gören felsefelerle yetiştirilen Rus milleti, büyük bir çöküşün eşiğinde.
Bu çöküşü ise Putin gibi komünistten dönme faşistlerin engelleyemeyeceği ortada.
Çözüm: Darwinist-materyalist felsefenin reddi ve Kuran ahlakının kabulüdür.
İnsanları Allah'ın yarattığı ruh sahibi varlıklar olarak tanıtan, insanlar arasında fedakarlığı, merhameti, şefkati, dayanışmayı esas kabul eden Kuran ahlakı, sadece Rus halkının değil, tüm dünyanın kurtuluşu ve refahı için tek çözümdür.
Türk milleti, aklı ve vicdanı ile tarih boyunca yanıbaşındaki Darwinist-komünist tehlikeden korunmayı bilmiştir. Tüm dünyayı bu tehlikeye karşı uyaran da yine Türk milletidir.

Satanistlerin Fikri Dayanağı Darwinizm'dir

20. yüzyılda ne kadar sapkın ideoloji, fikir akımı ve inanış varsa, hepsi iddialarını ve dünya görüşlerini Darwinizm'e dayandırdılar. Hitler'den Stalin'e, Mussolini'den Satanistlere kadar hepsi Darwin'in görüşlerini benimsediler...
Satanist Kilisesinin önderlerinden Burton H. Wolfe, The Satanic Bible (Şeytanın İncili) isimli kitabın önsözünde şunları söylüyordu:
"Satanizm küstahca bencil, acımasız bir felsefedir ve şu inançlar üzerinde temellendirilmiştir: İnsanlar doğuştan bencil ve vahşi yaratıklardır. Yaşam en uygun olanların DARWINCİ mücadelesidir. Yalnızca güçlüler hayatta kalır ve dünya orman kanunlarına bağlı olarak, sürekli rekabet içinde savaşanlar tarafından yönetilecektir." (Burton H. Wolfe, The Satanic Bible Önsöz, San Francisco, 25 Aralık 1976)
darwinvesatanistlerBu kitabın yazarı ise kitabın içinde "Şeytanın Dokuz Emri"nden dördüncüsünü şöyle açıklıyordu:
"Hepimiz içgüdüsel olarak yırtıcı hayvanlar değil miyiz? Eğer birbirleriyle mücadelesine tamamen son verilirse, insan yaşamaya devam edebilir mi?" (Anton Szandor LaVey, The Satanic Bible, s. 25, 33)
21. yüzyılda tüm dünya materyalizm, satanizm, komünizm, faşizm gibi Darwinizm'den güç bulan bütün sapkın ideolojilerden ve hurafelerden kurtulacaktır. Böylece dünyanın hiçbir yerinde masum insanların kanları dökülmeyecek, insanlar dehşet ve korku yaşamayacaklardır. Bu günler çok yakındır. Darwinizm'in bir hurafe olduğunu en başından teşhis eden milletimiz, karanlıklardan sonra aydınlığın gelişinde bir kez daha önderlik edecektir.

Darwinizm'in Yetiştirdiği Nesillerin Sonu Manevi Ölümdür

Darwinizm'in sapkın inancına göre insan;
Tesadüflerin, kaosun ve cansız maddelerin bir ürünüdür…
Dolayısıyla hiç kimseye karşı sorumluluğu yoktur…
Bir varoluş amacı da yoktur, başıboştur…
Üstelik henüz gelişimi devam eden, hayvanlardan biraz daha gelişmiş bir canlı türüdür… Hayattaki tek amacı karnını doyurmak, çoğalarak genlerini bir sonraki nesle aktarmak, ezilmeden hayatta kalmaya çalışmak ve bunlar için mücadele etmektir.
Darwinizm'in bu tarifine göre yetiştirilen insanlar dinsiz, inançsız, manevi değerlerden tamamen kopmuş, sevgi, saygı, fedakarlık, vefa, şefkat gibi güzelliklerden mahrum, acımasız, bencil, kolayca adam öldürebilen, çıkarcı, sanat, estetik gibi insan ruhuna hoş gelen güzelliklerden zevk alamayan toplumlar oluşturmuşlardır. Bu nedenle bu insanların yüzlerinde donuk, anlamsız, insaniyetsiz, karamsar ve karanlık ifadeler vardır.
İşte bu özellikler bu toplumların manevi ölümlerinin tablosudur.
Toplumlara güzel ahlakın, barış ve esenliğin, sanat ve estetiğin, huzurun ve güvenin hakim olması için, insanları manevi ölüme sürükleyen Darwinist–materyalist eğitimin kaldırılması, gençlere bilimsel gerçeklerin anlatılması şarttır. Türk milleti sahip olduğu yüksek manevi değerler ile bu toplumların içinde bulunduğu duruma düşmemiştir ve onları kurtaracak manevi güce sahiptir.
dejenere

Neo-Naziler, Darwinist Batağın Birer Ürünüdürler

kupur3Komünist ve faşist yönetimler geçtiğimiz yüzyılı kana ve acıya boğdular. Bu iki ideolojinin eğitiminden geçen gençler ise liderlerinin izinden gidiyor ve aynı kanlı tarihi içinde yaşadığımız yüzyıl boyunca da yazmak istiyorlar. Dünyanın dört bir yanındaki komünist ve faşist örgütlenmelerle, türlü propaganda yöntemleriyle taraftar sayılarını artırmayı ve toplum üzerindeki etki alanlarını genişletmeyi hedefliyorlar. Kullandıkları yöntemlerin başında ise korku, yıldırma ve terör geliyor. Uyguladıkları vahşet ile insanlar üzerinde korku oluşturup, bu şekilde onları kendilerine destekçi hale getirmek istiyorlar.
Bu olaylardan biri geçtiğimiz aylarda Almanya'da ortaya çıkan bir vahşet! İnsanları gelişmiş bir hayvan türü olarak gösteren ve şiddeti meşrulaştırmaya çalışan Darwinist eğitimin ürünü olan Neo-Naziler, bir sinir ilacı ile bayılttıkları altı yaşındaki bir çocuğu, ilk önce öldürmüş, daha sonra da iç organlarını çalmışlar. Bu, Neo-Nazilerin yaptıkları ne ilk eylem olmuştur, ne de son eylem olacaktır. Ancak önemli olan bu gençleri polisiye tedbirlerle durdurmaya çalışmak değil, içinden çıktıkları bataklığı toptan kurutmaktır. Bu bataklık Darwinist-materyalist eğitimdir.
Vicdan sahibi Türk milleti, tüm insanlığa çok büyük belalar getiren bu komünist ve faşist örgütlenmelerin, 21. yüzyıl için yaptıkları planları fark etmiş ve büyük bir kültür atağıyla bu belayı ortadan kaldırmaya karar vermiştir.

Darwinizm Zayıfların, Güçsüzlerin, Muhtaçların
Ezilerek Yok Edilmelerini Emreder

Darwinizm'e göre bir toplumdaki zayıf, güçsüz, fakir veya özürlü bireyler, o toplumun gelişmesini engelleyen ve mutlaka yok edilmesi gereken unsurlardır. Günümüzde, yoksullara, aç insanlara veya ihtiyaç içinde olanlara el uzatılmamasının, koskoca bir ülkenin açlığa ve sefalete terk edilmesinin, yetimlerin, kimsesizlerin, yaşlıların korunup barındırılmamalarının ardında Darwinizm'in bu zalim iddiası yer alır.
Darwinizm'in dünyada açtığı yaraların tamamen tedavi edilmesi, yetimlere, yaşlılara, çocuklara, muhtaç durumdaki tüm insanlara şefkatle, merhamet ve sevgi ile el uzatılabilmesi için tek çözüm Darwinist ahlak yerine dünyada Kuran ahlakının hakim olmasıdır.
Türk İslam ahlakı ile yetişmiş Türk milleti, vicdanı ve sağduyusu ile dünyayı Darwinizm'in getirdiği belalardan kurtaracak, dünyaya huzur ve güvenlik getirecektir.
starving

Olimpiyat Meşalesini Yakan Aborjin Atletin Hikayesi:
Cathy  Freeman'ın Atalarını Darwinciler Katletti!

cathy_freemanDarwinizm son 150 yıl içinde dünya üzerinde gerçekleşen pek çok zulüm ve katliamın gerekçesi oldu.19. yüzyılda dünyayı sömürgeleştiren Avrupalı güçler, Asyalı veya Afrikalı insanları Darwin'in teorisine göre "ilkel ırk" ilan ettiler. "Sosyal Darwinizm" adını verdikleri bu sözde bilimsel saçmalık uğruna, kanlı katliamlara giriştiler ve milyonlarca masum insanı gözlerini kırpmadan öldürdüler.
aborjinVahşi şekilde katledilen Aborjin halkı
Bu vahşetlerin bir örneği, Avustralya kıtasının yerli halkı olan Aborjinlere karşı uygulandı. Olimpiyat meşalesini yakan Dünya şampiyonu atlet Cathy Freeman'ın halkı, Darwinist bilim adamları tarafından "yarı hayvan ilkel canlılar" olarak tanımlandı.
Darwinistler Aborjin kafataslarını Avrupa müzelerinde "maymundan insana geçiş formu" olarak sergilediler. Binlerce Aborjin, kafatası tacirleri tarafından öldürüldü ve kafatasları Avrupa müzelerine satıldı. 21. yüzyılda Avustralya hükümetinin, yaptığı büyük zulüm dolayısıyla Aborjinlerden RESMEN özür dilemesi gündeme geldi.
Eğer dünya şampiyonu Cathy Freeman bundan 150 sene önce doğsaydı, muhtemelen ya kendisini aşağı ırk olarak gören Avrupalılar tarafından bir hayvan gibi katledilecek, ya da kafatası tacirleri tarafından öldürülerek kafatası sergilenmek üzere Avrupa'ya satılacaktı.
Darwinizm ve materyalist felsefe,150 yıldır dünya üzerinde buna benzer sayısız vahşete sebep oldu. Günümüzde de Darwımizm'den destek bulan karanlık ideolojiler, insanlara zulmetmeye devam ediyorlar.

Darwinist Bilim Adamları Masum İnsanları Kobay Olarak Kullanıyorlar

Charles Darwin'in insanın evrimleşmiş bir hayvan türü olduğu yönündeki iddiası sosyal yaşam üzerinde çok derin izler bıraktı. Çünkü bu düşünceye göre farklı ırklar, hastalar, zayıflar, fakirler, özürlüler evrimleşme sürecini tamamlamamış aşağı bir tür olarak görülüyordu. Evrimci bilim adamları yüzyıllar boyunca aşağı ırk olarak nitelendirdikleri yerli kabileleri vahşice katlettiler, üzerlerinde deneyler yaptılar, bir hayvan gibi sergilediler. Günümüz evrimci bilim adamları da atalarının izinden gidiyorlar ve masum insanları bilimsel amaçlı çalışmalarında kobay olarak kullanıyorlar.
Geçtiğimiz haftalarda gazetelerde, Afrika, Doğu Avrupa, Asya ve Güney Amerika ülkelerinin vatandaşları üzerinde yürütülen deneylerin ölümcül sonuçlar verdiği yönünde bir haber yer aldı. Bu haber menenjit salgınından yüzlerce insanın öldüğü Nijerya'daki bir kampta bazı yabancı doktorların pahalı ilaçları bedava dağıtmaları ile ilgiliydi. Ancak bu ilaçları ihtiyaç içindeki insanlara yardım etmek için vermiyorlardı. Amaçları henüz satış izni alamadıkları antibiyotikleri bu hasta ve çaresiz insanlar üzerinde denemekti.
kobay_yoksul_insan
İşte bu gibi acımasız uygulamalar, materyalist ve Darwinist eğitim alan insanların gerçek yüzünü gözler önüne sermektedir. Bu kişilerin, savunmasız ve çaresiz insanlara böyle acımasızca davranırken güç aldıkları sözde dayanak evrim teorisidir.

Evrimcilerin İnsanlık Dışı Uygulamaları

darknessPatrick Tierney’in ABD’li evrimcilerin insanlık dışı uygulamalarını anlatan kitabı
Darwinizm'in hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bir aldatmaca olduğu, geçtiğimiz yüzyıl kanıtlandı. Darwinist'lerin evrimin delili olarak öne sürdükleri iddiaların ise ya bir aldatmaca ya da bir sahtekarlık ürünü olduğu ortaya çıktı.
bilimsel soykırımABD'li genetikçiler doğal seleksiyonu kanıtlamak için binlerce yerliyi öldürmüş
Ancak, teorilerinin çöküşünü hazmedemeyen bazı Darwinistler, hala evrim teorisini yaşatma çabası içerisinde.
Ne var ki, önümüzdeki günlerde Amerika'da yayınlanacak olan bir kitap, ünlü bir Darwinist'in evrim teorisi uğruna yaptığı bir sahtekarlığı daha ortaya çıkarıyor.

Kitapta, Yanomami yerlileri üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Darwinist Chagnon'un evrim teorisine dayanak sağlamak için son derece insanlık dışı bir yöntem izlediğinden bahsediliyor. Chagnon, Güney Amerika yerlilerinin vahşi eğilimleri olduğu iddiasına sahte deliller oluşturmak için  yerliler arasında vahşi ortamlar oluşturmak için ödüller karşılığında dövüşler düzenlemiş. Hatta bu konuda kitaplar yazmış. California Üniversitesi'nde antropoloji bölümünde görev yapan Chagnon'un sahte bilgilerle dolu bu kitapları halen dünyanın dört bir yanındaki üniversitelerde ders kitabı olarak okutuluyor.
İşte Darwinizm'in insanları kandırmak için kullandığı yöntem budur. Önce asılsız bir teori ortaya atmak; daha sonra bu teoriye dayanak sağlayacak sahte deliller uydurmak! Ardından da sahte teoriyi sahte delillerle birleştirip insanlara bilimsel bir gerçekmiş gibi sunmak.
Darwinizm'in gerçek yüzünü tüm dünya öğreniyor.

Çözüm Kuran Ahlakı

Darwinizm'in İnsanlığa Getirdiği Belalara Karşı Çözüm:
Kuran Ahlakı

Allah'ın varlığını inkar eden, tesadüfleri ilah edinen, savaşları, mücadeleyi, egoizmi gelişmenin tek yolu olarak gösteren Darwinizm, 20. yüzyılda insanlığa sayısız kötülük ve bela getirdi. Darwinizm'in açtığı yaraların tamamen iyileştirilmesinin tek yolu, Allah'ın insanlar için rehber olarak indirdiği Kuran'a sarılmaktır.

belalarDARWINİST AHLAKIN GETİRDİĞİ BELALAR
Savaş, Egoistlik, Düşmanlık, Dehşet - korku, Kaos - kargaşa, Acımasızlık - zulüm, Kıtlık - fakirlik, Çıkarcılık, Mutsuzluk - karamsarlık, Çirkinlik, Sahtekarlık, Donuk ve anlamsız bakışlar, İnsaniyetsizlik
.
Kuran ahlakı, 21. yüzyılda tüm insanlığa güzellik ve aydınlık getirecektir. Vicdanlı ve sorumluluk sahibi Türk milletinin onurlu çabası ile, dünya Darwinizm'in ahlaksızlığından kurtulacak, Kuran ahlakının güzelliklerini yaşayacaktır.
mutlu insanlarKURAN AHLAKININ GETİRDİĞİ GÜZELLİKLER
Barış, Fedakarlık, Sevgi, Güven, Huzur, Merhamet - şefkat, Bereket - zenginlik, Dayanışma,
Sevinç - iyimserlik, Estetik, Dürüstlük, İman neşesiyle canlı bakışlar, İnsancıllık.

Zavallı Kadınlar, , Yaşlılar, Zulme Uğrayan Bütün İnsanlar İçin
Siz De Birşeyler Yapabilirsiniz

Dünya ülkelerindeki Müslümanların şu an içinde bulundukları kargaşa, genel olarak ülkelere hakim olan istikrarsızlık, açlık ve sefalet ortadadır. Türk milleti, kimi irticanın pençesinde olan, kimi iç savaşlarla boğuşan dünya Müslümanlarını yaşadıkları sıkıntılardan kurtarma görevini üstlenmeye hazırdır.
21. YÜZYIL, ALLAH'IN İZNİYLE İMANLI TÜRK MİLLETİ'NİN TÜM BU SORUNLARI DÜZELTECEĞİ YÜZYIL OLACAK!dünya
1- Çeçenistan: Yıllardır masum ve savunmasız Çeçen halkı Ruslar tarafından katlediliyor, çarşılara, hastanelere bombalar yağdırılıyor.
2- Filistin: Filistin halkı, İsrail'in işgalci politikasına karşı yıllardır mücadele veriyor.  Çok güçlü silahlara karşı taşla, sapanla yapılan bu mücadele hala devam ediyor.
3- Cezayir: Ülkede zaman zaman şiddetlenen iç savaşta bugüne kadar pek çok masum insan sebepsiz yere tutuklandı, işkenceler gördü, toplama kamplarına kapatıldı.
4- Lübnan: Yıllarca süren iç savaş  her azınlığın kendisine ait küçük bölgelerde sıkışıp kalması ile sonuçlandı. Bu savaş sonucunda yüzbinlerce ölü, mülteciler ve kanlı bir tarih ortaya çıktı.
5- Çad: Çad dünyanın en fakir ülkelerinden biri. Çıkan çatışmalar ülkenin içinde bulunduğu durumu giderek zorlaştırıyor.
6- Abhazya: İç savaşın yanısıra halk, Rus askeri birliklerinin işgalinin neden olduğu  sıkıntılar yaşıyor.
7- Sudan: İç çatışmalar durmak bilmiyor. İsyancı güçlerle mücadele eden Sudan halkı açlık ve sefalet içinde yaşamını sürdürüyor.
8- Keşmir: Hindu yönetimi tarafından gerçekleştirilen vahşi katliamlarda on binlerce Keşmirli Müslüman öldürülmüş, kadınlara tecavüz edilmiş, çocuklar katledilmiştir.
9- Endonezya: Ülkede çatışmalar dur durak bilmiyor, baskı ve terör son hızıyla devam ediyor.
10- Doğu Türkistan: Burada yaşayan Uygur Türkleri, Komünist Çin rejiminin şiddetli baskısı altındadır. Müslüman halkı yok etmek için toplu kısırlaştırmalar, toplu kürtajlar, hatta nükleer denemeler yapılmaktadır.
11- Filipinler: Filipinler'de başa gelen her yönetim etnik soykırım yapıyor. Müslümanlar ise ciddi bir  bağımsızlık mücadelesi veriyorlar.

Yeryüzünde Adaletin, Barışın Ve Kardeşliğin Sağlanması Ancak
Kuran Ahlakı'nın Yaşanmasıyla Mümkün Olacaktır

Bugün dünyanın dört bir yanındaki Müslüman ülkeler iç çatışmalarla, savaşlarla, aşırı hareketlerle ve türlü sıkıntılarla mücadele etmektedir. Filistinlisi'nden Azeri Türkü'ne, Özbeki'nden Çeçen'e kadar tüm Müslüman halkları, adeta nefeslerini tutmuş bir şekilde bir yardım eli bekliyorlar. Asırlardır İslam'ın bayraktarlığını yapan Müslüman Türk milleti ise modern, aydınlık ve güçlü yapısıyla, gericilikten ve aşırılıktan uzak katıksız din anlayışıyla tüm Müslüman ülkelerin sorunlarını çözebilecek, bu şerefli görevi üstlenebilecek en uygun yapıya sahiptir. Yeryüzünde eksikliği hissedilen adaletin, barışın ve kardeşliğin sağlanması Müslüman Türk'ün rahatlıkla başarabileceği bir iştir. Türk milletinin İslam ahlakıyla birleştirdiği iman, cesaret, azim, sabır, irade gibi üstün nitelikleri dünya milletlerine örnek olacaktır.

Çeçenistan

Çecenistan
Rusya yıllardan bu yana tüm dünyanın gözleri önünde Çeçen halkına karşı çok büyük bir vahşet uygulamaktadır. Sadece son bir yıl içinde yaklaşık olarak 45 bin sivil ve 3 bin Çeçen askeri hayatını yitirmiştir. 500 bin kişi mülteci durumuna düşmüştür ve halen çok zor şartlar altında hayatını devam ettirmektedir. Yapılan kısıtlı yardımlar ise yerine ulaşmamakta, Rus Olağanüstü Hal Bakanlığı tarafından her türlü yardıma el konmaktadır.

Filistin

Filistin
Yarım asırdan fazla bir süredir işgalci İsrail yönetiminin ağır baskısı altında hayatlarını devam ettirmeye çalışan Filistin halkı, özellikle de son aylarda artan şiddet olayları nedeniyle çok büyük zorluklar altındadır. Her gün birkaç kişi –özellikle de çocuklar ve gençler- hayatını yitirmekte, insanlar bombaların altında hayatını devam ettirmeye çalışmaktadır. Şu ana kadar 100 binden fazla kişi ölmüş ve 4 milyona yakın kişi mülteci konumuna düşmüştür.

Afganistan

Afganistan
Yıllardır süren iç savaşlar nedeniyle bir türlü istikrar ve huzura kavuşmamıştır. Barışın sağlanması durumunda Orta Asya ülkeleri  üzerinde etkisi olacağı tahmin edilen Afganistan'daki bu iç çatışmalar, dış güçlerin etkisiyle devam etmekte, ambargolar ise en çok masum insanları etkilemektedir. Bu çatışmalar sonucunda 2 milyona yakın kişi hayatını yitirmiştir ve yaklaşık 2.5 milyon kişi mülteci durumuna düşmüştür.

Endonezya

Endonezya
Dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi olan Endonezya'da iç çatışmalar şiddetlenerek devam ediyor. Suharto yönetimi altında çok büyük baskılar gören Endonezyalı Müslümanlardan yüzbinlercesi hayatını yitirdi, binlerce insan kayıp, binlercesi de mülteci konumunda. Daha önceden İslami bir yönetime sahip olan bağımsız Açe Sumatra, Endonezya hükümeti tarafından ilhak edildiğinden beri ülkede olaylar dinmiyor ve ölüm haberleri gelmeye devam ediyor.

Keşmir

Keşmir
Keşmir'deki Hint zulmü yarım asıra yakın bir dönemdir, şiddetlenerek devam ediyor. Dünyanın en önemli altın, zümrüt ve yakut yataklarına sahip olan Keşmir halkının tek isteği dinlerini rahatça yaşayabilecekleri, çocuklarını istedikleri gibi eğitebilecekleri, huzurlu ve barış dolu bir hayat. Şu ana kadar yaklaşık 70 bin Keşmirli Müslüman hayatını yitirdi, 5000'e yakın kadın tecavüze uğradı ve on binlerce insan mülteci olarak hayatını devam ettiriyor.

Azerbaycan

Azerbaycan
Azerbaycan topraklarının yüzde 20'si halen Ermeniler'in işgali altında bulunuyor. Ermeni güçleri tarafından çok büyük bir etnik soykırıma tabi tutulan ülke halkının, büyük bir bölümü mülteci konumunda yaşıyor. Azerbaycan genelinde oluşturulan 50'den fazla göçmen kampında, 1 milyona yakın Azeri Türkü çok büyük yokluklar, salgın hastalıklarla mücadele ediyor.

Doğu Türkistan

Doğu Türkistan
Doğu Türkistan'daki Müslüman Türk halkına Komünist Çin yönetimi tarafından uygulanan şiddetli işkence, baskı, insanlık dışı muamele ve haksız tutuklamalar yarım asırdan fazla bir zamandır devam etmektedir. Sadece patlatılan bomba ve termo-nükleer bombaların sonucunda yaklaşık olarak 250 bin kişinin katledildiği tahmin edilmektedir. Son 6 ayda 1700 kişi kurşuna dizildi, 36.000 kişi kurşuna dizilmek için sırada bekliyor.

Fildişi Sahili

Fildişi Sahili
19 milyonluk ülke nüfusunun yüzde 25'ini oluşturan Müslümanlar iktidarı bir darbe ile ele geçiren askeri cunta yönetimi tarafından çok büyük bir katliama maruz bırakıldılar. Yer yer asker ve polislerin de katıldığı katliamlarda çok sayıda Müslüman ya kurşunlanarak ya da bağırsakları deşilerek veya işkence ile öldürüldü.

Televizyonu Açtığınızda, Gazetenizi Okurken Zulme Uğramış,
Katledilmiş İnsanlarla Karşılaşmayacağınız Günler Çok Yakında Gelecek…

zulümRus zulmü altında büyük bir soykırıma tabi tutulan Müslüman Çeçen halkı, İsrail'in işgalci politikası ile yıllardır mücadele eden Filistin halkı, Keşmir'de Hint zulmüne karşı direnen Müslümanlar, Çin hükümetinin baskısı altında ezilen savunmasız Uygur Türkleri ve Kosova'da, Bosna'da, Arnavutluk'ta, Suriye'de, Filipinler'de, Burma'da, Afganistan'da, Çad'da, Endonezya'da, Eritre'de yıllardır zulüm gören masum insanlar…
Faşist ve komünist yönetimlerin bütün dünya halklarına, özellikle de müslüman halklara yaptıkları insanlık dışı katliamları tüm dünya sessizce izliyor. Her gün gazetelerde, televizyonlarda gözü yaşlı anneler, kefene sarılı bebekler, sefalet içindeki insanlar, sakatlar, yaralılar yer alıyor. Belki herkes olan bitenleri alışkın olduğumuz sözlerle kınıyor, belki yaşananların vicdani sıkıntısını çekiyor ve bu zulmün durmasını istiyor. Ancak gerçek anlamda çözüm üreten, bu katliamları durduran hiç kimse yok. Sorunların asıl kaynağının dinsizlik olduğunu kavramış olan Türk milleti, dünyayı kaplamış olan kaosun üstesinden gelebilecek yegane millettir.

Darwinizm'in 150 Yıldır Süren Tahribatı Büyüktür,
Ancak Bütün Bunların Tek Bir Çözümü Vardır

Hiç düşündünüz mü? Rusya'da;
Neden 150 yıldır merhamet, hürmet bilinmiyor?
Neden saygı, şefkat, yardımlaşma gibi güzellikler yaşanmıyor?
Neden insanlar komünizmin getirdiği yoksulluk ve açlık içinde kıvranıyorlar?
Neden Rusya denince insanların aklına ahlaki dejenerasyon ve sefalet geliyor?
Neden aynı sistem azgınlaşarak devam ediyor?
Dinsizlik bir beladır. Rusya'da yaşananlar Darwinist-materyalist fikirlerin neden olduğu dinsizliğin, toplumlara getirdiği belalardan sadece birkaçıdır.
Tek çözüm insanların Darwinizm'in safsatalarına karşı bilinçlendirilmeleri ve Kuran ahlakının yaygınlaştırılmasıdır.

Sizden, Faziletli Ve Varlıklı Olanlar,Yakınlara, Yoksullara Ve Allah Yolunda
Hicret Edenlere Vermekte Eksiltme Yapmasınlar, Affetsinler ve Hoşgörsünler…
(Nur Suresi, 22)

aç çocukDünya üzerinde asırlardır çözülmeyen, herkesin de bu şekilde kabul ettiği pek çok problem vardır. Bunlardan biri de fakirlik, salgın hastalıklar, savaşlar ve tedavi imkanlarının eksikliği gibi nedenlerle her yıl milyonlarca çocuğun hayatını kaybetmesidir.
UNICEF'in 2001 raporuna göre her gün 30 bin, bir yıl içindeyse 11 milyon çocuk önlenebilir hastalıklar yüzünden ölmektedir. Bunun yanısıra her yıl çatışmalar ve savaş şartları nedeniyle 20 milyon çocuk evinden uzaklaşıp, mülteci konumuna düşmekte ve çok zor şartlar altında hayatını devam ettirmek zorunda kalmaktadır. Çoğu beş yaşın altında olan bu çocukların ölüm nedenleri ise besin yetersizliği, gerekli tedaviyi yaptıracak imkanları olmaması, ilaç ihtiyaçlarının giderilememesi ve zor yaşam koşullarıdır...
Ortada çok büyük bir sefalet vardır ve gerekli önlemler alınmazsa, bu sefaletin büyük bir hızla artmaya devam edeceği açıktır. Sadece belirli günlerde bu problemi hatırlayarak ya da yolda karşılaşılan dilenci çocuklara para vererek bu sorunun hallolmayacağı ise ortadadır. Çözüm için yoksul çocukların eğitim, barınma, yiyecek, sağlık, giyecek gibi ihtiyaçlarını karşılayacak sistemli ve çok güçlü bir çalışma gerekmektedir.
Bu ise ancak Kuran ahlakının tam olarak yaşanmasıyla mümkün olur. Çünkü Allah'a iman eden ve vicdanıyla hareket eden insanlar fedakar, hoşgörülü, adaletli, merhametli ve şefkatli karakterleri sayesinde ihtiyaç içinde olan her insana tüm imkanlarıyla yardımcı olacaklardır. Böyle bir ortamda herkes Kuran'da tavsiye edildiği gibi kendisi ihtiyaç içinde olduğu halde yiyeceğini yoksula ve yetime yedirecek, kendisinin beğenmeyeceği şeyleri başkalarına vermeyecek, tüm insanları da vicdanlarını kullanmaya davet edecektir.
Dolayısıyla Kuran ahlakının yaşandığı bir ortamda çözülmeyeceği düşünülen tüm problemler bir anda ortadan kalkacak, barış ve huzur dolu yepyeni bir dünya inşa edilecektir. Bu şerefli hareketi başlatacak olan ise asırlar boyunca dünyaya nizam vermiş olan iman sahibi Türk milletidir.
açlık

Yoksulluk Ve Sefaletin Ortadan Kalkması Ancak
Kuran Ahlakının Hakim Kılınmasıyla Olur

Günümüzde yoksulluk sadece Afrika ülkelerini ya da Güney Asya'daki fakir ülkeleri ilgilendiren bir problem olmaktan çıkmıştır. Dünyanın en gelişmiş ülkesi sayılan Amerika'da yoksulluk içinde yaşayan çocukların sayısı son 20 yılda 3 katına çıkmıştır. 1994'de 3 yaşın altındaki 4 çocuktan birinin yoksulluk içinde yaşadığı tahmin edilmektedir. Dünyanın dört bir yanında çöp karıştırarak yaşamını sürdüren, çok az bir para karşılığında hayatını tehlikeye atarak çalışmak zorunda kalan çocuklar, her türlü olumsuz koşula rağmen dışarıda yaşamak zorunda kalan evsizler, beslenme yetersizliğinden kaynaklanan çocuk ölümleri ve bunlar gibi yoksulluktan kaynaklanan daha pek çok problem bütün dünyanın gündeminde yer almaktadır.
Bir yanda çok büyük bir zenginlik ve refah yaşanırken, diğer yanda insanların bir parça ekmek bulamayıp, açlıktan hayatlarını kaybetmeleri aslında çok düşündürücüdür. Çünkü günümüzde dünya nüfusunun 5'te 1'lik bölümünü oluşturan zenginler, dünya gayri safi hasılasının 5'te 4'ünü denetimleri altında tutuyorlar. Bu, bazı insanların çok büyük bir zenginlik, refah içinde yaşarken, dünyanın çok büyük bir bölümünü oluşturan fakirleri, ihtiyaç içinde olan masum çocukları görmezden gelmeleri anlamına gelmektedir.
yoksulluk
Tek çözüm Kuran ahlakının insanlar arasında hakim olmasıdır. Allah dünya zenginliklerinin toplumun çok küçük bir kesiminde toplanmasını "...Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet olmasın." (Haşr Suresi, 7) ayetiyle yasaklamış, "Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardır. (Zariyat Suresi, 19) ayetiyle de yoksullara yardımı emretmiştir.

Canlılardaki İman Delilleri

Akıl Ve Vicdan Sahibi İnsanlar, Hayvanları Değil,
Kuran'da Bahsedilen Ahlakı Örnek Alırlar

Yavrularını ağzında taşıyan timsahlar, yavrularına yuva yapmak için günlerce çalı çırpı toplayan, sürüsünü tehlikeden korumak için çığlık atarak veya yaralı taklidi yaparak düşmanın dikkatini üzerine çeken kuşlar, kendilerini düşmanları ile genç zebraların arasına atarak ölümü göze alan zebralar, aylarca yumurtalarını ve yeni doğan yavrularını hiç kıpırdamadan, kar fırtınalarının altında, bir kez dahi yemek yemeden ayaklarının arasında taşıyan penguenler... Bu davranışların birçoğunda, insanın hayret ve şaşkınlıkla karşıladığı fedakarlık örnekleri vardır. Ancak hayvanlar akıl, vicdan, bilinç gibi özelliklerden yoksundur. Onlar bunları Allah'ın ilhamı ile yaparlar.
Akıl, vicdan ve şuur sahibi insanlar, fedakarlığı, merhameti, ince düşünceyi ve diğer güzel ahlak özelliklerini hayvanlardan örnek almazlar. İnsanlar için tek rehber ve tek örnek Kuran ve Allah'ın elçileridir.
hayvanlar
Darwinistler ise, kendilerini hayvanlarla özdeşleştirdikleri için, hayvanların kavga, mücadele, acımasızlık gibi davranışlarını örnek alırlar. Hayvanlar gibi çatışmanın, savaşmanın, acımasız olmanın insanın doğal yapısı olduğuna inanırlar. Bir insanın, kendini hayvanlarla bir tutması, onlar gibi yaşayabileceğine, onlar için geçerli olan kuralların kendi için de geçerli olduğuna inanması büyük akılsızlıktır. Böyle bir inanç, dünyayı en vahşi ormanlardan daha tehlikeli ve acımasız bir hale getirir.
Yüksek ahlak sahibi Türk milleti, hiçbir zaman Darwinizm'in bu safsatalarına inanmadığı, kendisine her zaman Kuran'ı ve peygamberleri örnek aldığı için Darwinizm'in ağır tahribatını yaşamamıştır. Tüm dünya insanlarına güzel bir örnek teşkil etmektedir.

"Taneyi Ve Çekirdeği Yaran Şüphesiz Allah'tır"
(Enam Suresi, 95)

Hindistan cevizi palmiyesi tohumuHindistan cevizi palmiyesi tohumu
Hindistan cevizi palmiyesi tohumlarını suyla taşıyan bitkilerdendir. Bu bitkinin tohumları suya karşı çok dayanıklı olacak şekilde yaratılmışlardır. Bu tohumlar suda yaptıkları 80 günlük uzun yolculuktan sonra karaya ulaştıklarını "anladıklarında" çimlenmeye başlarlar. Bu, son derece özel bir durumdur. Çünkü bilindiği gibi bitki tohumları suyla temas ettikleri anda çimlenmeye başlarlar. Ancak hindistan cevizi palmiyesi bu konuda ayrıcalıklıdır. Eğer palmiye tohumları da diğerleri gibi suyla temas eder etmez hemen çimlenmeye başlasalardı soyları çoktan tükenmiş olurdu. Oysa bu tohumların çimlenmelerindeki hassas ölçüler sebebiyle bitki asırlardır neslini devam ettirmiştir.
Tohumların, kabuklarındaki suya dayanıklı yapıları, içlerindeki besinlerin miktarı, karaya ulaşma vakitleri gibi özelliklerindeki hesaplamalar hiç kuşkusuz ki kendi zeka ve kabiliyetleriyle gerçekleşmiş değildir.
Tüm bu hassas ölçüler, tohumları yaratan, onların ihtiyaçlarını bilen, sonsuz akıl ve ilim sahibi Allah tarafından kusursuzca ayarlanmıştır. Kuran'da bu kusursuz denge şöyle bildirilir:
"Yere (gelince) onu döşeyip yaydık, onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda herşeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik." (Hicr Suresi, 19)

Evrimcilerin Mantık Hezimetini Gösteren Bir Olay:
Ağaçlardaki Mühendislik Harikası

Bilindiği gibi, ağaçlar ihtiyaçları olan suyu kökleri aracılığı ile topraktan alırlar. Peki, metrelerce uzunluktaki ağaçların en uç dallarındaki yapraklara kadar suyun nasıl ulaştığını, o yüksekliğe hiçbir pompa veya hidrofor sistemi olmadan nasıl çıktığını hiç düşünmüş müydünüz?
Bunun için ağaçta çok detaylı bir sistem bulunmaktadır. Ağacın köklerinden gövdeye ve dallara doğru uzanan, "odunsu doku" olarak adlandırılan ince borulardan oluşan bir sistem suyu taşır. Ancak, suyun, ağaç içine yerleştirilen bu su borularından bir şekilde yukarıya doğru çekilmesi gerekmektedir. Bu ise, fizik kurallarının kusursuz uyumu ile gerçekleşir.
rekonstrüksiyona) yaprak kesiti, b) ağaç gövde kesiti, c) kökler
Su ağaca ince köklerden ve kökteki tüycüklerden girerek odunsu dokudan yukarıya doğru çıkar ve yapraklarda bulunan gözeneklerden buharlaşır.
Her yaprakta karbondioksitin girip suyun buharlaştığı küçük gözenekler bulunur. Su  molekülleri yapıları gereği birbirlerine yapışmaya eğilimlidir ve su yapraktan buharlaşırken, yapraktaki su altta kalan suyu "çeker" ve bu şekilde topraktan ağacın dallarına kadar uzanan bir "yukarıya doğru çekme hareketi" oluşur. Su yaprağa ve sonra havaya hareket ettikçe, odunsu dokuda bir gerilim meydana gelerek köklerden daha fazla su çekilir.
Tek bir gözenek, ağacın içinde bulunan suya sadece çok az bir çekme kuvveti uygulayabilse de, ağacın tüm yaprakları üzerinde bulunan çok sayıda gözenek, büyük bir ağaçta bir gün içinde 400 litreden fazla su çekebilecek bir güç oluşturabilir. Bu tasarımın en muhteşem özelliklerinden biri, ağacın bu hidrolik taşıma sisteminin çalışması için bir çaba harcamamasıdır; bu görevi, güneş enerjisi ile harekete geçerek buharlaşma yerine getirir. Fakat bu mühendislik harikasında bir risk de bulunmaktadır. Daha kuru olan hava, suyu ağaçtan daha güçlü bir biçimde dışarı çeker. Buharlaşma suyu yukarıya doğru çekerken, su moleküllerinin birbirlerini çekmeleri nedeniyle biraz direnç meydana gelir ve su lastik bir bant gibi esner. Bunun sonucunda su kolonunda bir boşluk oluşur ve bir hava kabarcığı şeklini alır. Hava kabarcığının oluşturduğu boşluk giderilmeden, ağaç köklerinden yukarıya su çekilemez.
Ancak, ağaçlar su kolonlarının bu tür hareket etmesini önleyecek bir uyuma sahiptirler. Suyun gözenekleri terk ederken oluşturduğu gerilim belirli bir seviyeyi aşarsa, bazı yaprakların üzerinde bulunan delikler hemen kapanırlar ve buharlaşmanın çekim etkisini azaltırlar. Böylece hava kabarcığı oluşmasını engellerler ve ağacın dallarının ve yapraklarının susuz kalması ve ağacın ölmesinin önüne geçerler.
Görüldüğü gibi, her gün defalarca önlerinden geçip gittiğimiz ağaçlarda böylesine kusursuz bir sistem yer almaktadır. Dahası, bu, ağaçların sahip olduğu kusursuz tasarımın sadece küçük bir parçasıdır. Sadece suyun ağacın her noktasına ulaşması için, fizik kuralları ve mühendislik bilgisi bir arada kullanılmış ve kusursuz bir denge ve tasarım oluşmuştur.
Darwinistler, tüm bu kusursuzluğun tesadüfen geliştiğini iddia ederler. Yani tesadüfler su moleküllerinin birbirini çekmesi, buharlaşma, gerilim vs gibi fizik kurallarını kullanarak, bir mühendis gibi düşünmüşler ve ağaçların içine su borularını döşemeyi dahi unutmayarak, böyle bir harika meydana getirmişlerdir.
Darwinistler, inanılmaz olaylara "bilimsel gerçeklermiş" gibi inanırlar. Darwinistler'in mantık hezimeti, içinde bulunduğumuz yıllarda tüm açıklığı ile ortaya çıkmıştır.
Eğer kuru hava ağaçtan suyu çok büyük bir kuvvetle dışarıya çekerse, bu su taşıma sistemi aniden bozulabilir. Bu tür bir felakete engel olmak için ağaç, şuurlu bir hareketle gözeneklerini kapatır.
 

Sonbahar Gelince Yaprakları Döken Bilinçli Hücreler

Sonbahar yaklaşıp günler kısalmaya başladığında, yaprak hücreleri sonbaharın gelmek üzere olduğunu anlar. Bunun üzerine ilk olarak yaprağın büyüme hormonu, üreme oranını düşürmeye başlar. Daha sonra, yaprak sapının dala bağlandığı noktada yeni hücreler ürer. Ve bu hücreler, sanki biri kendilerine ne yapmaları gerektiğini bildirmiş gibi bu bağlantı noktasının üzerinde mantardan bir yatak oluştururlar. Bu noktaya "Apsis noktası" denir. Bu mantardan yatak, yaprağın dala olan bağlantısını oldukça zayıflatır.
sonbahar yaprağı a) yaprak sapı, b) gelecek yılın tomurcuğu, c) apsis, d) dal Sonbaharın yaklaştığını anlayan ağaç dalı yaprağı üzerinden atmaya hazırlanıyor.
Tam bu sırada, yaprak hücreleri bu sefer "etilen" olarak bilinen yeni bir hormon üretmeye başlarlar. Bu gaz biçimindeki hormon yaprağın dala bağlantısının zayıflatılması işlemini daha da hızlandırır. Ve artık yaprak en ufak bir esintide dahi daldan düşecek duruma gelir.
Ancak, yaprağın düşmesi ile hücrelerin görevi tamamlanmış sayılmaz. Bu defa hücreler, apsis noktasında, yaprağın kopmasından meydana gelen yaranın üzerini hemen bir mantar tabakası ile kaplarlar ve böylece yarayı tedavi ederler.
İşte her sonbahar yerde gördüğünüz yapraklar, burada kısaca anlatılan birçok biyokimyasal olay neticesinde dökülürler.
Belki bugüne kadar varlığını hiç düşünmediğiniz bu ağaç hücreleri, ard arda gerçekleştirdikleri olaylarla adeta akıl ve bilinç gösterisi yapmaktadırlar. Bir düşünün:
• ağaç hücreleri, sonbaharın gelmek üzere olduğunu nasıl anlayabilmektedir?
• sonbaharın yaklaştığını anladığında hangi irade, akıl ve bilinçle yaprakları üzerinden atmak için hazırlık yapmaya başlamaktadır?
• bu hücreler, büyüme hormonu, mantar, etilen gibi kompleks kimyasal maddeleri üretmeyi, bunların formüllerini, etkilerini, faydalarını nereden bilmektedirler?
• aynı hücreler, ağacın yarası olduğunu nasıl farkedip, bu yaranın mantarla tedavi olacağını nasıl bilmektedirler?
• bunların dışında bu hücreler, aynı hormonları neden yazın veya ilkbaharda değil de, sadece sonbaharda üretmektedirler? Onlara bu emri veren, bu yolu gösteren kimdir?
Bilinç, akıl ve bilgi sahibi olmayan atomların birleşip, bu kadar kapsamlı ve organize bir olayı, yüz milyonlarca yıldır, dünyanın her köşesinde, trilyonlarca ağaçta, hiçbir zaman aksatmadan ve şaşırmadan sürdürmeleri kesinlikle imkansızdır.
Tüm bu ağaç hücrelerine yaptıkları işleri ilham eden, onlara emriyle istediklerini yaptırtan elbetteki sonsuz kudret, akıl ve bilgi sahibi olan Rabbimiz Allah'tır. Çünkü;
"O, BİLMEKSİZİN BİR YAPRAK DAHİ DÜŞMEZ..." (ENAM SURESİ, 59)

Tabiata Doğru Gözle Bakın

Evrim teorisi, tarih boyunca insanlığa karşı söylenen en büyük yalanlardan biridir. Nice insan, kendilerine "bilim adamı" süsü veren evrimciler tarafından, şuursuz doğanın kendiliğinden harika bir düzen oluşturabileceğine inandırılmıştır.
Oysa başta biyoloji olmak üzere gelişen bilimlerin hepsi bugün bu konuda ortak bir gerçeği göstermektedir: Yeryüzündeki tek bir canlı bile şuursuz tesadüflerin eseri olamaz. Şuursuz tesadüfler, değil bir canlı, tek bir protein bile oluşturamazlar. Canlılığın en küçük birimini bile oluşturmaktan aciz olan rastlantılar nasıl olup da bir ağacı, o ağacın dallarında yetişen lezzetli elmayı, o elmayı ustaca koparan eli, ısıran dişleri, öğüten mideyi, elmadan vücuda en gerekli maddeleri emen bağırsakları ve bunların hepsini vücuda dağıtan damarları ve kanı yaratabilir? Rastlantıların zamanla böyle harika sistemler oluşturabileceğini iddia etmenin, koskoca bir şehrin çölün ortasında caddeleri, binaları, su, elektrik ve diğer tüm sistemleriyle birlikte hem de kendi kendini yenileyecek şekilde "kendiliğinden" meydana geldiğini iddia etmekten hiçbir farkı yoktur.
elma ağacı

Bitkiler Sizden Daha mı Bilinçli?

Bir insanın önüne bir avuç mineral ve vitamin karışık olarak konulsa, bunların içinden işine yarayanları seçmesi istense ne kadar başarılı olabilir? Ancak bir insanın başarılı olamadığı bu alanda, bitkiler mükemmel bir başarıya sahiptirler.
Toprağın içinde yüzlerce mineral bulunur. Bitkiler bu çok sayıdaki mineral içinden sadece ihtiyaçları olan 13 tanesini seçip alırlar. Bu seçim, bitkilerde basınç sisteminin tersine işleyen pompalar tarafından yapılır. Bu pompalar yalnızca mineralleri bitki içinde dağıtmakla kalmaz, aynı zamanda bitki için gerekli olan maddeleri de tespit eder ve topraktan çekerek bitki içinde dağıtırlar. 
meyvalar
Peki bu şuuru bitki hücrelerine veren nedir?
Yeryüzündeki bütün canlılar için önemli olan bitkileri ortaya çıkaran ve onlara sahip oldukları özellikleri veren Allah'tır.
Allah üstün güç sahibi olan, kusursuzca yaratandır.
Bitkilerin bu özelliği yeryüzündeki milyonlarca, milyarlarca iman hakikatinden biridir. İman hakikatleri imanlı bir Müslümanın derinliğini arttırır. Ayrıca bu gibi bilgiler bir başka insana anlatıldığında çoğu kere hidayetine sebep olur. Bir kişinin imanına vesile olmak da önemli bir ibadettir.

Balıklardaki Benzersiz Duyu Sistemi

Yüzlerce kişilik omuz omuza bir kalabalık içinde olduğunuzu düşünün. Herkesin sürekli bir biçimde bir sağa bir sola olmak üzere rastgele hareket etmesi istense, üstelik karanlıkta. Hiç kimseye çarpmadan kalabalığa uymanız mümkün olabilir mi? Şüphesiz hayır!
balıklardaki duyu sistemia) yanal sistem, b) yanal kanal, c) su giriş-çıkış kapısı, d) dış deri,
e) yanal sinir, f) sinir bağlantısı, g) duyu tüycükleri,
h) duyu hücreleri, i) sinir
.
Bizim için imkansız olan bu hareket balıklar için çok kolaydır. Çünkü balıklar "yanal çizgi" olarak adlandırılan mükemmel bir duyu sistemi ile yaratılmışlardır. Bu sistem, vücudun her iki yanında boyuna uzanan noktalar veya kesik çizgiler halindedir. Sistemin duyu hücreleri, deri altında bir kanal içerisinde yer alır. Dış ortamda olabilecek en küçük bir basınç değişimi, su dalgalanması, akıntı şiddeti ve yönü bu organlarla saptanır.
Balıklar bu duyularının aracılığı ile titreşimleri yarı hissedebilir ve yarı  duyabilirler. Yemlerinin yerini veya düşmanlarının konumunu belirleyebilirler, en bulanık su akıntılarının içerisinde yönlerini bulabilirler. Ayrıca, sudaki en ufak ısı ve basınç değişimlerini de fark edebilirler.  Yanal çizgi özellikle yakındaki düşük frekanslı titreşimlere duyarlıdır mesela kıyıdaki adımlara veya suyun yüzeyine düşen bir cisme... Kıyıda konuşabilir, şarkı söyleyebilir veya radyo dahi çalabilirsiniz ancak balıklar bunlardan ürkmeyeceklerdir. Ancak suyla bağlantısı olan bir şeyi hareket ettirirseniz, örneğin iskeleyi sarsarsanız, ya da suya taş atarsanız tüm balıklar ortadan kaybolacaklardır.
Balığın bu duyu organı oldukça kompleks bir yapıdadır. Evrim teorisinin iddia ettiği gibi balığın böyle bir mekanizmaya ihtiyaç duyup, kendi iradesiyle  böyle bir yapı ortaya çıkarması imkansızdır. Böyle kusursuz bir duyu sisteminin rastgele tesadüflerle, zaman içinde aşama aşama oluşması ise mümkün değildir. Dolayısıyla bu sistemin tek bir defada kusursuz bir biçimde Allah tarafından yaratılmış olduğu açıktır.

"Dört Gözlü" Balığın Muhteşem Optik Tasarımı

Anableps adını taşıyan ve "dört gözlü" olarak tanınan bir balık türü, suyun hem içinde hem de dışında son derece iyi görebilir. Dört gözlü balığın gerçekte her birinde ikişer mercek bulunan iki gözü vardır. Balık hemen hemen su seviyesinde yol alırken, yüzeyin üzerinde kalan göz bebekleri ile havayı taramakta, yüzeyin altında kalan alt göz bebekleri ile de su dünyasını incelemektedir. Balığın her bir gözü iki ayrı odaklama sistemine sahiptir. Her odaklama sistemine ait mercek de bulunduğu ortama özel bir kırılma açısına sahiptir.
dört gözlü balık - Anableps
Balığın suyun ve havanın fiziksel özelliklerine göre bir optik sistem tasarlayıp her ikisini tek bir göze monte etmesi mümkün değildir. Evrim teorisi henüz tek bir gözün ortaya çıkışını açıklayamazken "dört gözlü balığın" kökenine dair hiçbir açıklama getiremeyeceği ortadadır. Dört gözlü balığın kökenine ilişkin söylenebilecek tek şey vardır o da; "herşeye gücü  yeten ve bütün canlıları yaratan" Allah tarafından harikulade bir sistemle, kusursuzca yaratılmış olduğudur.

Allah Örneksiz Yaratandır

Denizaltılarda bulunan dalış tankları suyla dolunca gemi sudan daha ağır hale gelir ve dibe dalar. Eğer tanktaki su, basınçlı hava ile boşaltılırsa, denizaltı tekrar su yüzüne çıkar.
Nautilus adı verilen bir deniz hayvanı da aynı yöntemi kullanır. Nautilusun vücudunda 19 cm. çapında salyangoz kabuğu biçiminde spiral bir organ vardır. Bu organda birbiriyle bağlantılı 28 tane "dalış hücresi" bulunur. Peki ama, nautilus suyu boşaltmak için gerekli basınçlı havayı nereden bulur?
Nautilusun vücudunda biyokimyasal yolla özel bir gaz üretilir ve bu gaz kan dolaşımı ile hücrelere aktarılarak hücrelerden suyun çıkması sağlanır. Bu şekilde nautilus avlanırken ya da düşmanlarından kaçmak için daha derine inebilir veya yüzeye çıkabilir.
nautilus ve denzialtı
Bir denizaltı sadece 400 metre dibe dalabilirken, nautilus için 4000 metre derinliğe dalmak son derece kolaydır. Bu derinlikte nautilusun üzerindeki suyun etkisi, hayvanın her cm2'sine 400 kilodan fazla ağırlığın etkimesiyle eşdeğerdir.
Şüphesiz nautilusun gaz üretecek bir kimyasal tepkimeyi bilmesi, bu tepkimeyi gerçekleştirecek yapıyı kurması ya da üzerindeki tonlarca yüke dayanacak bir kabuk tasarımı yapması asla mümkün değildir. Böylesine üstün bir tasarım ancak herşeyi örnek almaksızın, kusursuzca yaratan Allah'ın eseridir.

Bir Kertenkele Atom Mühendisi Olabilir mi?

geko ayağıGeko bir kertenkele türüdür. Bu sürüngen bir tek parmağı ile  bir yüzeye asılı kalabilir veya camdan bir tavanda başaşağı yürüyebilir.
Gekonun parmak uçları "setae" adı verilen özel bir doku ile kaplıdır. Bu dokuda kıl benzeri uzantılar yer alır ve bu uzantıların uçları da yüzlerce mikroskobik uca ayrılmaktadır. Her bir ucun kalınlığı milimetrenin beş binde biri kadardır. Gekonun ayağındaki milyonlarca mikroskobik uç, değdikleri yüzeydeki atomların çekim kuvvetini kullanarak o yüzeye bir tutkal gibi yapışır. Bu durum kuantum fiziğinde Van Der Waals kuvveti olarak adlandırılmaktadır.
Milyonlarca yıldır var olan bir sürüngenin ancak son yüzyılda keşfedilen atomu ve onun çekim gücünü bilmesi, kendisini onu kullanabilecek sistemler ile donatması imkansızdır. Hiç şüphesiz atomu ve onun özelliklerini kullanan bu hayvanı kusursuz olarak yaratan Allah'tır.

Örümcek Ve Dahiyane "Ağ Germe Tekniği"

Aralarında 2 metre mesafe olan iki duvar arasına 2,5 metre uzunluğundaki bir ipi gergin olarak tutturmanız gerekse ne yapardınız?
Bir tür bahçe örümceği benzer (hatta daha karmaşık) bir problemi şöyle çözmektedir:
Bahçe örümceği bazen ağlarını aralarındaki açıklığın çok fazla olduğu iki dal veya kiriş arasında kurar. Böyle ağlar oldukça büyük olduğundan av yakalama kapasiteleri de büyüktür. Ne var ki ağın büyük olması zamanla gerginliğinin, dolayısıyla da av yakalamadaki başarının, azalmasına neden olur.
örümcek ağı
Örümcek, bu durumda ağı yenilemek yerine son derece şaşırtıcı bir iş yapar:
Ağın merkezine gelerek buradan yere kadar uzanan bir iplikçik salgılar. İplikçiğin yerdeki ucuna minik bir taş tutturur. Ağa geri döner ve iplikçiği çekerek taşın yerden yukarı kalkmasını sağlar. Örümcek, taş havada iken bağlı olduğu iplikçiği, ağın ortasına yeniden sıkıca tutturur.  Ağ, ortasından sarkan bu ağırlığın kendisini merkezden aşağı doğru çekmesi nedeniyle gerilir.
Peki örümcek böyle üstün bir tekniği nereden bilmekte ve nasıl başarıyla kullanabilmektedir? Üstelik milyonlarca yıldır aynı cins her örümcek, aynı teknikle ağlarını örmektedir. Örümceğin böyle bir tekniği kullanabilmesi için, bunu kendisine ilham eden bir "irade sahibine" ihtiyacı vardır. Bu irade örümceğin kendisine ait değildir. Bu iradenin sahibi; herşeyin sahibi olan, herşeye gücü  yeten, bütün canlıları yönlendiren, yapmaları gereken işleri onlara ilham eden Allah'a aittir.

Suyun Altında da Ağ Ören Yetenekli Ve Bilinçli Örümcekler

su altında ağ ören örümcekYaşamının büyük bir bölümünü suyun altında geçiren bir örümcek türü, tüm diğer örümcekler gibi, kendine ipekten bir ağ örer. Bunu yaparken de, bir seri akılcı ve bilinçli tavırlar gösterir.
• Sualtı bitkilerini destek olarak kullanan su örümceği, önce iki uygun nokta arasına kendi üretimi olan ipekten bir köprü hattı çeker ve yavaş yavaş çan şeklinde bir ağ oluşturur.
• Bu arada hava alabilmek için düzenli olarak suyun yüzüne çıkar. Sırtındaki uzun tüyler ise solunum için gereken havayı tabaka halinde tutarlar.
• Ağ örülüp tamamlandığında, örümcek, sırtındaki tüyler arasında kalan bu havayı çanı doldurmakta kullanır. Sonunda da havayla dolu olan bu sualtı çadırının içine yerleşir.
Avucunuzun içi kadar küçük bir canlı;
• Nasıl olur da, kendisine verilen özellikleri en uygun şekilde kullanmayı bilebilir? Örneğin karnından çıkan iple ağ örmesi gerektiğini, tüylerine dolan havayla bu ağı doldurması gerektiğini ona bildiren, gösteren nedir?
• Dünyanın her yerinde, ilk var olduğundan beri bu örümcek türü suyun altında çan şeklinde bir ağ örmekte, ağını örerken tamamen aynı yöntemleri kullanmaktadır. Hepsine birden aynı yöntemleri öğreten güç nedir?
Evrimciler, doğanın örümceği bunları yapacak şekilde programladığını iddia ederler. Oysa doğa taştan, topraktan oluşan, akıl ve şuurdan yoksun bir varlıktır. Aklın ve şuurun sahibi Allah'tır. Allah, kendi sonsuz ilminden örümceğe ilham etmektedir.

2 Gramlık Güveyi Taklit Eden 150 Tonluk Savaş Teknolojisi

Modern çağın ordularının kullandığı AWACS uçakları saldırı anını ve yönünü önceden bilecek şekilde tasarlanmıştır. AWACS'lar yüz milyonlarca dolar harcanarak kurulan tesislerde, yüzlerce bilimadamı ve mühendisin çalışmasının ürünüdür. Bu uçaklar, üzerlerindeki dev radarı ve karmaşık bilgisayar sistemlerini kullanarak kendilerinden çok uzaklardaki düşmanın faaliyetlerini gözetleyebilir.
Doğadaki bir canlı ise, tüm yaşamı boyunca AWACS ile kıyaslanabilecek üstün bir beceriyi ortaya koyar: Bazı güveler sineklerden farklı olarak tıpkı AWACS uçaklarındaki gibi, bir "erken uyarı" sistemi ile donatılmışlardır. Bu güveler kanatlarının altındaki kulakları sayesinde, düşmanları olan yarasanın yaydığı ses dalgalarını 100 m. uzaktan duyabilirler. Böylece düşmanlarının koordinatlarını ve kendilerini hedef alan bir saldırıya başlayıp başlamadıklarını belirleyebilirler.
güve ve awacs uçağı
Bir yanda 150 ton ağırlığında, kanat açıklığı 40 m. boyu ise 44 m.'yi bulan AWACS uçağı, diğer yanda birkaç gram ağırlığında kanat açıklığı 2,5 cm olan 2 cm. boyundaki güve… İkisi de aynı teknolojik özellikte. Üstelik AWACS'ın uçması için 9.5 ton uçak benzini gerekirken, güvenin bu iş için bir kaç miligram bitki özsuyu alması yeterli… AWACS'ın radarının ve bilgisayarlarının işlemesi için kilometrelerce kablo kullanılırken, güvenin mükemmel algılama sistemi için sadece iki kısa sinir lifi yeterli…
İnsanlığın yüzlerce yıllık bilimsel birikiminin, tonlarca ağırlıktaki uçaklara ancak sığdırabildiği erken uyarı sistemleri, birkaç gramlık güvenin kanatları altında kibrit ucu kadar bir alanda gerçekleştiriliyor.
İnsanların tüm imkanlarını seferber etmesine karşın, benzerini bile yapmakta zorlandığı böyle bir sistem, küçücük güvenin bedeninde Allah tarafından kusursuzca yaratılmıştır.

Bildiğiniz, Bilmediğiniz Bütün Canlıları Yaratan Yüce Allah'tır

Polyphemus güvesinin erkekleri geniş, tüylü duyargalara sahiptir. Bu duyargalar bir dişi güvenin kokusunu birkaç kilometre uzaktan fark edebiledecek kadar hassastır. Hatta dişi saatte yalnızca 1 gramın milyarda biri kadar koku salgılasa bile erkek güveler bunu fark etmekte zorlanmazlar. Güvenin koku alma duyusunun bu kadar etkili olmasının bir nedeni, her bir duyarganın yaklaşık 17.000 tüycüğe sahip olmasıdır. Her bir tüycük de, binlerce koku alma gözeneğine sahiptir. İşte bu özel tasarım güvelerin koku alma duyarlılığını inanılmaz derecede artırır.
güveler
Güveler bu kusursuz algılama yeteneğini nasıl kazanmışlardır?
Küçücük bir güvenin bedeninde 17.000 tüycüklü ve her bir tüycükte binlerce gözenek olan bu yapı nasıl ortaya çıkmıştır?
Tesadüflerin bir böcekte böylesine gelişmiş koku algılayıcı bir sistem var etmesi imkansızdır. Düşünme yeteneği olan, akıl sahibi her insan böyle bir iddianın mantıksızlığını hemen anlayacaktır. Güveler Allah tarafından bu olağanüstü özelliklerle birlikte yaratılmışlardır.

Köpekbalıklarının Hassas Algılayıcıları

Köpekbalıkları sudaki tüm titreşimleri, suyun ısısındaki değişimleri, tuzluluk oranını ve özellikle de hareket halindeki canlıların yol açtığı elektrik alanındaki küçük değişiklikleri bile hissedebilirler. Bunu, "Lorenzini ampulleri" olarak adlandırılan özel organları sayesinde gerçekleştirirler. Bu organlar, başın ve hayvanın yüzündeki sivri kısmın üstünde bulunan gözeneklere bağlıdırlar. Ve elektrik algılayıcısı (elektroreseptör) olarak son derece hassastırlar.
köpekbalığı
Yaralı bir balık suyun içinde çırpındığında camgöz köpekbalıklarının tüm duyuları alarma geçer. Balıktan yayılan sualtı sesleri (düşük frekanslı titreşimler) köpekbalıklarını çeker. Avlarına yaklaştıklarında Lorenzini ampulleri çok daha belirgin biçimde çalışmaya başlar. Öyle ki köpekbalıkları yaralı balığın kalp atışlarının ve kaslarındaki kasılmaların yol açtığı çok küçük elektrik akımlarını bile hissederler. Bu sayede avlarının yerini tam olarak saptarlar.
Elektriksel uyarıları algılayacak bir mekanizmanın kendiliğinden ortaya çıkamayacağı çok açıktır. Köpekbalıklarının son derece isabetli ölçümler yapmasını sağlayan bu vücut sistemi çok açık bir şekilde yaratılışı kanıtlar. Üstelik Lorenzini ampulleri köpekbalıklarının sahip oldukları özelliklerden yalnızca biridir. Köpekbalıkları gerek solunum sistemleri, gerek yollarını bulmalarını sağlayan manyetik alıcıları, gerekse hızlı yüzme yetenekleri ile birer yaratılış mucizesidirler. Allah bütün canlıları olduğu gibi köpekbalıklarını da eksiksiz bir şekilde yaratmıştır.

Yeryüzündeki Hassas Dengeler

Yeryüzünde ısı dengesinin sağlanmasında rol alan canlılardan biri denizlerin derinliklerinde yaşayan minik  alglerdir. Algler "dimetil sülfid" adlı gazı üretirler. Bu gaz atmosfere yükselerek, güneş ışığının etkisiyle küçük parçacıklara dönüşür. Bu parçacıklar havadaki nemi alır ve birer su damlası haline gelirler. Bu damlaların çoğalmasıyla da gökyüzünde beyaz bulutlar oluşur. Gökyüzünü beyaz bulutların kaplaması güneşten gelen ışınların çoğunluğunun yeryüzüne ulaşamadan uzaya geri yansıtılması demektir. Böylece yeryüzünde  sıcaklık yavaş yavaş azalmaya başlar. Eğer algler bu gazın üretimini durdurmasalardı ne olurdu? Bulutlar oluşmaya devam eder ve yeryüzü sürekli ısı kaybederdi. Ancak böyle bir durum hiçbir zaman gerçekleşmez. Çünkü ısının düşmeye başlamasıyla birlikte alglerde daha az miktarda gaz üretmeye başlarlar. Böylece bulutların oluşumu da azalır ve güneş ışınlarının yeryüzüne geçişi kolaylaşır. Artık yeryüzünde ısı tekrar artmaya başlar.  
algResimde görülen ve denizlerin karanlıklarında yaşayan mikroskobik büyüklükteki bu algler, yeryüzündeki ısı dengesinin sağlanmasında çok büyük bir rol oynar.
Tüm bunlar denizlerin karanlıklarında yaşayan, bulutları hiç görmeyen, denizin dışında nasıl bir hayat olduğundan haberi dahi olmayan, şuursuz mikroskobik canlıların hesaplaması mümkün olmayan şeylerdir. Ancak algler yeryüzündeki ısı dengesinin sağlanmasında üstün bir kabiliyet gösterirler. Çünkü alglerde yeryüzündeki bütün canlılar gibi Allah'ın ilhamıyla hareket ederler.
Tüm bu dengeleri biz sağlamadığımıza, hatta sağlanması için en ufak bir çaba dahi göstermediğimize göre bir kez daha dikkatlice düşünmemiz gerekir. Düşünüp, bize bu nimeti hergün, her saat hatta yaşadığımız her an  sağlayan sonsuz merhamet sahibi Allah'a  gönülden şükretmemiz gerekir.

Gözleriyle Değil De Kafatasının Alt Kısmında Bulunan Sonarla Görme İşlemini
Yerine Getiren Yunuslar, Sahip Oldukları Bu Kusursuz Cihazı Nasıl Elde Ettiler?

Bir insan kendisinden 100 metre ilerideki herhangi bir nesneyi görmekte zorlanırken, yunuslar 3 km. ötede duran bir cismi görmekte hiç zorlanmazlar. Hem de bu görme işlemini gözleriyle değil, kafataslarının alt kısmında bulunan sonar sistemi vasıtasıyla yerine getirirler. Bu sonar o kadar kuvvetli ses dalgaları yayar ki, yunuslar etraflarında bulunan küçük büyük herşeyi bu sistem sayesinde algılayabilirler.
yunus
Sonarın gönderdiği sinyaller karşılaştıkları cisimlere çarptıktan sonra tekrar geri dönerek yunusun alt çenesine ulaşır ve buradan da "lipit" adı verilen bir çeşit yağ vasıtasıyla iç kulağa taşınır. Tam kıvamında ve uygun miktarda salgılanan bu yağ sayesinde iç kulağa ulaşan bilgiler beyne aktarılır ve algılama tamamlanmış olur.
Herşeyi benzersiz, kusursuz ve eksiksiz yaratan Allah, yunusları da en güzel şekilde yaratmış ve üstün bir teknolojiyle donatarak kendi sanatının yüceliğini ve kudretinin sınırsızlığını gözler önüne sermiştir.

Allah Her Canlıyı Yaşadığı Ortama Uygun Olarak Yaratmıştır

Dalgıçlar su yüzeyine hızlı çıkışlarda basınç farkından kaynaklanan vurgun tehlikesiyle karşılaşırlar. Vurgunun nedeni akciğere çekilmiş havanın ani bir biçimde kana karışarak damarların içinde hava kabarcıkları oluşturmasıdır. Bu kabarcıklar kan dolaşımındaki düzeni bozarak ölüm tehlikesi meydana getirir.
Yunuslar ise, insanlar gibi akciğerleriyle solumalarına karşın böyle bir problemle karşılaşmazlar. Bunun nedeni, derine dalarken insan gibi  havayla dolu ciğerlerle değil, aksine boş ciğerlerle hareket etmeleridir. Ciğerleri havayla dolu olmadığı için de, basınç değişikliği vurguna sebebiyet vermez. Ancak, eğer yunus ciğerlerini havayla doldurmuyorsa, oksijensiz kalıp boğulmaktan nasıl kurtulmaktadır?
yunusBu sorunun cevabı, yunuslarının kaslarında bulunan yüksek orandaki "miyoglobin" proteininde gizlidir.
Miyoglobin proteinleri çok yüksek miktarda oksijen molekülünü kendi üzerlerine bağlarlar ve muhafaza ederler. Dolayısıyla yunus için gereken oksijen ciğerlerdeki havada değil, doğrudan kasların içinde saklanır. Bu mükemmel sistem yunusa dilediği kadar nefes almadan yüzme ve dilediği kadar derine dalma imkanı verir.
İşte bu noktada evrim teorisinin cevaplayamadığı sorular ortaya çıkar.
•Yunuslar vurgun yememek için boş akciğerlerle dalmaları gerektiğini nereden bilirler?
• Boş ciğerlerle Daldıklarından dolayı, boğulup ölmemek için kaslarında doğrudan oksijen depolamayı nasıl akletmişlerdir?
• Daha da önemlisi oksijenin kaslarında tutulmasını sağlayan "miyoglobin" proteinini vücutlarına nasıl yerleştirmişlerdir?
Şüphesiz ki bu kadar kompleks ve mükemmel sistemler, evrimcilerin iddia ettiği gibi tesadüfler sonucu oluşamazlar, yunuslar tüm bunları gerçekleştirecek bir akla ve iradeye de sahip değildirler.
Yunuslara özel olan bu biyokimyasal düzen elbette ki bilinçli bir tasarımın apaçık delilidir. Allah, her canlı gibi yunusları da içinde bulundukları şartlara en uygun vücut yapılarıyla yaratmıştır.

Göçmen Kuşların Kilometre Hesabı Yaptıklarını
Ve Bu Hesaba Göre Yakıt Tasarrufu Uyguladıklarını Biliyor muydunuz?

göçmen kuşlarGöçmen kuşların uçuşa başlamadan önce yolculuklarını tamamlamalarını sağlayacak kadar enerjiyi vücutlarında depolamaları şarttır. Örneğin, altın yağmur kuşu kışı geçirmek için her yıl Alaska'dan Hawaii'ye göç eder. Rotası üzerinde hiç ada bulunmaz. Dolayısıyla kuşun bu uzun yolculuğu sırasında hiçbir dinlenme imkanı yoktur. Varış noktası ise başlangıç noktasından 4000 km uzaktadır. Bu mesafe kuşun aralıksız olarak yaklaşık 250 bin kanat çırpışını gerektirir. Yolculuğun tümü 88 saatten fazla sürer.
Altın yağmur kuşunun yolculuğa başlarken ağırlığı 200 gramdır. Bunun 70 gramı, yolda yakıt olarak kullanılacak yağlardan oluşur. Ancak kuş bilimciler, altın yağmur kuşunun bir saat uçmak için harcadığı enerjiyi tespit etmiş ve kuşun 88 saatlik uçuş için en az 82 gram yakıt harcayacağı sonucuna varmışlardır. Yani kuşun bu durumda 12 gramlık bir açığı vardır ve hesaplara göre Hawai'ye varmadan yüzlerce kilometre önce enerjisinin bitmesi ve denize düşmesi gerekmektedir.
Ama bilim adamlarının bu hesabına rağmen altın yağmur kuşları hiçbir zaman denize düşmez ve her sene başarıyla Hawaii'ye ulaşırlar. Peki bu canlıların sırrı nedir?
Bu kuşları yaratan Allah, onlara uçuşlarını verimli hale getirecek ve kolaylaştıracak bir yöntem ilham etmiştir. Kuşlar gelişigüzel bir şekilde değil, sürü halinde uçarlar. Uçarken de hepsi belirli bir sıraya girer ve havada bir "V" şekli oluştururlar. Bu V şekli, karşılaştıkları hava direncini azaltır. Bu uçuş düzeni o kadar etkilidir ki, kuşlar bu sayede yaklaşık %23'lük bir enerji tasarrufu sağlarlar. Bu şekilde, yere indiklerinde fazladan 6-7 gram daha yağları kalmış olur. Üstelik bu artan yağ da gereksiz değildir; rüzgarların ters yönden esmesi durumunda kullanılacak olan yedek yakıttır.
Bu olağanüstü hesap yeteneği karşısında şunu sormak gerekir: Uçuş mesafesinin ne kadar olduğunu ve yolculuk boyunca ne kadar yakıt tüketeceğini bir kuş nasıl hesaplar?
Elbette ki altın yağmur kuşlarının kendi akıllarıyla ya da tesadüfen bu bilgilere ulaşmaları, bunlara uygun hesaplar yapmaları ve bu hesaplara uygun toplu uçuşlar gerçekleştirmeleri imkansızdır. Bu durum, yaptıkları işlerin kuşlara "ilham edildiğini", bu canlıların üstün bir güç sahibi olan Allah tarafından yönlendirildiklerini gösterir.
Bu apaçık gerçeği takdir edemeyenler ise canlıların sahip oldukları mucizevi sistemlerin ve olağanüstü yeteneklerin "tesadüflerin" eseri olduğunu iddia ederler. Böyle kişilere yaratılış gerçeğini sabırla, doğru ve anlaşılır bilgilerle anlatmak, vicdan sahibi her insanın üzerindeki önemli bir sorumluluktur.

Evrimci İddiaları Tek Başına Çökerten Bir Sistem:
Böceklerin Uçuşu

yusufçukBöcekler kendi büyüklükleri ile karşılaştırıldığında bir insanın saatte birkaç bin kilometre hızla uçmasına benzetilebilecek kadar yüksek hızlarda uçabilirler. Örneğin yusufçukların uçuş hızı saatte 40 km'ye erişir. Onlardan daha küçük olan at sineklerinin uçuş hızı ise saatte 50 km'dir.
Bu hızları düşünüldüğünde böcekleri jet uçakları ile karşılaştırmak mümkündür. Jetler sahip oldukları yüksek hız motorlarını çalıştırabilmek için çok özel yakıtlar kullanırlar. Sineklerin uçuşu da aynı şekilde yüksek bir enerji gerektirir. Dahası, bu enerjiyi yakmak için bol miktarda oksijene ihtiyaçları vardır. İşte bu yüksek oksijen ihtiyacı, sineklerin ve diğer böceklerin vücuduna yerleştirilmiş olan olağanüstü solunum sistemiyle karşılanır.
Bu solunum sistemi insanınkinden çok farklıdır. Biz havayı akciğerlerimize çekeriz. Oksijen burada kana karışır, sonra da kan yoluyla tüm vücuda dağılır. Ama sineklerdeki oksijen gereksinimi o kadar fazladır ki, oksijenin kan yoluyla hücrelere gitmesini bekleyecek zaman yoktur. Bu nedenle çok özel bir sistem tasarlanmıştır. Hava, sineğin vücudunun farklı bölgelerine kılcal kanallar yoluyla dağılır. Aynı vücudu saran damar sistemi gibi, sineklerde çok sayıda kanala ayrılan bir de hava sistemi vardır. Bu sayede uçuş kaslarını oluşturan hücreler oksijeni doğrudan bu kanallardan alır. Bu sistem aynı zamanda saniyede 1000 devir gibi yüksek bir oranda çalışan kasların soğutulmasını da sağlamaktadır.
Bu denli hassas bir tasarımın hiçbir tesadüfi süreçle açıklanamayacağı ortadadır. Bu sistemin evrimin iddia ettiği gibi kademeli olarak gelişmesi de imkansızdır. Çünkü hava kanalları tam olarak kurulup çalışmadığı sürece ara aşamalar canlıya avantaj sağlamayacak, aksine solunum sistemini verimsiz hale getirip ona zarar verecektir.
Görüldüğü gibi Darwinizm'in hayali "evrim süreci" bir sineğin tek bir sistemini dahi kesinlikle oluşturamaz. Sinekleri ve yeryüzündeki diğer bütün canlıları yaratan Allah'tır.
Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler. Onların çoğu Allah'a iman etmezler de ancak şirk katıp-dururlar. Şimdi bunlar, kendilerine Allah'ın azabından kapsamlı bir bürümenin gelivermesinden veya onların hiç haberleri yokken kıyametin onlara apansız gelmesinden kendilerini güvende mi buldular? (Yusuf Suresi, 105-107)

Doğadaki Simetri Ve Uyum, Allah'ın Varlığının Delillerindendir

kelebek kanatlarıKelebek kanatlarındaki, altıgen kartanelerindeki kusursuz simetriyi yaratan sonsuz ilim sahibi olan Allah'tır.
Simetri, mimariden dekorasyona, giysiden araba tasarımına kadar birçok alanda kullanılan ve insana estetik açıdan hoş gelen bir yöntemdir. Örneğin, duvarda asılı olan aynanın sadece bir tarafına çiçek koyduğunuzda bu gözünüze güzel görünmeyecektir. Ancak iki tarafına aynı çiçekten yerleştirdiğinizde oluşan simetri hoşunuza gider. Bu nedenle, birçok alanda simetri bilinçli olarak kullanılmaktadır. Ve siz bir yerde simetri gördüğünüzde bunun estetik anlayışı olan, bilinçli biri tarafından tasarlandığını hemen anlarsınız. Sözgelimi, bir bahçeye girdiğinizde bahçenin sol ve sağ tarafında, eşit sayılarda karşılıklı dizilmiş iki sıra ağaç olduğunu gördüğünüzde, bu ağaçların, bir bahçıvan tarafından bilinçli bir şekilde simetrik olarak dizildiğini anlarsınız. Çünkü kusursuz bir simetrinin tesadüfen var olması kesinlikle mümkün değildir. Kısacası, simetri, bir tasarım olduğunun ve aynı zamanda bir tasarımcının varlığının bir ispatıdır.
Doğada var olan sayısız simetri örneği de doğada bir tasarım olduğunun ve aynı zamanda doğayı tasarlayan bir Yaratıcı olduğunun bir göstergesidir. Kelebek kanatları, kar kristalleri, deniz yıldızları, kuş kanatları, insan yüzü ve vücudu, deniz kabukları ve doğadaki yüzlerce varlığın dış görünüşünde simetrik bir yapı bulunmaktadır.
deniz kabuğu ve kar tanesi
Ancak evrimciler, doğadaki simetri örneklerinin nasıl oluştuğunu açıklayamazlar. Üstelik doğadaki tek güzellik, estetik, sanat ve simetri de değildir. Darwin dahi doğadaki güzelliklerin, evrim teorisi ile açıklanamayacağını anlamış ve bunu şöyle itiraf etmiştir:
"Tamamen ümitsiz bir karmaşanın içinde olduğumun bilincindeyim. Gördüğümüz dünyanın bir şans eseri olduğunu düşünemiyorum.  (Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt II, s.146)
Doğada gördüğümüz güzelliklerin hiçbiri tesadüflerin eseri olamaz. Her güzellik, her simetri, her uyum, her renk Sani (Sanatçı, nihayetsiz güzellikleri sanatının içinde yaratan) olan Allah'ın bir eseridir.